24 Kasım 2024 Pazar
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Doktor benimle kafa mı buldu?

Kemal Ateş

Kemal Ateş

Gazete Yazarı

A+ A-

Yusuf Ziya Ortaç, bundan yetmiş yıl önce yazdığı bir yazısında, gündelik yaşamın ufak gibi görülen olaylarını, ruhumuzun kumaşını kemiren güvelere benzetir. Ona göre biz ayrımında olmasak da, sıkıntılarımızın,mutsuzluklarımızın kaynağında çoğu zaman küçücük güveler gibi içimizi kemiren gündelik küçük olaylar vardır.
Ve düzen hep bu küçük olayları bulur, yaratır, her gün karşımıza çıkarır.
İşte yeni bir örnek, sürücü belgelerimizi değiştireceğiz. Yasal zorunluluk...
Bunun için sağlık raporu isteniyor. Aile hekiminiz raporu kendisi de verebiliyor, isterse sizi kiliniklere, hastanelere gönderiyor. Milyonlarca insanın şu bir iki yıl içinde sağlık kuruluşlarına yönlendirilmesiyle dönen rantı ve bir de kuyruklardaki eziyeti düşünün. Sonra bunun her beş-on yılda bir tekrarını da ekleyin.
Raporumu aile hekimimizden alırım umudundaydım, kendimi biliyorum ne de olsa... Öğrencileriyle hâlâ futbol oynayan, jimnastikçi torunuyla taklalar atan tuhaf bir yaşlıyım. Ancak ben kendime güvensem de, doktorumuz hanımefendi hiçbir incelemeye gerek görmeden bizi göz ve nöroloji muayenesi için hastaneye sevk etti. Sesimi çıkarmadım. Beni yormayacak özel bir kilinikte aldım soluğu. Nöroloji doktoru yaşlıca biri. Uzat ellerini,uzattım, titreme yok. Tamam, nörolojik muayene bu kadar... Tuhafıma giden yılların doktoru bu işle pek karşılaşmadığını da açıkça söyledi. Anladım ki beni aile hekimimizin işgüzarlığı getirmiş buraya. Aile hekimimiz uzat ellerini diyemez miydi? Bir eli özürlü tanıdıklarım, her gün ilaçlar alan, ameliyatlar geçirmiş epeyce yaşlı arkadaşlarım aile hekimliklerinden aldılar raporlarını. Bu çifte standart niye? Anlayamıyorsunuz.
Gelelim göze... Dört ay önce sözünü ettiğim kilinikte göz muayenesi olmuştum, herhangi bir engel, bir kusur yoktu, buna dayanarak belgeyi imzalamalarını istedim. O göz doktoru ayrılmış, yenisi de henüz gelmemiş. Bilgilerimi de sisteme girmemişler. Hadi bin taksiye başka bir özel hastaneye... Göz muayenesi için 160 lira istediler, benden 160 alacaklar, devletten ne alacaklar bilmiyorum. Olmaz, vermem dedim, ayrıldım.
Emek Mahallesinden Koru’ya yeni taşınmıştım. Kaydımı Emek’ten Koru Sağlık Ocağına aldırdım. Yeni doktorumuza durumu anlattım. Önceki doktorumuzun adını sordu, söyledim. Göz muayenenizi ben yaparım, dedi. Ama nasıl? Harfleri aynadan okutuyor bana. Boy aynasından. Üç ya da dört metre arkamda kalan harfleri düz değil aynadan bakarak tersten okuyacağım. İlk kez karşılaşıyorum. Harfler bir tuhaf görünüyor, bizim 90 yıl önce büyük bir devrimle kabul ettiğimiz Latin harfleri Kiril alfabesine benzedi. Özellikle de E’ler, L’ler, F’ler... Yönlerini geriye döndüler... Bir tuhaf görünüyorlar. Bu harflerin üstüne sanki görmeyeyim diye sayın doktorun kalemini koyması da cabası... Kalemini çekmesini istiyorum doktor beyden. Çekiyor. Sanırım birini bildim, birini bilemedim, birinde sustum kaldım. Bozuldum doğrusu.
Dört ay önceki muayeneye dayanarak gözlerimde bir sorun olmadığını söylemiştim doktora. Ama aynadan bakınca iş değişti.
Ya ben yalan söylüyorum ya da aynalar...
Bu doktor da göz için bir kiliniğin yolunu gösterdi bize. Koskoca doktora işini öğretecek değiliz ya! Çaresiz gittim. İnanın biraz da merakımdan hemen gittim. Benim dört ay önceki sapasağlam gözlerime ne oldu? Sonra bu aynadan, yani tersten okutma da neyin nesi? Doktor benimle kafa bulmuyor herhalde? Ülkede hep ters giden işlerin bir başka alameti mi bu da? Tanınmış bir kilinikte paramızı ödedik, sıraya girdik, aletlerden geçtik. Harfler gösterdiler; ama tersten, aynadan değil, hep bildiğimiz gibi düz okuduk. Sürücü belgemi değiştirmeme hiçbir engel yok, raporumu verdiler.
Sevindim biliyor musunuz? Gözlerimi yeniden kazanmış gibi oldum.
Çok şükür... Ben değil, aynalarmış yalan söyleyen...
Çok şükür diyorum ya, nüfus dairesinde uzun bir kuyruk daha bekliyor beni. Y. Z. Ortaç’a bir kez daha hak veriyorum. Gündelik yaşamın küçük gibi görülen bu olayları her gün birike birike güveler gibi kemiriyor içimizi.
Okuma önerisi: Bilgi Yayınevinden iki güzel kitap: 1) Mustafa Balbay, Köleliğe Kaçış. 2) Öner Yağcı, Büyük oğul Efsanesi.