Yunan antik tiyatrosuna Romalıların mimari katkısı yarım dairesel formu tam daire ya da elipse tamamlamak olmuştur. Ve bu yeni yapıyı çift-iki yönlü anlamındaki “amphi” sözcüğüyle “Amphitheatrum” olarak adlandırmışlardır.
Antik Yunan’da komedya ve tragedyaların evi olan tiyatro, amfitiyatroya evrilirken, Roma’da gladyatör dövüşlerinin, vahşi hayvan gösterilerinin yapıldığı bir avam eğlencesi mekanı olmuştur. Bu nedenle gösteriler esnasında akan kanların temizlenmesi amacıyla kumla kaplanan amfitiyatrolara “arena” (Latince, kumluk) adı da verilir.
En ünlü amfitiyatro (arena) Roma’daki Flavianus Amfitiyatrosu ya da herkesin bildiği adıyla Colosseum’dur.
Günümüze sağlam bir şekilde ulaşan amfitiyatrolardan bir diğeri ise Tunus'ta bulunan El Cem Amfitiyatrosu'dur.
Roma’da halkın afyonu olan amfitiyatrolar Pax Romana’nın hüküm sürdüğü tüm coğrafyalarda hızla çoğalmıştır. Anadolu da bu coğrafyalardan biridir.
Yukarıda adını andıklarımız kadar iyi korunamadıklarından günümüzde hepsinden geriye yalnızca ufak tefek kalıntılar kalmıştır. Yine de arkeoloji ve tarihe meraklı olan kişiler için gezmesi, görmesi ve hayal etmesi eğlencelidir.
İşte Anadolu'da bulunan 8 amfitiyatro:
8. Anavarza Amfitiyatrosu
Anavarza Antik Kenti, Adana
Adana'ya bağlı Kozan ilçesinin 28 km. güneyinde bulunan Anavarza (Anazarbos/ Caesarea ad Anabarsum) Antik Kenti, bugünkü Dilekkaya Köyü sınırları içinde yer almaktadır. M.Ö. 1. yy.‘da Romalılar, ele geçirdikleri Ceyhan havzasının idaresini Vassal kral olarak atadıkları Tarkondimotos'a bırakmışlardır. Roma imparatorlarından Septimius Severus'un, Pescennius Niger ile yaptığı iktidar savaşı sırasında, Severus'un tarafını tutan kent, onun Niger'i 194 yılında İsos'ta yenerek imparatorluğun tek hakimi olmasından sonra ödüllendirilmiş, tarihinin en parlak dönemini yaşamaya başlamıştır.
M.S. 204-205 yıllarında Kilikya, İsauria ve Likaonia eyaletlerinin metropolisi olmuştur. M.S. 260 yılında diğer Kilikya kentleri gibi Anavarza da Sasani Kralı Şapur tarafından fethedilmiştir. M.S. 4.yy.'da İsauria'lı Balbinos tarafından tahrip edilmiş olan Anavarza, İmparator II. Theodosius zamanında M.S. 408 yılında kurulan Cilicia secunda'nın (Bitek Kilikya) ve eyaletin başkenti olmuştur. 525 yılındaki büyük depremden zarar gören kent İmparator İustinianus tarafından onartılarak İustiniopolis adını almıştır. Ancak 561 yılında ikinci kez deprem felaketine uğramıştır. 6. yy. da ise kent büyük bir veba salgınına uğramıştır. Roma döneminde giderek güçlenen ve M.S. 2. yy. sonlarında antik dünyanın dev kenti Tarsus ile Kilikya Birliğinin liderliği için rekabet halinde olan Anavarza, bu tarihten itibaren Anadolu'nun en önemli metropollerinden biri haline gelmiştir. Anavarza, M.S.3. yüzyılda birçok askeri ayrıcalık elde ederek “Metropolis” unvanı ve aynı yüzyılın ortasına kadar da 3 kez “Neokoros"luk unvanını alır. Sonraki dönemlerde Doğu Roma, Arap ve Ermeni hâkimiyetine giren Anavarza, 1375 yılında Memluklar tarafından alınmış ve bu dönemden sonra kentte büyük ölçekli bir yerleşim olmamıştır.
