Ankara'daki Cumhuriyet Meydanı için çok özel ve anlamlı bir şey düşünüldü. Türkiye'nin tüm illerinden, ilçelerinden, bucaklarından topraklar getirilecek ve Cumhuriyet Abidesi'ne konulacaktı.
Tüm yurt seferber olarak avuç avuç, çuval çuval toprak taşındı. Ancak Kıbrıs, Cumhuriyet 10. yılını kutlarken İngiliz hakimiyeti altındaydı. Kıbrıs esir, Kıbrıs öksüzdü.
Emperyalizme büyük bir tokat vurmuş Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün heykelinin yer alacağı meydana Kıbrıs'tan toprak getirememek, Kıbrıs Türkünü bir anlamda kahrediyordu.
İşte tam o sırada, 1932 yılında Kıbrıs Türk Talebe Birliği kurulmuştu. Kıbrıs için mücadeleyi misyon edinmiş bu vatansever grup daha sonra tüm Kıbrıs'ta kabul gördü.
Cumhuriyet Meydanı temel atma töreni yaklaşıyordu. Kıbrıs Türkü, "Bir şeyler yapmalıyız" diye debelenip duruyordu.
Esir bir ülkenin toprağını Ankara'ya götüremezlerdi ne de olsa...
Tam o anda bir karar verildi.
Aralarında Şevket Yurdakul, Mehmet Ali Pamir, Mahir Adataş, Münir Başar, Fevzi Ali Rıza, Ormancı Celal, Nusret Sadık Beyoğlu, Ekrem Şölen ve onlarca vatansever Kıbrıslı genç, toplanarak İstanbul'a geldi.
Cerrahpaşa Hastanesi'nin Başhekimi Rüştü Çapçı'nın makamına çıktılar. Başhekim duyduğu teklif karşısında şaşırdıysa da gururu daha ağır bastı.
Kıbrıs Türkleri 'o armağanı' CHP yöneticisi Cevdet Kerim İncedayı'ya götürdü.
Bunun Ankara'daki Cumhuriyet Meydanı'nın kaidesini konulmasını rica ettiler.
TEMELE YERLEŞTİRİLİYOR
Recep Peker, temel atma töreninde tek tek yurdun dört bir yanından gelen toprakları kaideye yerleştirdi.
Sonra Kıbrıs Türklerinden gelen armağanı da hassasiyetle alarak kaideye koydu. Olay bir anda coşkuyla karşılaştı.
Kıbrıs Türklerinin armağanı karşısında gözyaşları sel olmuş, milli gurur yükselmişti.
O ARMAĞAN NEYDİ?
Peki Kıbrıs Türklerinin kaideye koydurduğu o armağan neydi?
Neden İstanbul'a kadar gelerek bir hastanenin başhekimiyle görüşmüşlerdi?
Kıbrıs Türkleri, Cumhuriyet Meydanı'na tek tek kanlarını vermişlerdi.
Kıbrıs'tan esir bir toprak parçasını getirmeyi onuruna yediremeyen bu gençler, bağımsız kanlarını anavatanın topraklarına bağışlamışlardı.
"Bizim hür toprağımız yok ama, o toprakları hür yapmak üzere dökmeye hazır kanlarımız var" demişlerdi...