İstanbul’daki Antik Roma Hipodromu esasen MS 2. yüzyılda inşa edilse de, bugün Sultanahmet Meydanı’nda (At Meydanı) kalıntıları bulunan görkemli Hipodrom, Büyük Konstantin tarafından 4. yüzyılda imar edilmiştir.
Byzantion’u Nea Roma’ya dönüştürmenin bir bedeli vardı ve o bedellerden biri Hipodrom’du!
Ve eğer Yeni Roma artık başkent Konstantinopolis olacaksa, bu şehrin en göz alıcısı eseri de o olmalıydı...
İstanbul’da Bir Roma Yapısı: Circus Maximus Hippodrome
Savaş esnasında Severus İstanbul’u yerle yeksan etmişti. Bu nedenle hem şehri onarması hem de Byzantium halkını mutlu etmesi gerekiyordu. Nova Roma’sını tekrar imar ederken de, İtalya Roma’da bulunan Circus Maximus Hippodrome benzeri bir arena inşa etti.
Kimilerine göre bu tarih MS 196, kimilerine göre ise MS 203… Fakat zaten Severus’un “Roma Bağımsızlık Bildirgesi”ni 196 yılında yayınladığını düşünürsek (İstanbul’u ilhak ettiğinin duyurusu), muhtemelen 196 inşaatın başlama tarihi, 203 ise bitiş tarihidir. O döneme ait diğer yapıların inşa süreleri incelendiğinde, Hipodrom için 7 yıl makul bir süredir.
Henüz paganizme inanan Roma’da gladyatör oyunları ve vahşi hayvanların savaşları birer eğlence aracıydı. Bu nedenle hayvanların seyircilere saldıramamaları için tribün ile arena arasına derin ve geniş hendekler kazılmıştı.
Büyük Konstantin’in Hipodromu
Açılış tarihini tam olarak bilemesek de 2. yüzyılın sonu ile 3.yüzyılın başı arasında kurulduğunu biliyoruz. Ancak hipodromu hipodrom yapan kişi İmparator Büyük Konstantin’dir. Yapıyı genişleterek imparatorluğunun dört yanından muhteşem eserler getirtmiştir.
Hipodrom Latincede, at yolu anlamına gelmektedir. Konstantin tarafından yeniden yaptırılan hipodrom; at nalı şeklinde, 480 metre uzunluğunda, 117 genişliğinde ve 100.000 kişilikti. Bazı kaynaklara göre ise 370m ile 120m ebatlarında ve 40.000 kişilikti. Bu yıllarda İstanbul’un nüfusu ise 400.000’di. Hipodrom ile Büyük Saray arasında da geçiş vardı.
Hipodrom’un Mimari Yapısı
İmparatorluk locası bugün Sultanahmet Camii’nin olduğu tarafa denk gelmekteydi. Locanın üstünde ise Latin istilası sırasında Venedik’teki Aziz Marcus Meydanı’na götürülen, Lysippos’un tunçtan yaptığı 4’lü at heykeli bulunmaktaydı.
Spina Duvarı
Hıristiyanlık ile birlikte artık kanlı dövüşler son bulmuştu. Bunu yerine sadece at yarışları düzenleniyordu. Yarışmacılar, arenanın tam ortasındaki, Spina Duvarı’nın etrafında 7 tur atıyor ve kazanan sürücü imparatorluk locasının önüne gelerek imparatoru selamlıyordu.
Yarışların yılda yaklaşık 60 gün sürdüğü bilinmektedir. Gün içerisinde oynanan oyunların sayısı, 20’ye çıkabiliyordu. Tabi zaman geçip Konstantinopolis eski gücünü kaybettiğinde, bu alan yalnızca özel günlerin kutlandığı bir mekana dönüşecekti.
Dikilitaş, Örme Sütun ve Yılanlı Sütun
Latin İstilasında Hipodromdan Venedik’e Gönderilen Heykel
Spina duvarının yani hipodromun omurgasının üstünde bugün Dikilitaş, Örme Sütun ve Yılanlı Sütun yer almaktadır. Bu eserlerden Dikilitaş (Obelisk) Mısır’dan, Yılanlı Sütun ise Delfi’deki Apollon tapınağından getirtilmiştir. Aslında burada çok daha fazla eser vardı: Pagan ve Hıristiyan inançlarına yönelik eserler, efsane yarışçıların heykelleri, imparatorların anıtları vb...
