Atatürk’ün Samsun’un ardından geçtiği Havza’da yaptığı gözlemler yapmak istediklerini kafasında daha net bir şekilde belirlemesine olanak kılmış, önce Erzurum sonra da Sivas Kongreleri’nde alınmasını sağladığı kararlar ise Kurtuluş Savaşı’nın hatlarını belirlemiştir.
Mustafa Kemal Paşa’ mücadelenin merkezi olarak belirlediği Ankara’yı silah arkadaşlarına açıklamış ancak buna karşı çıkanlar olmuştur. Karşı çıkanların başında ise 15. Kolordu Komutanı Kazım (Karabekir) Paşa yer almaktadır. Kurtuluş mücadelesinin simge isimlerinden biri olan Kazım Paşa’nın Ankara önerisine muhalefet etmesinin sebebi ise Doğu Anadolu’nun güvenliğinin sağlanamayacağı endişesidir. Mustafa Kemal Paşa, Kazım Paşa’yı ikna ederken böylesine hayati bir sürecin Ankara’da olmasını gerekliliğine dair tüm detayları titizlikle kendisine anlatmış, stratejik açıdan üstün bir konumda olan Ankara’nın ulusal direnişin kalbi olması noktasında onu ikna etmeyi başarmıştı.
18 Aralık’ta Sivas’tan ayrılan Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti, Kayseri üzerinden Ankara’ya vardığında takvimler 27 Aralık’ı göstermekteydi. Ziraat Mektebine yerleşen heyet, çalışmalarına burada devam ederken işgal güçleri ve teslimiyetçiler başlarına dert olan Temsil Heyeti’nin iflahını kesmek üzerine türlü tezgahlar, karşı hareketler ve suikastler planlamaya ve bu planlamaları uygulamaya koymaya gayret ediyorlardı.
Tüm bu gayretlerin farkında olan Mustafa Kemal ise yer yer karamsarlığın hakim olması üzerine sık sık telkinlerde bulunup tüm vatanseverlere umut dağıtmakla yetinmiyor, stratejik hamlelerle hem işgal güçlerini hem de onunla işbirliği içinde olan odakları yaralamaya devam ediyordu.
Mustafa Kemal’in karşılanan tek kayda değer talebi olan Misak-ı Milli Osmanlı Mebusan Meclisi tarafından kabul edilmiş fakat bu durum ne işgal güçlerinin ne de Saray’ın hoşuna gitmemişti. Daha ağır mütareke şartlarından korkup sinen Saray, işgal güçlerine yardım etmek pahasına adeta canhıraş mücadele vermekteydi.
16 Mart 1920’de sabaha karşı İstanbul’un işgal edilmesi, Osmanlı Mebusan Meclisi milletvekillerinin ve onlarca aydının tutuklanması ve Şehzadebaşı Karakolunun basılıp 61 askerin üzerine ateş edilip 5 askerin şehit edilmesi Ankara’nın haklılığını kanıtlıyordu.
Bu işgal ve gerçekleştirilen tutuklamalar ile katliamlar Anadolu’da ciddi bir rahatsızlık yaratmıştı. Mustafa Kemal Paşa, yapılması gerekeni bir kez daha dillendirmişti; Ankara’da bağımsız bir meclis kurulacak ve Milli Mücadele bu organa bağlı olarak gerçekleştirilecektir…
“İtilaf Devletleri’ni eleştirmek ve onlar aleyhinde söz söylemek suçtur.” Bu anlayışı açık açık sarf eden işgal güçleri Mustafa Kemal’in işini kolaylaştırdığının farkında olmaksızın baskının gücünü artırmaya devam ediyordu. İstanbul’un resmi olarak işgal edilmesinin ertesi günü Mustafa Kemal Paşa ordu komutanlıklarına gerekli genelgeyi gönderir:
Meclis-i Müessian (Kurucu Meclis) Ankara’da toplanacaktır.
Bu kurucu meclise katılacak olanlar medeni cesarete, fikri yeteneğe, selabeti diniye ve milliyeye haiz olmalı.
Bu kişiler yirmiş beş yaşından küçük ve kötü şöhret sahibi olmamalı.
Her liva (sancak)dan 5 kişi seçilecektir.
Seçimler her liva, idare ve belediye meclisleriyle, Müdafai Hukuk merkezi heyetleri tarafından aynı günde ve aynı celsede yapılacaktır.”
Daha önce Ankara’nın merkez olmasına da karşı çıkan Kazım Paşa ile birlikte Sivas Valisi, bu kez de açılacak meclisin “kurucu” niteliğine karşı çıksalar da Mustafa Kemal Paşa bu konudaki ikna girişimlerinde başarı sağlar.
TBMM’nin nitelikleri, çalışma ilkeleri ve ismi belli olmasa da Temsil Heyeti’nin Ankara’da İstanbul’dan bağımsız bir meclis kuracağının farkında olan İngilizler ve Saray yönetimi, iç isyanları çıkarıp Ankara’nın canını yakabilecek girişimleri sahnelemeye başlamıştı. Anzavur İsyanı’nın ilerleme kaydetmesinden ümitlenen işgalciler kısa zaman sonra Çerkez Ethem’in vurduğu ağır darbeyle kaçan Anzavur’dan ümidi keseceklerdir. Kuvayı inzibatiye projesinin de ellerinde patlamasıyla neye uğradığını şaşıran işgalciler ve İstanbul, farklı zamanlarda pek çok suikast planlarını devreye sokmaya çalışmış ve bu amaç doğrultusunda İngiliz casus Mustafa Sagir’in de aralarında olduğu birçok katili Anadolu’ya göndermeye çalışmışlardı. Ancak Ankara tüm bu oyunları bozan bir lidere sahipti: Mustafa Kemal Paşa…
Tüm bu süreci ayakta kalarak kendisine hayranlık duyulmasını sağlayan Temsil Heyeti ve Mustafa Kemal ise açılacak yeni meclisin nerede olacağını kararlaştırmaya çalışıyordu.
