Egeli Masalcı Ezop ve iki şiir
Anadolu halklarından duyup derlediği, özellikle hayvan ve biraz da insan içerikli masallar aracılığıyla, her yaştan insanı eğiten ve bu yolla bir felsefe oluşturan dünyaca ünlü masalcı (fabl’cı) Ezop; MÖ VI. yüzyılda yaşadı.
Doğup büyüdüğü yer de; bazı verilere göre, Afyonkarahisar’a bağlı Emirdağ ilçesiydi.
Gene bilindiği kadarıyla masalcı filozof Ezop; yetişkinlik çağında iki filozofun, Xantus ve İdmon’un buyruğunda köle olarak çalıştı.
Filozof İdmon; fablcı Ezop’un köleliğine son verip onun “özgür yurttaşlar sınıfı”na geçmesini sağladı.
Gerçekten de filozof Ezop’un, yaşam sevinciyle harmanlanmış ilginç bir felsefesi vardı. Örneğin kendisi, kölelik durumuna karşın ruhen özgür olabilmeyi başarıyordu. Ve Yunan krallıklarının “sage (saj) - bilge” diye tanımladığı filozoflardan çok daha yararlı ve etkin bir filozoftu Ezop!..
Onun halktan duyup felsefe ve eğitim amaçlı masallara dönüştürdüğü bu hayvan öykülerini, yazıya döktüğü yolunda hiçbir kanıt yoktur. Onun dillendirdiği masalların bilinen en eski derlemesini; M.Ö. IV. yüzyılda, Phaleros'lu Demetrios yazıya dökmüştür. Bu derlemeyi M.S. I. Yüzyılda, Latince olarak Phaedrus, Yunanca olarak Babrios yeniden kaleme almışlardır.
Ezop’un bu fabl dediğimiz hayvan masalları; Akdeniz coğrafyasındaki halklar arasında, binyıllardan beri anlatılagelmiştir.
Ve bu fabller ilk kez 1479 yılında Almanya’da, haliyle Almanca olarak yayınlanmıştır. 1610 yılında da Fransızcaya çevrilip yayınlanmıştır. İçinde 199 öykü vardır. Böylece Ezop’un fablleri, yaşadığı tarihten iki bin yıl sonra Avrupalı halklara ulaşabilmiştir. İşte XVII. yüzyılda yaşayan La Fontaine de; bu kitaptaki düz yazı formunda anlatılan öykülerden (fabl’lerden) bir kısmını seçip şiirleştirmiştir.
PEKİ, “FABL” NE DEMEKTİR?
“Fabl” sözcüğünün kökeni; Latince “öykü, masal” anlamındaki “fabula”dır. Bu tür öykülerin kahramanları, çoğunlukla hayvanlardır. Sözkonusu edilen hayvanlar; bu öykülerde kendi yaradılış özelliklerini korumakla birlikte, insan gibi konuşurlar, davranırlar, düşünürler...
Kısacası Ezop, halktan duyduğu hayvan masallarını (fabl’leri), insanların eğitimi ve kendilerine yararlı olacak bir felsefe edinmeleri yolunda kullanmıştır...
Ezop’un bu hayvan öykülerini Anadolu halklarından duyup kullandığının en belirgin kanıtını ben kendim yaşadım. Okuma-yazması olmayan babam, sık sık masallar anlatırdı o uzun kış gecelerinde. Onyıllar sonra La Fontaine’i ve Ezop’u tanıdığımda, onların anlattıklarıyla babamın bana anlattıkları, aynıydı! Demek ki binyıllardan beri bu masallar; kulaktan kulağa, babadan oğula hep anlatılageldi Anadolu’da...
Ezop; verdiği eğitim amaçlı dersleri daha da renklendirmek ve ilgiyi yoğunlaştırmak için; halktan duyup derlediği bu masallardaki hayvanları, bazen de cansız doğa varlıklarını örnek olarak kullanıyordu. Ezop böylece insanlara, insancıl “erdem”i öğretirken, onların zayıf ve gülünç yönlerini de ortaya seriyordu.
Ezop’un bu yöntemi ve felsefesi; yalnızca Anadolu ve Yuanistan’da değil, diğer komşu ükelerde de büyük yankılar yarattı. Onun bu bilgeliğini, bir çeşit ermişliğini duyan Lidya kralı Croesus bile, onu sarayına buyur etti.
