Doğru binici doğru ata binecek
Türkiye'de bir deprem olacak.
Eskiden nedendir bilmem, belki de çocukken çok sık duyuduğum içindir; anlamını pek düşünmediğim bir sözdür. Çok bilinen bir şeyi özel bir saptama gibi söyleyince “laf söyledi balkabağı” derlerdi.
Balkabaklık yapmıyorum.
Bildiğimiz depremden söz etmiyorum.
Türkiye'nin sorunları var, biliyoruz. Artık herkes kabul ediyor. Çözülmedikçe, böyle gitmez kendini dayatıyor. Enerji birikiyor, gerilim artıyor. Art arda seçimler yaşıyoruz. Müthiş çözüm vaatleri... yemin billahlar... olmadı baştan... kaç seçimdir böyle, biri bitmeden ötekini peşinden çekiyor... seçimin sonucundan “çözümsüzlük çıktı” diyor Vatan Partisi. Gerçekten öyle çıkıyor. Yer altı kabar kabar. Fokurduyor. Deprem geliyor.
Bunlar öncü sarsıntılar.
Farkediyor musunuz?
Oylar kitleler halinde arayışa geçti. Yer değiştiriyor.
Seçenek arıyor.
Çözüm arıyor.
Daha ertesi gün kafayı küt tekke-tarikat duvarına çarpıyor.
Dur daha erken.
İlk teşekkür PKK'ya.
FETÖ umutlu. FETÖ kulakları dikmiş bekliyor.
Bakalım neler gelecek.
Amerikan CNN'si soruyor.
Bütün Batı yorumluyor.
Demokrasi getirecekmiş Belediye Başkanı.
En büyük başkan.
Kent başkanı.
Kent devlet başkanı.
Ankara'ya bağlı değil.
Özel ve tüzel.
TUTACAK HARÇ BELLİ
Nasıl getirilecek bu demokrasi?
Teröre karşı mücadeleyle mi?
Ekonomide özel önlemler alarak mı?
Bizim bildiğimiz öyle olur. Ona da hep birlikte imzamızı Ankara'da atarız. Öyle olur.
Yok. İçeride kimler kimler varsa savcısından tetikçisine, darbecisine serbest bırakılmalıymış. Bayan Kati Piri'den Amanpour'a sanki bizden iyi biliyor. Canan Hanımın tivitleri arka perdede.
Türkiye'nin önüne bir seçenek üretiliyor.
“Hepinizi çok seviyoruuumm” “Hepinizi çok seviyoruuumm”
“Türkiye ittifakı” “Türkiye ittifakı”
“İsteriz!” “İsteriz!
Herkes istiyor. Doğru.
Ama o dediğinizden olmaz.
PKK'lısından, FETÖ'süne hepisinden bir arada yaldızlı tabakta sunuluyor. “Bölücülerle”, emperyalist artıklarıyla Türkiye'yi nasıl birleştireceksiniz?
Onlara “karşı” olmazsa olmaz. Harç tutmaz.
Bu arada gidip canımdan öte kıymetlime, Kürdüme soran var mı...
Neredeyse her gün telefon geliyor. Hiç tanımadıklarımızdan. Buluşuyoruz. Görüşüyoruz.
Ekonomik krizler, her zaman en ağır en diptekini vurur. Çözümü en açık onlar görüyor. Çok acı çektiler. Çok bedeller ödediler. Lay lay yapacak, “Kürdistan”cılık oynayacak takatları kalmadı.
Karnı doysun istiyor, çocuğu okusun istiyor, huzur istiyor.
Bak azıcık başı rahatladı ne harikalar yaratıyor evlatlarımız. Türkiye birincileri söküldü sıralanıp Doğu'nun en uzak köşelerinden geliyor. Yok butik öğretmen, yok guguklu özel ve güzel ders demiyor. Hangisi tayin olmuşsa ilçesine başım gözüm üzere. O kadar ekmekle en leziz köfteler.
Hele siz bir de rahatladıkları zaman görün, en iyilerinin tercihli atandıklarında görün... En güzel, en sevgi dolu , en şen müzik öğretmeninin canına kıyılmadığında görün.. Fıstıklarını Çin'e, kayısılarını Rusya'ya sattıklarında görün. Birecik'e milyonlarca Çinli turistin okuyabileceği tabelalar asılmaya başladı. İşte o çözüm kendini dayatıyor.
