04 Aralık 2024 Çarşamba
İstanbul 10°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Esirci Osmanlı’nın düşük ahlakı

Rıza Zelyut

Rıza Zelyut

Eski Yazar

A+ A-

Bugün ülkeyi yöneten siyasal dinci ekip, Osmanlı düzenini Cumhuriyet düzeninden; Osmanlı ahlakını da Cumhuriyet ahlakından üstün göstermeye uğraşıyor. Halbuki o çok övdükleri Osmanlı düzeni; ahlak açısından kokuşmuş bir sistemdi. Bunun sebebi de Osmanlı sisteminin “esircilik” üstünden yükselmesiydi.
Biz, Osmanlı kaynaklarına ulaşarak Osmanlı’nın ahlaksız düzenini Cumhuriyet insanına göstermeye devam edeceğiz.

PARLAK OĞLANLARA MERAK
Osmanlı ordusu bastığı Avrupa ülkelerinden esir aldığı 10-15 yaşlarındaki kız ve oğlan çocukları İstanbul’a getirirdi. Bunlar Esirciler Hanı’nda pazarlanarak zenginlere satılırdı. Bu kızlara cariye, oğlanlara da kul denilirdi.
Esir çocukların en güzel ve akıllıları padişah için ayrılırdı. Bunlar Enderun denilen saray okulunda okutulup yetiştirilir ve iç oğlanı olarak hizmete alınırlardı. Eğlencelerde bu parlak oğlanlar sakilik yaparlardı. Saraylarda, köşklerde, konaklarda oturan yöneticiler ve zenginler; cinsel ilişkiyi çeşitlendirmek adına kadınları bırakıp bu oğlanları da kullanmaya başladılar. Bu oğlancılık giderek alt tabakalara da yayıldı. Böylece Osmanlı tarihinde gulampara kesimi ile bunların kullandığı erkek fahişeler ortaya çıktı.
Hemen belirtelim ki kırsalda yaşayan Türkler büyük oranda tek eşli evlilikte kaldılar. Onların gulampara ve oğlan/civan kavramından habersiz olduklarını, bu ilişkiyi bütün boyutlarıyla ortaya koyan “Kitab-ı Dafi-ül Gumum” açıkça gösteriyor.

PADİŞAHLAR DA İŞİN İÇİNDEYDİ
Fatih Sultan Mehmet’e ait güzel bir içoğlanına padişahın hocası da olan Şair Ahmet Paşa göz koyduğu için, Fatih bu şairi öldürtmeye kalkışmıştır. Şairin dostları araya girerek Ahmet Paşa’yı Bursa sürgünü ile kurtarmışlardır (Ayrıntıları merak edenler, Osmanlıda Karşı Düşünce ve İdam Edilenler isimli çalışmamıza baksınlar.)
Padişah 4. Murat üç ayrı oğlana delicesine âşık olmuştu. 4. Murat’ın âşık olduğu oğlanlardan birisi Ermeni Musa idi; diğeri de “Silahdar Paşa/Ağa” yaptığı çok yakışıklı bir askerdi. Sonuncusu ise Güloğlu isimli İstanbullu bir gençti. İnanmayan var ise Ali Ufki Bey’in Kitap Yayınevi’nden çıkan anılarının 72. sayfasına bakabilir.

ŞEHİR HALKINI DA...
Sarayda başlayan oğlancılık kısa sürede şehirlerdeki alt katmanlar arasına yayılmıştır. Bu iğrenç hayat tarzının evlerde, hamamlarda, pek bol olan meyhanelerde, okul odalarında, dükkanlarda ve mesire yerlerinde yürütüldüğüne ilişkin belgeler o kadar çok ki... Şair Nedim’in, “Gidelim serv-i revanım yürü ey Sadabad’a” diye Haliç’ın ıssız kırlarına çağırdığı kişi de kadın değil böyle parlak oğlanlardan birisidir. Divan şairlerinden Enderunlu Fazıl oğlancı olduğunu, hangi oğlanların sokaklarda fahişelik yaptığını adlarını da vererek Çenginame’de açık açık yazar.
Şehrengiz denilen kitaplarda, o şehirlerdeki parlak oğlanlar anlatılır. Bunlar, gulamparalar tarafından kullanılan tiplerdir. Erkek fahişe olarak çalışan oğlanlar ile bunların pezevenkleri; Evliya Çelebi’den öğreniyoruz ki bir meslek örgütü olarak resmi törenlerde padişahın önünden geçmektedirler. İşte Osmanlı düzeni budur...
Bu oğlancılığın çok daha ayrıntılı anlatımı ise “Kitab-ı Dafi-ül Gumum” adıyla yayımlanmıştır. Bu kitabı yazan ve kendisi de oğlancı olan Gazali’yi Padişah Yavuz Sultan Selim ile Kanuni Sultan Süleyman el üstünde tutmuştur.
Yetmez ise Kınalızade Ali Çelebi’nin eseri “ Mevaid’ün Nefais fi Kavadir’il Mecalis”ine bakın. Orada padişah sarayındaki oğlanların birbirleriyle yürüttükleri eşcinsel ilişkinin anlatımını bile bulacaksınız. Az mı geldi bu eserler. O zaman yazarı belli olmayan Risale-i Garibe’deki erkek fahişeler ve bunların düşkünlerinin anlatıldığı satırlara bir göz atın... (Bütün bunları belgeleriyle ortaya koyan bir çalşmayı yakında yayımlayacağım.)
İşte bu iğrenç gulamparacı hayat tarzını cumhuriyet yıktı, attı. Osmanlı’da suç olmayan oğlancılığı cumhuriyet rejimi, “fiil-i livata” terimi altında ceza yasasına soktu ve suç haline getirdi. Bu yüzden gulamparalar, cumhuriyeti hiç sevmediler. Cumhuriyet düşmanları işte bu gulamparacıların torunlarıdır.
***
Bugün de Osmanlıcı gulamparalar aramızda dolaşıyorlar. Yoksul ailelerin erkek çocuklarına tecavüz eden bu ahlaksızlardan birisinin Rize’den birisinin Sinop’tan gelen haberlerini okuduk. Laikler; hele hele Atatürkçüler böyle iğrenç ilişkilere yönelmezler... Çünkü Cumhuriyet rejimi gulampara değil erdemli insan yetiştirir.