***
İşte Ezop’un Anadolu haklarından derlediği masallara dayanarak oluşturduğum şiirlerden birini aşağıda sunuyoum.
İyi haftalar dileğiyle...
***
AT VE YOLDAŞI EŞEK
İki yük hayvanı vardı birzamanlar,
Edremitli o Köylü Amca’nın:
Biri At, öteki Eşek‘ti…
At‘ı çok sevdiğinden olacak belki
Yada kimbilir her nasılsa,
Yük diye nesi var nesi yoksa,
O gariban Eşek’ine yüklerdi!
Kısacası At hazretleri de,
Hem yüksüz hem dertsizdi!
O yüzden de keyfinden,
Çifteler atardı kişneye kişneye,
Yol boyu estikçe kafasına!
Ama ezilir de ezilirdi,
Ağır mı ağır yükünün altında,
O yorgun, o mahzun yoldaşı!
Bir gün kıvranırken gene,
O ağır yükünün altında Eşek;
Yanaştı dertsiz, yüksüz At’a;
Yalvardı dilinin döndüğünce
Ve soluk soluğa:
“Bak yoldaşım, dedi At’a, bugün bu yük bana,
İnan çok ağır geldi nedense...
Sanırım ulaşamayacağız,
Bu ağır yükle kente!
Birazını diyorum sen alsan...
Ne güzel ulaşırız o zaman,
Birlikte gideceğimiz yere...”
At bir kasıldı önce;
Sonra uzun uzun kişnedi:
“Biliyorsun, benim değil bu yük işi;
Daha öğrenemedin mi bunu,
Benim salak kardeşim? dedi.”
Bu sözlerin ardından,
Savurdu bir çifte daha,
Kişneye kişneye ve salınaraktan...
Ne var ki çok geçmedi aradan,
Gariban Eşek yığılıverdi birden,
Olduğu yere oh vah çekerekten;
Ve son soluğunu verdi böylece!..
Edremitli Köylü Amca da hiç beklemeden,
Sardı bütün yükünü Eşek’in,
Sırtına o çalımlı At’ın!
Ve yüzdüğü o ağır derisini de Eşek’in,
Serdi üstüne o çok sevdiği At’ın!..
“Ah, hiç de iyi etmemişim, diye,
Söylendi At kendi kendine,
Yoldaşım Eşek’i ezdirmekle habire!”
Gerçekten taşınacak gibi değildi,
Efendisinin sırtına sardığı yük...
“Keşke bölüşseydim, diye söylendi At,
Yükün birazını çilekeş yoldaşımla;
Bütün bunlar gelmezdi başıma!”
***
Ve bir şiir de o ünlü ozan Attila Jozsef’ten..
Kısaca Attila Jozsef’in öz yaşamı:
Macaristan’ın evrensel boyutta ünlü birkaç ozanından biri olan Attila Jozsef, 1905- 1937 yılları arasında yaşadı... Macaristan’da pekçok sokak, meydan ve de üniversiteye onun adı verildi.
Çamaşır işçisi bir anne ve toprak emekçisi bir babadan dünyaya geldi. Hep yoksul yaşadı. Ve de daha otuz iki yaşındayken, raylar üstünde canına kıydı.
2005 yılını “Attila Jozsef Yılı” olarak belirleyen Unesco, uluslararası birçok etkinlikler düzenlemesine öncülük etti...P. Eluard, son günlerinde onu Fransızcaya çevirmeye başlamıştı...
Aşağıda Attilss Jozsef’in bir şiirini veriyoruz:
TEK BİR KİŞİ OKUSUN...
Tek bir kişi okusun isterdim şiirlerimi:
Hani beni tanıyan, candan seven biri,
Başında kavak yelleri esen benimki gibi:
Bir tek o görebilirdi önceden olup bitecekleri
Ve kalkıp bu büyük boşluğa biraz insanlık eklerdi...
Onun yüreğinde de artık benimki gibi,
Kurtla kuzu, yan yana gezerdi...
(Çeviren: Yaşar Atan)
***
Mitolojiyle ilgilenen okurlarımız için son çıkan kitabımız:
HOMEROS’UN İZİNDE – İLYADA ÖYKÜLERİ
(Boyalı Kuş Yayınları)