Hipodrom aslında Roma, Yunanistan, Ege Adaları, Mısır gibi pek çok yerden getirtilen tunç, bronz ve bakır heykellerle süslenmişti fakat eserlerin hemen hemen tamamı 57 yıllık Latin işgalinde yok edildi. Eserler ya satıldı, ya başka yerlere gönderildi ya da eritilerek başka amaçlar için kullanıldı (sikke, kalkan vs).
Nika Ayaklanması ve At Meydanı
Nika ayaklanması, İstanbul tarihinin en kanlı isyanlarından biridir. 532’teki ayaklanma sonucunda tam 30.000 – 40.000 arası insan hipodromda kılıçtan geçirilecekti. Konu hakkında etraflıca bilgi almak için sayfaının sonunda ilgili yazıyı seçebilirsiniz, uzun bir meseledir.
At Meydanı söylemi ise bize aittir. Osmanlılar buraya At Meydanı demişlerdir. İstanbul fethedildiğinde hipodrom artık ayakta değildi.
Hatta Fatih Sultan Mehmet Han bu bölgeye Topkapı Sarayı’nı yaptırana kadar son derece de düzensiz bir yermiş. Anlatılanlara göre bu civarda kimsesiz insanlar yaşıyormuş. Arena, üzerindeki otlardan gözükmüyor ve sadece kalıntılar insanın gözüne çarpıyormuş...
At Meydanı, tıpkı Roma dönemindeki gibi bir isyan merkezidir. Yeniçeriler, ayaklanma hallerinde burada kamp kuruyor ve kazanlarını ters çeviriyorlardı. Yani diyebiliriz ki Osmanlı Devleti zamanında da burada az kan dökülmemiş... Bu arada İstanbul’un işgali sırasında İstanbullular, en büyük mitingi bu meydanda yapmıştı. Halide Edip Adıvar, o meşhur konuşmasını bu meydanda yapmıştı.
Kısacası burası tarih boyunca kalabalıklar için bir toplanma ve baş kaldırma meydanı olmuştur...
Bir spor arenası
Pek çok Roma şehri, halkı eğlendirme amacı güden heyecanlı at arabası yarışlarına ev sahipliği yapması için Roma'daki Circus Maximus benzeri arenalara sahipti. Bizantion şehri (ileride Konstantinopolis'e dönüşecek) de bunun dışında değildi. MS 193-211 yılları arası hüküm sürmüş İmparator Septimius Severus, şehirde bir arena kurulması için MS 3. yüzyılda maddi destekte bulunmuştu. MS 306-337 arası hüküm süren I. Konstantin ise hipodromun imparatorun gücünü, zenginliğini, cömertliğini; günlerce süren, çoğunlukla bayramlarla çakışan ölçüsüz eğlencelerle göstermede sağladığı rakipsiz fırsatı fark etmişti.
Bu sebeple imparatorluğun başkentini Roma'dan Konstantinopolis'e taşıdığında sadece yenileme ve genişletme çalışmalarında bulunmamış, aynı zamanda ilk yarış etkinliğinde halka kıyafet ve para dağıtmıştı. I. Konstantin, şehrin merkezinde ve imparatorluk yerleşkesi Büyük Saray'ın sağında konumlanmış hipodrom ile saray arasında, eğlenen halk ile imparatoru fiziken bağlayan bir merdiven yaptırmıştı.
Hipodrom, kenarları kavisli dikdörtgen yapısıyla Roma İmparatorluğu'nun pek çok yerinde rastlanılan bir görünüşe sahipti. Yaklaşık 400 metre uzunluğunda (1300 feet) ve yaklaşık 200 metre genişliğindeydi. Bir parkur turu 300 metre (1000 feet) uzunluğunda olmalıydı. Tarihçiler oturma kapasitesi konusunda fikir birliğinde olmasalar da ortalama olarak 30.000 ile 60.000'in üzerinde bir rakam önerilmektedir. Önemli izleyiciler önlerdeki mermer sıralarda otururken sıradan halk, seyyar satıcılardan alabildikleri yastıklar ile ahşap sıralarda oturmaktaydı.