Anavarza’da bulunan önemli kalıntılar arasında, 1500 metre uzunluğunda 20 burçlu sur duvarı, sütunlu yol, hamam ve kilise, tiyatro, amfitiyatro, hippodrom, suyolları, kaya mezarları, M.S. 3. yy.'a ait deniz tanrıçası Thetys mozaiği, Kilikya Bölgesi’ndeki tek örnek olan 3 girişli zafer takı ve ovanın ortasında bir ada gibi yükselen tepe üzerindeki Ortaçağ kalesi yer almaktadır.
Kentin güneyi, kamuya açık yapıların toplandığı ve sosyal etkinliklerin gerçekleştirildiği alan olarak seçilmiştir. Bu alanın en güneyinde, 83x62 metre boyutlarında eliptik bir amfiteatr yer alır. Romalı askerlerin ve gladyatörlerin eğitim yaptıkları bu yapıda vahşi hayvan gösterilerinin yanı sıra Hristiyanlara da işkence ve zulüm yapılmıştır. Amfitiyatronun birkaç yüz metre kuzeyinde ise hippodrom bulunmaktadır.
Amfitiyatro tamamen taşlarla inşa edilmiştir. Antik çağda (birçok binada olduğu gibi) diğer binalara malzeme sağlamak amacıyla sürekli olarak yağmalanmış olduğu anlaşılmaktadır.
7. Antiochia Amfitiyatrosu
Antiokheia Antik Kenti, Antakya
Helen monarkların kurduğu 16 Antioch kentinden biri de günümüz Antakya’sındadır. Latince adıyla Antiochia ad Orontem, Büyük İskender’in komutanlarından Seleucus I. Nicator tarafından M.Ö.4. yy. sonlarında, Asi Irmağı kenarında kurulmuştu. M.Ö. 64’te Roma tarafından alınan kent Suriye Eyaleti’nin başkenti olmuştu. Augustus’tan başlayarak Roma imparatorları kentte imar faaliyetlerine başlamışlardı. Tiberius, Silpius Dağı eteklerine uzanan ünlü çift sıra sütunlu ana caddeyi yaptırmış, Helenistik tiyatro büyütülmüş, bir Circus, tapınaklar, hamamlar ve su yolları inşa edilmişti. Hızla büyüyen Antiochia’nın görkemli yapılarından biri de Silpius Dağı eteklerindeki amfitiyatroydu.
M.Ö. 47´de Antakya´ya gelerek kente bağımsızlığını (civitas libera) veren Ceaser, Caisarion (Caesareum) adıyla anılan büyük bir mabet ile Silpius eteklerinde bir amfitiyatro inşa ettirmişti. Yapı daha sonra Augustus zamanında büyütülecektir.
256 yılında kent ilk defa Sasani hükümdarı Shapur I tarafından işgal edilmiştir. 260 yılı Haziran ayı sonlarında kenti ikinci kere ele geçiren Sasaniler, Antakya´yı yağma ederek yakıp yıktılar ve bir harabe haline getirdiler. M.S. 525 yılı Ekim ayında kentte çıkan büyük bir yangın çok sayıda binanın kül olmasına ve çok sayıda insanın ölmesine neden olmuştur. Bundan bir yıl sonra, 526 senesi Mayıs ayının 29. günü akşama doğru meydana gelen deprem, 250.000 ila 300.000 kişinin ölümüne neden olurken, kentin hemen tamamı tahrip olmuş, ayakta kalabilen yapılar da depremden sonra çıkan yangında kül olmuştur.
İmparator Justinianus I döneminde felaketler arka arkaya devam ederek Antakya´nın sonunu hazırlamıştır. 21 Kasım 528´de başlayan depremde hemen hemen bütün yapılar ile surlar yıkılırken, 526 depreminden yıkılarak onarıma alınan bütün binalar da yerle bir olmuştur.
Onca işgal, deprem ve yangın geçiren Antakya’nın merkezinde Roma döneminden günümüze sur kalıntıları hariç neredeyse hiçbir yapı kalmamıştır. Amfitiyatro, bugün Habib-i Neccar Camii’nin olduğu bölgede bulunmaktaydı.