KİM YAPACAK
Gerçek Türkiye ittifakı babannemin fotoğrafı gibi duvarda asılı kalmayacak.
O günler yaklaştı.
Öncü sarsıntılar başladı.
Gök gürleyecek. Şimşekler çakacak.
Bereket yağmurları boşanacak.
Gözde ve sözde dinciler değil ama yüreğinde ve vicdanında inançlılar laikliğin kıymetini daha çok bilir oldular. Kimse karışmasın, alet etmesin reklamcı ve halkla ilişkilercinin sahte oyuncağı olmasın istiyor. Tek at tek mızrak pervasızlık yetti gari.
Koşullar zorladıkça arayış şiddetleniyor.
Doğru binici doğru ata binmek zorunda.
BABA KIZIN ARASINA 'MAL' GİRER Mİ
Bir hekim. O bir baba. Kızı da hekim, uzmanlık sınavına girecek. İnsan ne kadar gurur duyar değil mi? Yok babanın derdi başka, GPS takıyor kızının arabasına, takip ediyor, yolda sıkıştırıyor çarparak durduruyor. İki eş ayrılmış. Baba kızından annesinin yerini soruyor. Yanıt alamayınca 11 el ateş ediyor ve öldürüyor.
Neden?
İnsan evladını nasıl öldürür?
Kızgınlıkla, yanlışlıkla elim kaydı bastım tetiğe değil.
11 el ateş etmiş.
Peki sorun ne?
Eşiyle, kızının anasıyla, yıllarını birlikte geçirdiği karısıyla ayrılırken mal paylaşımında anlaşamamışlar.
Duyunca öyle dondum kaldım.
Kızı 28 yaşındaymış. Neresinden baksanız en az 30 yıldır evli kalmış olmalılar.
Nasıl bir öfkedir?
Nasıl bir “mal”dır bu insanın gözünü bu kadar döndürecek kadar...
İnsanın canı ciğeri.. evladı.. kızı...
Canımızı istese... hatta istemeden... gözümüzü bile kırpmadan vermez miyiz?
Nasıl olur da kıyarsınız?
Üstelik hekimsiniz. Can veren...
Bir canın; rengine cinsine, yaşına başına bakmadan değerini en iyi bilen...
Nasıl can alırsınız?
Üstelik mal-mülk için...
“İşini bilme” kültürü...
Yabancılaşma...
Bireycilik...
Buralara kadar vardı demek ki...
BOĞAZ'DA SES VE MÜZİK KİRLİLİĞİ
Kirlilik yalnızca çöp atmakla, atık suyla olmuyor.
İstanbul'da Valilik karar almış. Boğaz'da tur düzenleyen gezi tekneleri, yüzer tesis ve ticari yatlardan kaynaklanan “gürültü” (artık ona müzik bile denmiyor gördüğünüz gibi) Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü ve Sahil Güvenlik Komutanlığı ekiplerince denetlenecekmiş. 2872 sayılı Çevre Kanunu gereğince idari para cezası uygulanacak. Gündüz zaman diliminde 70, akşam 63, gece 55 desibel sınırları aşılmayacak. Gezi teknelerinin Çevre Mevzuatının öngördüğü bu sınırlara uygun hale getirilmesi konusunda duyuru yapılmış, 3 Temmuz'a kadar gün verilmiş. Para cezası uygulanacak.
Bana kalsa müziğin içeriğine de karışırım.
Para cezasıyla değil elbette.
Bazen en hafif sesle bile olsa dayanamıyorum.
Kültürel yönlendirme.
Kulakları iyi müziğe alıştırırsanız bir süre sonra kimse kötüsünden hoşlanmaz...
Klasik müzikle gıy gıy diye dalga geçerken bir süre sonra bağımlısı olanları biliyorum.
Ya da üçtelli diye tepeden bakarken TRT tarzıyla yerel ağız arasında ayrım yapanları tanıyorum.
İş ki milli hükümetin milli kültür bakanı olsun!
(Haydaa gene oraya bağlandı... :) Ne yapayım. Suyun akışı...)