Doğu Perinçek ve Kürt Sorunu
Daha öncede yazdım. Doğu Perinçek’e karşı büyük bir psikolojik savaş yürütülmektedir. Bu savaş hayatın her alanında verilmekle birlikte, bugün Türkiye’mizin birlik ve bütünlüğünün söz konusu olduğu ‘Kürt Sorunu’ üzerinde yoğunlaşmış durumdadır.
Perinçek’in Bekaa Vadisine gidip Öcalan’la görüşmesi, üzerinden26 yıl geçmesine rağmen, hala dün olmuş gibi piyasaya sürülmektedir. Perinçek’le Öcalan’ın birlikte çekilen resimleri medyaya servis edilmekte. Bununla amaçlanan Perinçek etrafında toplanmaya başlayan büyük vatansever kitlenin Vatan Partisine katılımını engellemek ve kafaları karıştırmaktır.
Doğu Perinçek’i yakından tanıyanlar bilir. Doğu Perinçek ülkenin bütün sorunlarına anti-emperyalist bakış açısıyla yaklaşır. Emperyalizme hizmet edecek hiçbir politikayı savunmaz ve Türkiye’nin bağımsızlığına kıskançlıkla bağlıdır.
1980’lerin sonuna doğru ABD bölgede atağa kalktı. BOP projesini açıkladı. Bu proje çerçevesinde, Türkiye, Irak, İran ve Suriye’nin bölünmesiyle oluşacak kendilerince “Free Kürdistan” bölge halklarına göre ise 2. İsrail devletinin kurulacağını ilan etti. Bu gelişmeyi Türkiye’de herkesten önce Doğu Perinçek analiz etti. Politikalarını da bu gelişmelere göre şekillendirdi. 2000’e Doğru dergisinde ABD’nin 3 İsrail Planı’nı kapaktan vererek, Türkiye kamuoyunu aydınlatmaya çalıştı.
Perinçek’in birinci önceliği Türkiye Kürtlerinin mümkün olduğu kadar bu projede yer almamaları için mücadele etmekti. O dönemde ABD Irak üzerinde yoğunlaşmıştı. Barzani ve Talabani üzerinden Irak’ın kuzeyinde bir Kürt Özerk Bölgesi kurmak için çalışıyordu. O günlerde Özal, ABD’nin yedeğinde “bir koyup üç kazanmak” hevesine kapılmıştı. Neyse ki, TSK en üst düzeyde tepki göstererek, Türkiye’yi bu badireden kurtardı. Siyasal arenada bu sürece karşı çıkan tek lider ise Doğu Perinçek oldu.
Bu sürecin bir parçası olarak, Perinçek Bekaa Vadisinde Öcalan’la görüşmeye gitti. Görüşmeye 2000’e Doğru dergisi Genel Yayın Yönetmeni olarak gitse de onun siyasi misyonunu herkes biliyordu. Bu görüşmelerin ana amacı, PKK’nın, ABD’nin bu projesine eklemlenmesine engel olmak, silahlı mücadeleyi ve PKK’nın ayrı örgütlenmesini bırakmayı sağlamaktı. Kürtlerin hakları sorunu söz konusu ise mücadeleyi birlikte verebileceklerini söyledi. ABD emperyalizminin ve bölge devletlerinin aleti olmadan bu sorunu çözebileceklerini anlatmaya çalıştı. Röportajları dikkatli bir gözle okuyanlar bunu fark eder.
Perinçek, bir yandan 12 Eylül rejiminin getirdiği anti-demokratik düzenle, bunun Kürtler üzerindeki uygulamalarıyla mücadele ederken bir yandan birliği nasıl sağlayabiliriz diye çaba göstermekteydi.
Bu nedenle Öcalan’ın SHP listelerinden milletvekili olma teklifini reddetti. Ama Perinçek’in bu çabaları, Türkiye’deki Amerikancılar tarafından engellendi. Perinçek hapislere atıldı. Dergisi kapatıldı. Partisi hakkında kapatma davası açıldı ve kapatıldı. Perinçek’in ülkenin birliğini sağlama çabaları, büyük bir kara propaganda ile bastırıldı.
Bu arada ABD, Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesi bahanesiyle 1.Körfez savaşını başlattı. Irak’ı işgal etti. Bu koşullarda PKK ve Öcalan’da yönünü ABD’ye doğru kırmaya başladı. Artık PKK’yı kazanma ve Türkiye cephesine katma olanağı ortadan kalktı. Bu sürecin doğal sonucu olarak ABD emperyalizminin ‘kara gücü’ haline geldi.
Perinçek, risk aldı. Elini taşın değil, kayaların altına koydu. Ama tek başına kendisinin ve partisinin gücü o gün buna yetmedi. Bu süreçte ABD ağır bastı ve bu günlere geldik. Türkiye diye bir sorunu olmayanlar, Perinçek’in bu cesur tutumunu anlayamazlar.
Abdullah Öcalan 1999 yılında yakalandığında kendisine aşağı yukarı bütün siyasi liderlerle ilişkisi soruldu. Doğu Perinçek’le ilgili şunları söyledi:
“Doğu PERİNÇEK ilişkisi SORULDU. CEVAP /Doğu PERİNÇEK'in 1991 yılında kampımıza geldiği ve benimle görüşmeler yaptığı doğrudur. Ancak bizim örgütümüzde, gizli lider konumuna getirildiği doğru değildir. Doğu PERİNÇEK bana siz bu şekilde muvaffak olamazsınız benim siyasi yapılanmam içinde yer almanız daha doğru olur şeklinde telkinlerde bulunuyordu.” (Abdullah Öcalan, İmralı ifadesi)
Artık Kürt sorunu bir haklar sorunu olmaktan çıktı, Türkiye’nin birliği ve bütünlüğü sorununa dönüştü. Ve Perinçek politikalarını buna uygun hale getirdi.
Bu işlerin içinde olanlar neler olduğunu iyi biliyorlar. Herkes şunun üzerinde derin derin düşünmelidir. Vatanseverliğinden hiç kimsenin şüphesi bulunmayan, Abdullah Öcalan’ı sorgulayan emekli Albay Hasan Atilla Uğur ile Abdullah Öcalan’ı yargılayan Mahkeme Başkanı Turgut Okyar’ın Vatan Partisine katılmaları ve Genel Başkan Yardımcıları olarak görev almalarında bir hikmet yok mudur?