Oturaklar parkurdan 12 metre (40 feet) yükseltimiş olup bir hendek yardımıyla bu iki alan birbirinden ayrılmıştır. Anıtsal geçit kapısı Carceres, tepesine kondurulmuş parlak bronzdan yapılma at arabası heykel grubuyla süslenmişti. 1204 yılında, Dördüncü Haçlı Seferi yağmasında bu heykel grubu çalınmıştır. Günümüzde Venedik'teki St. Mark Katedrali'nde sergilenen at heykelleri, büyük ihtimalle Konstantinopolis'ten getirilen heykel grubunun kendisidir.
Yarışçılar, spina adı verilen merkezdeki ada etrafında yedi kez turlamalıydı. Spina; imparatorluğun dört bir yanından getirilmiş, aralarında eski Roma imparatorlarının ve zaferi çağrıştıran kartalın, mitolojik kahraman Herkül'ün figürlerinin de bulunduğu heykellerle adeta bir müze görünümündeydi.
Merkezdeki ada; taş bloklardan meydana getirilmiş bronz kaplamalı bir tanesinin de bulunduğu obeliskler ile MÖ 5. yüzyıla tarihlenen ve Delfi'deki Apollon Tapınağı'ndan çalınmış bronz Yılanlı Sütun'un da dahil olduğu bir dizi sütunla süslenmişti. Alt kısmı İstanbul'da hala görülebilir olan Yılanlı Sütun, orijinalinde üç yılanın birbirine dolandığı 8 metrelik bir heykeldi. MS 6. yüzyıl yarışçısı Porphyrius'un günümüze ulaşan heykel kaidesinin de gösterdiği gibi, bazı sevilen yarışçıların heykelleri yine bu adada sergilenmekteydi.
Spina antikitelerinin en göz alıcısı şüphesiz MÖ 15. yüzyılda III. Thutmose dönemine tarihlenen ve Karnak'tan getirilen Mısır Obeliski'dir. 25,6 metre yüksekliğindeki bu heykelin, tahtı ele geçirmeye çalışan Victor ve Maximus'u MS 389'da yenen I. Thedosius'un zaferini ölümsüzleştirmek adına diktirildiği düşünülmektedir. Oysa obelisk, az bir zaman öncesine kadar dikildiği yerde yatay olarak durmaktaydı. Obeliskin oturduğu platform mermer olup üzerinde imparatoru, korumaları ve ailesi eşliğinde yarışları izlerken tasvir eden kabartmalarla süslüdür.
Yarışlar -belirli oyunlar için 8 ile 25 arası değişir- kitleler arasında fazlaca popülerdi ve yarışçılar, en azından düzenli olarak ödül kazananlar, bir kahramanmış gibi saygı görürdü. Yarışçılar; 17 yaş altı, 17-23 yaş arası ve 23 yaş üzeri erkekleri kapsayan üç kategoriye ayrılmıştı. İddialar, pek çok izleyici için gösterilere ayrı bir heyecan katmaktaydı. Müzisyenler, dansçılar, akrobatlar ve hayvan terbiyecileri yarış aralarında halkı eğlendirmekteydi. İmparatorlar da bu gösterileri kathisma adı verilen imparator localarından düzenli olarak takip etmekteydi. İlgiyi artırmak adına, mavi, yeşil, kırmızı ve beyaz renklerle anılan dört grubu temsilen dört yarışmacı da bu gösterilere dahil edilmekteydi. Herhangi bir sosyal ya da siyasi vasfa sahip olmaması nedeniyle bu gruplar nadir olarak pek çok insanın destekleyebileceği çıkarları savunmaktaydı. Tarihçi T. E. Gregory bu durumu şu şekilde açıklar:
"...fanatikler genellikle tezahürat yapar, hemen fark edilebilecek alışılmış dışı kıyafetler giyer, saçlarını belirli şekillerde kestirir ve hatta karşıt gruplara yönelik şiddet olaylarını ateşlerdi. Bu şiddet olayları sıklıkla hipodromdan sokaklara taşardı."
Bu açıklamaya göre gruplar, günümüz futbol taraftarlarını epeyce andırmaktadır.
Bir anma töreni arenası
Hipodrom ayrıca pek çok anma töreni ve festivale de ev sahipliği yapmıştır. En önemli ve köklü anma töreni şehrin I. Konstantin tarafından kuruluşu adına düzenlenmekteydi. MS 323'ten itibaren neredeyse bin yıl kadar her Mayıs'ın 11'inde halk, zamanla Akdeniz havzasının en görkemli merkezi haline gelen şehirlerinin doğumunu kutlamak üzere toplanmaktaydı. hipodromun etrafına dekorasyon olarak asılan savaş ganimetleri, imparatorluğun o günden beri fethettiği halkların anımsatıcılarıydı.
MS 527 ile 565 yılları arası tahtta olan ve halka açık gösterilerden yana olan I. Justinianus, Vandallara karşı MS 533 yılında Kuzey Afrika'da zafer kazanan yetenekli komutanı Belisarius'u bir geçit töreniyle ödüllendirmişti. hipodromda olması gereken ve MÖ 19'dan beri imparator ailesi dışında herhangi bir kişinin düzenlemesine izin verilmeyen bu törensel geçit, Belisarius için çok büyük bir onurdu. Belisarius ışıldayan zırhı ve kırmızı renge boyanmış yüzü ile arenada at arabasıyla turladı; onu Vandal ganimetlerinden seçilmiş etkileyici bir koleksiyon takip etti. Bu seçkide; Vandallar'ın sancağı, kıymetli taşlarla süslenmiş at arabalarının da bulunduğu uzun bir ganimet konvoyu, altın tahtlar ve Vandalların Roma'ya saldırıları sırasında yağmaladığı her şey vardı.
Bir cezalandırma arenası
Üstte bahsedilen Karnak Obeliski'nin kaidesindeki tasvirler, spor müsabakaları ve anma törenleri dışında hipodromda gerçekleşmiş öbür olaylardan izler taşır. Kaidenin bir yüzünde, imparatorlarının önünde diz çökmüş ve muhtemelen infaz edilecek esirler görülmektedir. Öbür yüzde ise barbar tutsaklar yeni hükümdarlarına haraçlarını sunmaktadır. Arena, suçluların infazı dışında pek çok imparatorluk infazlarına da şahit olmuştur. İmparatorların kimin patron olduğunu göstermek ve bu fikirle çelişen hareketlerin akıbetini göstermek adına bu yolu tercih etmeleri karşı konulamayacak kadar iyi bir yöntemdi. Örneğin; MS 741 ile 775 yılları hüküm süren V. Konstantin egemenliğinin ilk döneminde, Konstantinopolis Piskoposu Anastasios tarafından desteklenen Artabasdos isimli bir askeri valinin darbe yaparak MS 743 yılında şehri zapt edişi ile yüzleşmek zorunda kaldı. Konstantin'in ordusu isyanı hızlıca bastırdı ve şehrin kontrolünü imparator için geri aldı. Ceza olarak Anastasios, halka açık şekilde kırbaçlandı ve sonrasında bir eşeğe çıplak şekilde ters bindirilip hipodromun etrafında dolaştırıldı. Artabasdos, daha feci bir şekilde, iki oğlu ile birlikte yine hipodromda gerçekleşen halka açık bir infazla kör edildi.
V. Konstantin kiliselerdeki ikonaları yasaklama girişimi sırasında kendisine karşı gelen keşişleri ve din adamlarını aşağılamak için onları rahibeler ile el ele tutuşturdu ve onları spina etrafında dönmeye zorladı. Bu yürüyüş sırasında halk oturma yerlerinden üzerlerine tükürdü. Siyasi bir güç olarak halk önünde alay etme ve hipodromdaki devasa kalabalık ayrılmaz bir ikiliydi ve bu kombinasyon pek çok imparator tarafından kullanılmıştır.
Sosyal & politik bir arena
Hipodromdaki gruplar taraftarlarından sonsuz sadakat ve yarışmacılarından ise büyük bir rekabet beklemekteydi. MS 5. ve 6. yüzyıllarda popüler olan Maviler ve Yeşiller özellikle isimlerinin karıştığı şiddet olayları ve holiganlıklarıyla ünlüydüler. Gerçekte, Eparch adı verilen üst rütbeli şehir yöneticileri bu grupları denetlemekten sorumluydu. Sportif faaliyetlerdeki rolleri dışında bu gruplar gerektiği hallerde, şehir surlarının savunmasında da sorumlu olabiliyordu. Bu grupların destekçileri aynı zamanda siyasetten uzak durmamış ve hipodromu görüşlerine dikkat çekmek için bir araç olarak kullanıp pek çok toplumsal olayın başlamasına neden olmuşlardır. Hatta imparator bile, düşüncesiz bir davranış içinde bulunduğuna ya da görevi kötüye kullandığına dair dedikoduyla hipodromda ,sıradan halkın kendisini görebileceği en olası yerde, hakarete uğramaktaydı.
MS 11-19 Ocak 532'deki kötü şöhretli Nika Ayaklanması'nın da örneğinde olduğu gibi, bazen bu gruplar tamamen kontrolden çıkabiliyordu. Şikayetlerin çoğunun I. Justinianus'un vergi zammını ve genel otokrasiyi hedef almasına rağmen isyanı ateşleyen olay, yakın bir zamanda yaşanan hipodromdaki şiddet olaylarına karşılık imparatorun Yeşil ve Mavilerden özür dilememesiydi. Organize olan bu belalı grup, hep bir ağızdan yarışlarda yaptıkları tezahürat olan “Yen!” (Nika!) diye bağırarak etkili bir güç haline gelmişti. Olaylar, Justinianus'un oyunların başlangıç yarışları sebebiyle hipodromda bulunması üzerine başladı. Yarışlar iptal oldu ve holiganlar imparatorlarını hedef alarak hipodromdan sokaklara döküldüler. İsyancılar arkalarında; Hagia Sophia ve Hagia Eirene kiliseleri, Zeuxippos hamamları, Chalke Kapısı, Augustaion'un büyük bir bölümü ve meclis binasını da kapsayan kundaklamaların sebep olduğu büyük bir yıkım bıraktı. Tüm bu olayların patlak verdiği hipodrom ise az hasar gördü.
İsyan gittikçe bir ayaklanmaya dönüştü ve MS 491-518 arası hüküm sürmüş I. Anastasious'un yeğeni komutan Hypatios, hipodromda imparator ilan edildi. Fakat Justinianus kolayca geri adım atmadı. Komutanları Belisarius ve Mundus 30 bin isyancıyı hipodromda acımasız şekilde katlederek isyanı bastırdı. İstemediği halde imparator ilan edilen Hypatius da infaz edilerek cezalardan payını aldı. Bu krizin ardından birkaç yıl süreliğine hipodromda hiçbir oyun düzenlenmedi. MS 7. yüzyıldan itibaren gruplara getirilen kısıtlamalar ve sadece törensel gösterilere katılmalarına izin verilmesi önemlidir. Şüphesiz imparatorlar politika ve sporu karıştırma konusunda ihtiyatlıydı. Son olarak, MS 717-741 arasında hüküm sürmüş III. Leo, hipodromu önemli duyuruların yapıldığı bir toplanma alanına dönüştürdü. Öncesinde seçilmiş insanların katıldığı silention isimli bu toplantının hitap ettiği kitle arenayı dolduracak ölçüde genişletilmiştir.
Hipodromun Terk Edilişi
Antik Roma kültürünün imparatorluğun dört bir yanında etkisinin azalmasıyla, MS 7. yüzyıldan itibaren hipodromdaki yarışların sayısında azalma görülmeye başlanır. Bu yarışlar MS 9. yüzyıla kadar varlığını sürdürür. İdamlar ve infazlar gibi halka açık gösterimler 13. yüzyıla kadar devam etmiş olup Dördüncü Haçlı Seferleri nedeniyle hipodromun talan edilmesiyle son bulmuştur. hipodroma ait pek çok yapı taşı başka yapılarda kullanılmak üzere alınmış ve yapı büyük oranda kaybolmuş olsa bile günümüz İstanbul'unu süsleyen Yılanlı Sütun ve iki orijinal obelisk sayesinde yapının ana hatları, orijinal tabanından birkaç metre yükseklikte hala çizilebilmektedir.
Kaynak: tarihiistanbul.com, worldhistory.org