22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Dolduruşa gelmek

Doğu Perinçek

Doğu Perinçek

Gazete Yazarı

A+ A-

Dünyada cephelerin yeniden kurulduğu bir süreçteyiz. Türkiye, Atlantik kampından ayrılıyor ve Avrasya’daki konumuna yerleşiyor. Bu süreç, bir mecburiyet, bir zorunluluk!
21. YÜZYILIN UFUKLARI
2000’li yılların başında ABD gördü bu süreci. O zaman CIA’ya bağlı strateji kuruluşları, “21. Yüzyılın Perspektifleri” diye raporlar yayınladılar. “Türkiye’nin bu yüzyıldaki konumu Asya’dır” saptamasını açıkça vurguluyorlardı. O raporu yeniden okuyunuz, 21 Temmuz 2001 tarihinde Aydınlık dergisinde yayınlamıştık. Türkiye’nin nesnel çıkarlarının Asya’da olduğunu onlar da görüyorlardı.
Kendilerine göre bir çare ürettiler. Türkiye’yi Avrupa kapısına bağladılar. Avrupa’nın liderleri, o zaman bunu açıkça söylediler. “Türkiye, Avrupalı değildir, ama biz ABD’nin dayatmasıyla, Türkiye’yi aday üye yaptık” dediler. Avrupa kapısında çarmıha gerdiler bizi.
Başımıza gelenleri biliyoruz, çünkü yaşadık. Borç batağına battık ve bölünme tehdidiyle yüz yüze geldik. Ergenekonlar, Balyozlar, FETÖ darbeleri, PKK’nın otorite alanları kurması, Dolar baronları, faiz lobileri, tarikat rantçıları, hep bu sürecin acı meyvaları. Ve ekonominin geldiği noktayı artık günlük hayatımızda yaşıyoruz.
WASHINGTON’UN POLİTİKASI
Washington’un politikası, artık Türkiye’yi kazanmak değildir. Açık açık vurguluyorlar: ABD’nin strateji kuruluşları, tehdit sıralamasında “Türkiye’nin uyanışını” en başa yazdılar (Stratfor’un raporu için bkz. Doğu Perinçek, Aydınlık, 16 Aralık 2015).
Washington yönetimi, Türkiye’nin elinden gittiğini biliyor, geri dönüşü yok bu sürecin. Türkiye’nin Asya’da konumlanmasını önleme şansları olmadığı için parçalanmış, yaralı, zayıf bir Türkiye olsun istiyorlar.
TÜRKİYE’NİN ROTASI
Türkiye ise, vatan bütünlüğünü güvence altına alacağı ve Üretim Ekonomisini kuracağı Avrasya iklimine kazasız belâsız yerleşmenin yollarını arama sürecindedir. Türkiye’nin önündeki hükümeti belirleyecek olan görev budur.
2014 yılı Martında Silivri duvarlarını yıktığımız günden bu yana yaşadığımız bütün olaylara bakınız, sonuç olarak hepsi ABD tehditleriyle ve tertipleriyle boğuşmak olarak özetlenebilir.
AVRASYA’YA BOMBALAR
Reyhanlı’da o bombaların patlaması da, bu sürecin olayıdır. O patlayan bombalardan bugün Suriye Devleti’ni sorumlu tutan tertip de aynı sürecin olayıdır.
ABD emperyalizmi, Çin’den Almanya ve hatta İngiltere’ye kadar uzanan büyük bir güçle karşı karşıya geldiğini görüyor elbette. Ve Türkiye, Avrasya ittifakını birbirine bağlayan konumdadır. Hem haritaya baktığınız zaman jeopolitik açıdan böyledir, hem de siyasal sürecin anahtar ülkesi haline geldiği için. Bu durumda Türkiye ile Avrasyalı dostları arasındaki bağların kurulmasını ve gelişmesini önlemek, ABD siyasetinin eksenini oluşturuyor.
Reyhanlı’daki o katliamı kim düzenledi, bugün o karanlık adamı Türk bayrağının yanına dikip kim konuşturuyor, bu soruların yanıtını bulmak için uğraşmaya gerek yok. Dünyaya bakın, gazete manşetlerine göz atın, Türk Milleti’ni dolduruşa getirmek isteyen güçler bellidir.
KATİL VE DİKTATÖR DOLDURUŞLARI
Şu Katil ve Diktatör dolduruşlarından artık bir gerçeği öğrenmemiz gerekmiyor mu?
“Katil Saddam” dediler, dolduruşa getirdiler, Irak’ı parçaladılar ve Barzanistan’ı kurdular.
“Katil Kaddafi” dediler, dolduruşa getirdiler, Türkiye’yi Doğu Akdeniz’den de kuşatıyorlar.
“Katil Esad” dediler, dolduruşa getirdiler, Suriye’nin kuzeyinde ABD-İsrail koridoru açtılar, PKK kantonları kurdular.
“Katil Esad” kampanyası yine gündemde, dolduruş yine gündemde, Suriye’nin kuzeyindeki PKK varlığını korumak için Türkiye ile Suriye’nin işbirliğini önlemek peşindeler. Dahası Türkiye ile İran ve Rusya arasındaki Astana birlikteliğini bozma çabasındalar. Batı medyasında yürütülen “Katil ve Diktatör Tayyip Erdoğan” kampanyaları da aynı amaca hizmet ediyor.
GENİŞ UFUK
Olaylara halk olarak, kamuoyu olarak, öncüler olarak, Türkiye yönetimi olarak geniş bir ufukla bakmayı öğrenmek zorundayız.
Hiç kimse, “Katil Esad” türünden psikolojik harekâtlarla tarih yazamaz.
Hitler, Reichstag’ı yaktırdı ama Berlin’deki sığınağında intihar ederken, acaba tarihin tertiplerle düzenlenemeyeceğini öğrenmiş miydi?
1 Mayıs 1977 katliamını düzenleyen Gladyo, 15-16 Temmuz 2016 gecesi ezilirken, ders çıkarmaya vakit buldu mu?
MECBURİ İSTİKAMET
Tertipler tutmaz! ABD emperyalizmi kaybetmiştir.
Ogün Samast’ı da, Yusuf Nazik gibi Türk bayrağının önünde konuşturmuşlardı. Ama ne oldu? Ergenekon tertipleri altı yılda bozguna uğradı. Bu kez dolduruşlar, altı hafta bile sürmez.
Türkiye ile Suriye, Irak, İran, Rusya, Orta Asya Cumhuriyetleri, Almanya, Fransa, bütün Avrasya aynı cephede buluşuyorlar. Bunu önleyebilecek bir dolduruş yok.
Türkiye’nin güvenliğinin ve ekonomik çözümünün mecburi istikameti var: Avrasya.
EKONOMİ VE GÜVENLİK DOLDURUŞA GELMEZ
Dolduruşları, faiz oranlarını çılgınca yükseltme kararları izliyor. Ekonomiyi dolduruşa getiremezsiniz! Üretim ekonomisini ancak Avrasya ikliminde kurabiliriz.
Güvenliği de dolduruşla sağlayamazsınız, Suriye ile işbirliği kaçınılmazdır.
Tayyip Erdoğan yönetimi, kendi kendisini dolduruşa getirerek, aslında kendi sonunu hazırlamaktadır.
Türkiye, Avrasya’nın öncüleri arasındaki konumuna yerleşecektir.
Vatan Partisi, bu sürecin Türkiye’deki önderidir.