6. Attaleia Amfitiyatrosu
Attaleia Antik Kenti, Antalya
Bergama Kralı II. Attalos tarafından kurulan ve adını bu kraldan alan Attaleia, M.Ö. 133’te Roma’ya katılır. Kenti çevreleyen sur üzerindeki anıtsal kapılardan biri olan Hadrian Kapısı, Romalılardan kalan tek eserdir neredeyse. Ancak bu kentte’de bir amfitiyatro bulunduğunu çeşitli yazıtlardan ve kaynaklardan öğrenmekteyiz.
5. Claudiopolis Amfitiyatrosu
Claudiopolis Antik Kenti, Bolu
M.Ö. II. binde Hitit, M.Ö. I. binden itibaren de Frig, Lidya ve Pers egemenliği altında kalan Bolu; M.Ö. 334 yılından sonra Bithynia Krallığı sınırları içine dahil olmuştur. Bithynia Krallığı döneminde şehre “Bithynium” adı verilmiştir.
M.Ö. 74 yılında son Bithynia kralı IV. Nicomedes, vasiyetname ile Bithynia topraklarını Romalılara bırakmıştır. Bu tarihten itibaren Bolu ve çevresi Roma’ dan gelen valiler tarafından yönetilmiş ve kente Roma İmparatoru Claudius’ a izafeten “Claudiapolis” ismi verilmiştir. Bolu adı da de kent anlamında olan Polis'ten gelmiştir.
M.S. 395 yılında Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılması ile Doğu Roma ( Bizans ) sınırları içinde kalan Bolu; İmparator Justiniaus ( M.S. 518 – 527 ) döneminden itibaren thema adı verilen askeri valiler tarafından yönetilmiştir. Hisar Tepesi, Karga Tepe ve Hıdırlık Tepesi adıyla anılan 3 tepe üzerinde kurulmuş olan şehir, içte ve dışta surlara sahip olmuştur.
Bolu’da belirgin bir Roma dönemi yapılarına rastlanmamaktadır. Kentin Osmanlılar döneminde kuruluşu sırasında, bunların büyük bir kısmının tahrip edildiği sanılmaktadır.
Günümüz yerleşiminin, antik şehrin üzerine kurulması nedeniyle ayakta kalmış hiçbir yapı bulunmamaktadır. Çeşitli yıllarda yapılan kazılarda bir tapınak ve tiyatro skenesine ait olduğu sanılan parçalarla, çeşitli dönemlere ait sikkeler, kaplar, şişeler, heykeller ve mezar stelleri bulunmuştur.
Ayrıca 2008 yılında Roma döneminde çeşitli törenlerin ve yarışmaların düzenlendiği stadion kalıntısı ortaya çıkarılmıştır.
Bolu şehir merkezinde yapılan bir kazı sırasında bulunan ve sonradan Bolu Müzesi’ne getirilen iki gladyatör yazıtı ise M. Ündemiş ve D. French tarafından yayımlanmıştır. (Epigraphica Anatolica 13, 1989, s. 91-98)
Bu da Claudiopolis’te de bir arena-amfitiyatro bulunduğunu düşündürmektedir.
Yazıtın Türkçe çevirisi ise şöyle: “Döğüş oyunları organize eden (agonothetes) Flaccianus Paulus (bu) altarı Ksylopolis'te dikti.”
4. Kyzikos Amfitiyatrosu
Kyzikos Antik Kenti, Balıkesir
Kyzikos, Kapıdağ eteklerinde Bandırma- Erdek karayolunun geçtiği yerde kurulmuştur. Dolionlar, Kyzikos’ da yaşayan en eski kavimdir. İonia şehirlerinin en önemlilerinden biri olan Miletos’ un (Söke- Balat Köyü) kolonisi olarak varlığını sürdüren Kyzikos Kenti, bağlı bulunduğu zengin Lydia Devleti’ nin M.Ö. 546 tarihinde Kyros tarafından yıkılmasıyla birlikte Pers egemenliğine geçmiştir.