Uğraşlar sonunda bulunan ve bugün müze olan bina ise daha önceden İttihat ve Terakki Kulübü tarafından kullanılan çatısız ve bakıma ihtiyaç duyulan yapıydı. Ankara halkının kendi evlerinden söktüğü kiremitlerle çatısının onarıldığı, şehir halkının topladıklarıyla ve dönemin Ankara Valisi Yahya Galip (Kargı) Bey’in de katkılarıyla diğer ihtiyaçlarının karşılandığı bina kullanıma hazır hale getirilmişti.
Bağımsız mücadeleyi sürdürecek merkez olan meclisin açılması 22 Nisan 1920 olarak belirlenmiş ancak muhafazakar halkın dikkatinin çekilmesi ve Kazım Paşa başta olmak üzere sürece yer yer şüpheyle yaklaşan önemli isimlerin katkılarının devamı için en uygun tarihin 23 Nisan Cuma günü olarak kesinleştirimesi karara bağlanmıştı. Bizzat Mustafa Kemal’in emri ile cuma günü namazdan sonra açılacak Meclis için camilerden Buhari okunmuş ve Hacı Bayram Camii ile Meclis binası arasındaki alanlar halkın sevinç gösterilerine sahne olmuştu.
Meclis’in dualarla açılması sonrası ilk kez toplanan milletvekilleri kürsüye Sinop Milletvekili Şerif (Alkan) Bey’i görmüşlerdi. Şerif Bey’in kürsüde olmasının sebebi ise kendisinin meclisteki en yaşlı üye olması.
Şerif Bey, ilk çalışmayı başlatırken; “… Bu yüksek meclisin en yaşlı üyesi olarak ve Tanrı’nın yardımıyla ulusumuzun iç ve dış tam bağımsızlık içinde alın yazısının sorumluluğunu doğrudan doğruya yüklenip kendi kendisini yönetmeye başladığını tüm cihana ilan ederek Büyük Millet Meclisini açıyorum.”
İlk günkü çalışmasının ardından hemen ertesi gün toplanan TBMM, Milli Mücadele için izlenecek yolu belirlemekle meşguldü. Ancak bununla birlikte kürsüye çıkan ilk isim Mustafa Kemal Paşa; işgal sürecinden, teslimiyetin detaylarına, kendisinin neden kötülenmek istediğinden iç isyanların çıkma sebeplerine kadar geniş bir yelpazede sunduğu belgelerle milletvekillerine Osmanlı siyasetinin başarısızlığını kanıtlamıştı.
Gün içinde yapılan oylamada Mustafa Kemal Paşa TBMM’nin seçilmiş ilk başkanı olmuştu.
Milli Mücadele’nin stratejik dehası, Modern Türkiye’nin kurucusu, yakın geleceğin Atatürk’ü, Türk halkının Ebedi Şefi Mustafa Kemal Paşa, kutladığımız TBMM’nin haklı ulusal direnişin merkezi olduğunu haykırıyordu.
İlk TBMM savaş koşullarında ve milli mücadeleyi başarıya ulaştırmak için kurulmuştur. TBMM'nin kuruluş amacı maddeler halinde şöyle sıralanabilir:
Bu amaçları gerçekleştirmek isteyen Mustafa Kemal Paşa, Osmanlı'da kapanan meclisin yerine yeni bir meclisin açılmasını istiyordu. 19 Mart 1920 tarihinde bir genelge yayınlayarak Ankara'da bir meclisin toplanmasını istedi. Bu meclis olağanüstü yetkilere sahip bir meclis olacaktı. Bu meclisin oluşabilmesi için hemen seçimlerin yapılması gerekiyordu.
Her sancaktan seçilen 5 kişinin 15 gün içerisinde Ankara'ya gelmesini ve eski Osmanlı Mebuslar Meclisinden kalan mebusların da bu meclise katılması talep edilmiştir.
Bu doğrultuda kurulan ilk TBMM Osmanlı meclisinin devamı olarak görülmüştür. Bu meclis 3 gruptan oluşmuştur:
23 Nisan 1920 tarihinde 120 milletvekilinin katılımıyla Birinci TBMM açılmıştır. Bu sayı beklenen sayıdan az olmasına rağmen milli iradeyi yansıtmıştır. Mustafa Kemal Paşa hemen yeni kurulan meclise bir önerge vermiştir. Bu önerge 24 Nisan 1920 tarihinde kabul görmüştür. Önerge ile alınan kararlar şöyledir:
Bu kararlar meclis açıldıktan 1 gün sonra kabul edilmiş ve uygulanmaya geçilmiştir. Böylece meclisi hükumeti sisteme devreye girmiştir. TBMM milli mücadele sürecini yürüten otorite olmuştur.
Birinci meclisin temel özellikleri aşağıda sıralanmıştır: