Birinci Dünya Savaşı sonunda yurdun işgal edilmesi üzerine Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak basarak Milli Mücadele'yi başlattı.
Osmanlı Mebusan Meclisi, son kez 12 Ocak 1919'da İstanbul'da toplanmış, 16 Mart 1919 günü İngilizler İstanbul'a girmiş, Meclis'in çalışmalarına son vermişti.
Artık Osmanlı Mebusan Meclisi'nin İstanbul'da toplanma olasılığı kalmamıştı.
Milletvekillerinin toplanacağı ve ülkenin yönetileceği bir başkent gerekiyordu.
19 Mart 1919'da Mustafa Kemal Paşa, kimi illere ve komutanlıklara "Türk ulusu kendi yaşamını ve bağımsızlığını koruyacaktır" ifadesini içeren bir genelge gönderdi.
Bu genelgeden sonra temsilcilerle Osmanlı Mebusan Meclisi'nden gelen üyeler Ankara'da toplanmaya başladı.
Kurtuluş Savaşı'nda Ankara'nın önemi, düşman işgalindeki Geyve Boğazı, Kütahya ve Afyon gibi mevkilere demir yoluyla bağlantılı ve muharebe imkanlarının yeterli olmasından kaynaklanıyordu.
Mustafa Kemal Paşa, Temsilciler Kurulu üyeleriyle 27 Aralık 1919 günü Ankara'ya geldi.
Ankara'da halk ve Seğmenler tarafından büyük bir sevgi ve coşkuyla karşılanan Mustafa Kemal Paşa, Kurtuluş Savaşı'nın planlarını bu kentte hazırladı.
Savaşın başarıya ulaşması için düzenli orduların kurulması kararı Ankara'da alındı.
Bu ordular İnönü'de, Sakarya'da, Dumlupınar'da düşmanı bozguna uğrattı.
30 Ağustos 1922'de kazanılan Başkomutanlık Savaşı ile Kurtuluş Savaşı tamamlandı.
"Türkiye devletinin makarrıidaresi Ankara şehridir"
9 Ekim 1923'te Dışişleri Bakanı İsmet Paşa, "Türkiye devletinin makarrıidaresi (idare merkezi) Ankara şehridir" ifadesinin yer aldığı tek maddelik yasa tasarısını Meclis'e sundu.
10 Ekim'de İkdam gazetesinde yer alan haberde, "saat 2'den 6'ya kadar devam eden toplantıda İsmet Paşa ve arkadaşlarının verdikleri genelge gereğince Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'na 'Türkiye devletinin makarrıidaresi Ankara şehridir' şeklindeki maddenin ilave edilmesinin kabul edildiği ve konunun bir sonraki gün Meclis'in genel toplantısında tekrar gündeme getirilip maddenin kanuniyetinin savunulacağı" ifade edildi.
Aynı tarihli Tanin gazetesinde "Ankara Merkezi Hükümet" başlıklı haberde ise fırka toplantısında Ankara'ya Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın adının verilmesi hakkındaki teklifin, toplantıya başkanlık eden Mustafa Kemal Paşa tarafından gündeme dahi alınmadığı bilgisi yer almaktaydı.
Yasa tasarısı 10 Ekim'de Layiha Komisyonu'ndan, yine aynı gün Anayasa Komisyonu'ndan hızla geçti ve 13 Ekim 1923'te Meclis Genel Kurulu'na geldi.
Tasarı, tartışmalardan sonra oy çokluğuyla kabul edildi.
Oturum Başkanı Ali Fuat Paşa'nın "oy çokluğuyla" sözüne, bazı milletvekillerinin "oy birliğiyle" sesleriyle itiraz etmesi üzerine, Ali Fuat Paşa "Efendim kalkmayan el vardır.
Oy birliğiyle diyemem, gördüm, büyük çoğunlukla kabul edilmiştir" diyerek oturumu sonlandırdı.
Yasa teklifi şeklinde gündeme gelen bu konu, "Ankara şehrinin Türkiye devletinin başkenti olmasına ilişkin Malatya Milletvekili İsmet Paşa'nın 2/188 sayılı yasa önerisi üzerine Anayasa Komisyonunca düzenlenen 10.10.1923 tarihli mazbata TBMM'nin 13.10.1923 tarihli 35. birleşiminin 2. oturumunda okunarak olduğu gibi kabul edilmiş ve Ankara şehrinin Türkiye devletinin başkenti olması büyük çoğunlukla kararlaştırılmıştır" şeklinde karara dönüştü.
Kabul edilen karar, Ankara'nın, Mustafa Kemal ve Heyet-i Temsiliye'nin kente gelişinden itibaren fiili olarak sürdürdüğü merkez olma özelliğini, başkent sıfatıyla taçlandırdı.
Bu metin bir kanun değil TBMM kararı olduğundan, daha sonra Anayasa'da yer aldı.
"Tüm düşünceler, yeni Türkiye'nin başkentinin Ankara olmasında toplanıyordu"
Mustafa Kemal Atatürk, Ankara'nın başkent olmasının önemini Nutuk'ta, "Bütün düşünceler, yeni Türkiye'nin başkentinin Anadolu'da ve Ankara kenti olması gerektiğinde toplanıyordu.
Coğrafya ve strateji durumu en kesin önemi taşıyordu. Devletin başkentini bir an önce saptayarak iç ve dış kararsızlıklara son vermek çok gerekli idi." ifadeleriyle vurguladı.
"Sihirli görünmez bir el, her şeyi değiştirdi"
Ankara'nın başkent olmasının ardından hızlı bir imar faaliyetine girişildi.
Yabancı uzmanlar getirilerek kentin gelecek yılları planlandı.
Eğitim ve kültürel kurumlara öncelik verildi.
O yıllarda kente ziyarete gelen yabancı gezginler, "Sihirli görünmez bir el, her şeyi değiştirdi." ifadesini kullanarak, "Bir zamanlar ölülerin yattığı yerlerde gerçek kamu binaları yükseldi, çok sayıda otel, bir başkentten beklenen rahatlığı sunan iyileştirmelerle kapılarını hizmete açtı.
Büyük okullar inşa edildi. Yenişehir, Cebeci, Çankaya, Çankırı Kapı, Gar yakınlarında birçok semt oluştu." değerlendirmesinde bulundu.