M.Ö. 364 yılında bağımsızlığını kazanmış olan Kyzikos M.Ö. 334 yılında Büyük İskender’ in Persler’ i yenmesiyle Makedonyalılar’ ın egemenliğine geçmiştir. Bergama’ nın Romalılar’ ın eline geçmesiyle Bergama ile iyi ilişkiler içinde olan Kyzikos da Romalılar’ la dost olmuş, ancak daha sonra Romalılar’ ın egemenliği altına girmişlerdir.
Kyzikos Amfitiyatrosu, kentin kuzeyindeki sur duvarlarının kuzeybatı dışında, Belkıs ve Hamamlı köyleri arasından akan eski adı Kleite olan derenin yatağında yer almaktadır. Halkın “Kaleler mevkii” olarak isimlendirdiği bu yapının birkaç tonozuna ait bazı ayaklar dışında diğer bölümleri tahrip olmuştur. Amfitiyatro dik dere yatağına inşa edildiği için oturma basamaklarının doğu ve batı kısımları toprak zemine oturtulmuştur.
Dıştan dışa 155 x 180 m ölçülerinde, elips şeklinde olan yapının doğu ve batı yöndeki oturma basamaklarının alt kısımları toprağa, dere yatağından dolayı güney ve kuzey yönlerdekiler ise güçlü ayakların taşıdığı tonozlar üzerine oturtulmuştu.
Antik dönemin önemli kentlerinden biri olan Kyzikos’da, büyük ölçüde kalıntılarının ayakta olması nedeniyle, erken dönemden itibaren kente gelen seyyahların ilk dikkatini çeken yapılardan biri amfitiyatro olmuştur.
Kyzikos Amfitiyatrosu’nun inşasına da M.S. 117 depreminden sonra başlanmış olmalıdır. Olasılıkla bu depremden önce aynı yerde bulunan ve yıkılan yapının yerine inşa edilmeye başlandı ve M.S. 155 de meydana gelen Bandırma ve çevresini etkileyen depremden sonra onarılmış veya tamamlanmış olabilir.
3. Nysa Amfitiyatrosu
Nysa Antik Kenti, Aydın
Nysa, Aydın İline 30 km uzaklıkta olan Sultanhisar ilçesinin kuzeyinde, Aydın Dağlarının güneye bakan yamacında, Tepecik deresinin çevresinde kurulmuş bir Karya kentidir.
Strabon’un amfitiyatro olarak tanımladığı ve bugün sel suları nedeniyle oldukça tahrip görmüş 44 x 192 m. ölçülerindeki yapı 30.000 kişiyi alabilecek kapasitededir.
2. Pergamon Amfitiyatrosu
Pergamon Antik Kenti, İzmir
M.S II. yy’da İmparator Traianus ve Hadrianus yönetiminde Pergamon parlak bir dönem yaşamıştır. Kent artık sur duvarlarının dışına taşıp ızgara planlı bir yapılaşma ile ovaya kadar yayılmıştır. Genişlemenin en önemli yapısı Serapis ( Kızıl Avlu)’ tapınağıdır. Roma kentine Roma tiyatrosu, amfitiyatro ve stadion da dahil edilmiştir.
50.000 kişilik amfitiyatro, Pergamon kentinin kuzeybatısı ile Bergama Çayı arasındaki Roma dönemi yerleşmesinde bulunur.
Asklepieon’un yaklaşık 300 metre kuzeyinde yer alır. Daire planlı yapı çay yatağının üzerine inşa edilmiştir. 3 metre yüksekliğindeki ortadaki Arena, çayın kapatılması yoluyla su ile dolduruluyor ve her türlü su gösterileri yapılabiliyordu.
1. Constantinopolis Amfitiyatrosu
İstanbul
“Kynegion” olarak anılan Arena-amfitiyatro, bugün Topkapı Sarayı’nın bulunduğu akropolün doğusunda deniz surlarına doğru uzanan antik tiyatronun yanında bulunmaktaydı. Kynegion, Yunanca “avcılar” anlamına gelmektedir.