22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Domates biber patlıcan zaferi!

Yavuz Alogan

Yavuz Alogan

Eski Yazar

A+ A-

İstanbul AKP için çok önemliydi. Türkiye’nin en büyük örneklem kümesi, bütün illerden göç alan dev metropol, finans ve turizm merkezi; AKP’nin mimarisiyle, kent düzenlemesiyle kendi ideolojisini yansıtmak için yıllardır hunharca dönüştürmeye çalıştığı, sayın Reis’in son dönemeçte kurtarmak için insanüstü bir gayretle her semtinde nutuk attığı bu kent, sonuç ne olursa olsun kaybedilmiştir. AKP en büyük direnç noktasından yoksun kaldı. 31 Mart’ın simgesi olan Topçu Kışlası hayaleti kentin üzerinden kalktı, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni devre dışı bırakma tehlikesi taşıyan “çılgın proje” suya düştü. Seçimlerin en önemli ve en güzel sonucu budur.

AKP kenti vermemek için elbette sonuna kadar direnecektir. Çünkü orası bir direnç noktası. İstanbul’un kaybı AKP için sonun başlangıcıdır. Sayın Binali Yıldırım, “Ben kazandım” dediği anda Anadolu Ajansı’na veri akışı kesildi, İçişleri Bakanı İstanbul’a koştu. Fakat her ne yaparsa yapsın, AKP İstanbul’u kaybetmiştir ve bu başa baş noktasından itibaren düşüşü başlamıştır. Atı alan Üsküdar’da tökezlemiştir!

Ankaralı seçmen Mansur Yavaş’a mecburen oy verdi. Şimdi Ankara’da, belediyenin devir tesliminden başlayarak CHP’nin desteğinde bulanık bir ülkücü kadro ile AKP’nin yerleşik kadroları arasında bitmeyen bir itişmeye tanık olacağız. Fakat her şeye rağmen kentimizde de AKP’nin direnç noktasının kırıldığı açıktır.

Sayın Reis, balkon konuşmasında şöyle dedi: “Bakıyorsunuz Ankara'da ilçelerin çoğu AK Parti'de, Cumhur İttifakı'nda. Şu anda İstanbul'da, buraya hareket ettiğim ana kadar, mevcut ilçe sayısından daha fazlası Cumhur İttifakı'nda veya başa baş. Bu ne demektir? Halkımız, büyükşehri belediye başkanı olarak verse dahi ilçeleri ne yapmış, yine AK Parti'ye vermiş.”

Aslında şunu itiraf etmiş oluyor: sıkı denetim altında tutabildiğimiz küçük yerlere çekilmek zorunda kaldık; daha kültürlü, eğitim ve refah düzeyi görece daha yüksek, benim ne yapmak istediğimi (1923 vs hedefleri) daha iyi anlayan metropol ahalisi bizden yüz çevirdi!

Seçimlerin ikinci olumlu yanı HDP’nin uğradığı kayıplardır. Bu parti Şırnak’ı bile kaybetti. Bu sonuç bütün dünyaya verilmiş çok güçlü bir mesajdır, Kürt yurttaşlarımızın sırtını PKK’ye, YPJ’ye vs dayamak istemediğini göstermiştir. HDP en geniş tabanından uzaklaşmış, ne doğuda kazanabilmiş ne de batıda kaybettirebilmiştir. PKK’nin tehditlerine rağmen Fatih Mehmet Maçoğlu’nun Tunceli’de kazanması da olumludur. Özgün bir halk belediyeciliği yapan bu değerli kardeşimize başarılar diliyoruz.

Peki bu zaferi kim kazandı? Bu zaferi, domates biber patlıcan patates ve soğan kazandı! Seçmenlerin önemli bir bölümü ufukta beliren daha büyük bir kriz karşısında AKP’ye sığınmaktan vazgeçti ve ona güvensizlik oyu verdi; AKP’li belediyelerin büyük kentlerle legolarıyla oynayan tombul bir çocuk gibi oynamasına izin vermeyeceğini açıkça beyan etti.

CHP, İP, SP, HDP halkın karşısına ortak ya da açık bir programla çıkmadılar, çıkamazlardı. Topladıkları oy AKP’ye duyulan tepkinin sonucudur. Şimdi yapılması gereken, AKP’nin beka sorunu ile Türkiye’nin beka sorununu, düzen partilerinin yönetimi ile tabanını birbirinden dikkatle ayırt eden; düveli muazzamaya meydan okuyan, özelleştirilen her şeyin kamulaştırılması için mücadele eden (Reis ilk seçim sonrası konuşmasında, “Türkiye olarak serbest piyasa ekonomisi kurallarından taviz vermeden, güçlü ekonomi programını dikkatle hayata geçireceğiz” dedi), parlamenter sistemi geri isteyen ve en önemlisi, başta laiklik olmak üzere Devrim Kanunları’nı kuvvetle savunan, karışık ve bulanık mesaj vermeyen, ne yapacağını bilemeyen CHP, İP gibi partilerin tabanına yol gösteren en geniş muhalefet cephesini kurmaktır. (Bu son uzun cümle çok mu hayalci oldu? Öyle de olsa silmeyeceğim ve tek kelimesini değiştirmeyeceğim!)

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları
HDP sorunu 24 Ağustos 2019
Müşterek harekât 17 Ağustos 2019
Yeni bir dünya 06 Ağustos 2019
Üretim devrimi 03 Ağustos 2019
Demokrasi sorunu 30 Temmuz 2019