AYKUT TÖLEĞEN
1996 yılından beri dağ kazalarına ve doğal afetlere arama-kurtarmacı olarak giderim. Kahramanmaraş depremine foto muhabiri olarak gittim. 8 Şubat 2023. Adana'dan Hatay'a geçiyoruz. Önümüz arkamız yardım tırları. Arka camlarını kapatacak kadar tıka basa yardım malzemesi dolu otomobillerin arasında adım adım ilerliyoruz.
Yanımda Gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Mustafa İlker Yücel var. Yol boyunca sosyal medya yalanları ile boğuştu durdu. Olmadığı iddia edilen yardım tırlarının şoförleri ile arabadan arabaya seslenerek söyleşiler yaptı. Cep telefonu ile fotoğraflarını çekti.
'TESBİHİN VAR MI'
Saatler sonra Hatay’ın sokaklarındayız. Ay bugün inat etmiş yüzünü göstermiyor. Zifiri karanlık dedikleri bu olsa gerek. Binalara bakmak için başınızı kaldırmanıza gerek yok, hepsi höyük olmuş. Yan yana. Kimsenin eli boş değil, sapı kopmuş kova, kürek ya da karanlıkta seçemediğim bir metal parçası... Kandilde simidini paylaştığı, bayram namazında yan yana saf tutan komşusunu arayan bir amcaya yaklaştım. Hiç unutamayacağım bir şey istedi; “Tesbihin var mı”. Bir tencerenin kapağı elinde molozları eşeleyip duran kadının fotoğrafını çekmedim. Çekemedim. Hep aklımda tutacağıma kendime söz verdim...
Gün ağardı. Hatay meydandayız. Sapasağlam duran Atatürk heykelinin altındayız. Tenceresini kepçesini kapıp gelen genç bir grup nöbetleşe mercimek çorbasını karıştırıyorlar. Fotograflarını çekerken poz vermediler. Kaldığımız günlerde hep önlerinden geçtik, selamlaştık. Kepçeyi çevirirken yüzlerinde tebessüm ilk günkü gibi öyle asılı kalmış...
Yolun tam da ortasında birbirleriyle kucaklaşan gençler! Bayram değil seyran değil. Ellerinde daha hiç kullanılmamış kazma kürek. Karabük ve Kırıkkale'den gelmişler. Ancak bir kare çekebildim. Aralarından biri bir anda hepsini kucaklarcasına sürükleyerek bana seslendi ''enkazda görüşürüz'' abi.
ASKER HER YERDE
Hatay Merkezden geçen Asi Nehri başında bir yüzbaşı trafikte yol açıyor. Bir bakıyorsun yardım tırı boşaltılması için taşıma zincirinde, öbür tarafta enkaz tepesinde moloz atıyor kazazede taşıyor... Çektiğim butün karelerde asker var. Fotografı çekerken öyküsünü anlıyorsun. Hemen önümde kendi bedenine uygun kazağı bulamayan teyzemiz Mehmetçikten yardım istemekte kararsız. Asker kararlı, hemen bedenine uygunu buluverdi.
ÇADIR, SOBA, ODUN, TUVALET
Türk Eczacılar Birliği'ne helal olsun. Resmen açık eczane kurmuşlar. Bu kadar kısa zamanda hem Hatay Merkez'de hem de Kırıkhan'da nasıl da organize oldular. Sahra çadırlarını kurmuşlar. Ön tarafta 50 yaşlarında eczacının eli her gelen yaşlıların omzunda. Gelenleri gözlüklerinin üstünden bakarak dinliyor. İlacın ismini arka taraftaki eczacı arkadaşlarına yüksek sesle sesleniyor.
Yürüyoruz. Mustafa İlker Yücel, kazazede yakınlarının ısındığı ateşin yanında kendine yer buldu. Kendini tanıtıyor. Bazen de kendini tanıtmaya zaman kalmıyor. Karşısındaki “İlker bey hoş geldiniz” diye konuşmaya başlıyor. Yücel'in “Benden talep edin, yetkililere ileteyim'' sözüne cevap hep aynı. Çadır, soba, yakacak odun, tuvalet. ''Gazetede hangi ihtiyaçlarınızı yazalım'' sorusuna da çadır, soba, yakacak odun, tuvalet.
'DİŞİMİZİ SIKARIZ'
Hiç akıllarına gelir miydi. Otobüs bekledikleri durak geçici evleri olacak... Ateşi çevirmekten ucu kararmış bastonunu yere vurdu amca “Komşularım burada, bir haftaya kalmaz devlet tuvalet getirir. Bol bol ateşimiz var dişimizi sıkarız. Dert değil. Yeter ki göcük altında kimse kalmasın.”
UYKUSUZ ENKAZ BAŞINDA
Samandağı’ndayız. Sokak aralarında dolaşırken arkadaşlarımı sürekli ikaz ediyorum. “Hasar görmüş binalardan uzak durun”. Artık aşağıda duramadım. Enkaz üzerindeyim. Fotoğrafçı olduğumu unuttum. İstanbul İtfaiyesinden arkadaşla konuşuyoruz. 48 saattir uyumamış. Tahkimat sorunu yaşıyorlar. İkimiz de aynı kelimeyi söylüyoruz. Madencilerimiz. Arama-kurtarma çalışmalarında çok mahirler. Yaşam tünelinde onlarsız ilerleyemeyiz. Buralarda kömür değil ömür çıkartıyor madencilerimiz.
Çalışmalarını bizimle birlikte yürüten Vatan Partisi Adana İl Başkanı Ahmet Suseven'in kulağından cep telefonu eksik olmuyor. Vatan Partisi'ne başvuran depremzedelere barınma yeri için parti üyeleri ile konuştu. Parti aracılığıyla gelen yardımların ilgili yerlere dağıtımı için sürekli temaslarda bulundu. Bazen de enkaz başında olan vatandaşlar arama-kurtarma araç gereci teminiyle ilgili yardım istediler. Hepimiz tekrar telefonlara sarılıp tanıdığımız ya da orada tanıştığımız yetkilere bilgi verdik.
Ayak bastığımız her yerde gıda malzemesi bulunuyordu. Giysi fazlasıyla var. Hangi arada o kadar giysi toplandı, buralara gönderildi... İnsan bu dayanışmanın hızına hayret ediyor... Yakından baktım. İkinci el olmasına rağmen, ne yırtık var ne de sökük. Bir tane kirli gömlek görmedim. Çift çoraplar birbirinin içine katlanmış. Aynı çift eldivenler birbirine ince iple bağlanmış. Kenar yerleşim birimlerinden araçlarıyla gelenler istediği erzak ve malzemeyi alıyorlar.
Enkaz başındayız. Yeğeninin enkazdan çıkarılmasını bekliyor. Akraba ziyaretinde depreme yakalanmışlar. Eli ile diğer bir tarafı gösterdi. Üç dört arama-kurtarmacı bellerine kadar enkazın içine girmişler. “Acımız toprak altında. Devlet toprak üstünde.”
İskenderun TCG Bayraktar Çıkarma Gemisindeyiz. 24 saat dolmadan gemi limana yanaşmış. Askeri doktorların yanında gönüllü hekimler var.
Bir haftanın sonunda aklımda Hatay, İstanbul'a geri döndüm... En kısa zamanda fotoğraf makinemle yeniden orada olacağım.