Cumhuriyetin ilk Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi, halife padişah tarafından idama mahkûm edilse de her zaman Milli Mücadele'nin en ön cephesinde yer almış cesur ve vatansever bir kişiydi.
1919 Aralık ayının sonları… Atatürk'ün başkanlığındaki Temsil Heyeti, Erzurum'dan Sivas'a giderken yaşadığı yoksulluğu, şimdi de Sivas'tan Ankara'ya giderken yaşıyordu. Bütün paraları, yol için 20 yumurta, 1okka peynir ve 10 ekmeğe yettiğinden ancak bunları alabildiler. Allah'tan Ankara'ya hareket etmeden kısa bir süre önce Osmanlı Bankası'ndan senet karşılığı 1000 liraya yakın bir para buldular. Ayrıca Sivas Amerikan Okulu Müdiresi bir araba, birkaç lastik ve biraz benzin verdi. Atatürk, bunların parasını ödemek istediyse de müdire kabul etmedi.
RIFAT BÖREKÇİ'NİN İNCE HASSASİYETİ
Kış güneşi Ankara'yı yavaş yavaş aydınlatmaya başlamıştı ki kapı vuruldu. “Müftü Efendi geldi” dediler. Mazhar Müfit telaşla yatağından fırlayıp giyindi. İlk aklına gelen, şeker yokluğu oldu. Hoca, ya kahve isterse? Peki ya sigara içiyorsa! Ne şeker ne sigara vardı. Kısa bir süre sonra Ankara Müftüsü Rıfat Efendi, Mazhar Müfit'in odasına girdi. Ortadaki yuvarlak ve küçük masanın yanındaki bir iskemleye oturdu. Selamlaşmanın ardından Mazhar Müfit, “Müftü Efendi, zannıma göre kahve içmezsiniz, değil mi?” diye söze başlayınca, Rıfat Efendi, “Evet içmem!” dedi.
“Sigara?” “Onu da kullanmam…”
Aslında Rıfat Efendi kahve içerdi. Ancak yokluğun farkındaydı. Rıfat Efendi tebessüm ederek “Sizin biraz sıkıntıda olduğunuzu öğrendik, az da olsa yardımda bulunmayı vazife bildik” dedi. Mazhar Müfit, yatağın yanındaki kasayı göstererek “Paramız var!” dedi. Oysaki kasada sadece 48 kuruş vardı.
HIZIR GİBİ YETİŞTİ
Rıfat Efendi, Mazhar Müfit'i dinlemedi bile. Ayağa kalktı. Cübbesinin altından bir torba çıkardı. Torbanın içindeki kâğıt paraları saymaya başladı. Bu sırada Mazhar Müfit, “Teşekkür ederiz, ama bu konuda önce Paşa ile bir görüşseniz iyi olur” deyince Rıfat Efendi, Atatürk'le görüştüğünü söyledi. Bu sırada saydığı paraları tek tek masanın üzerine koyuyordu: 100, 200, 300, 500… derken tamı tamına 1000 lira saydı.
Mazhar Müfit, sevincini belli etmemeye çalışarak paraları alıp kasaya koydu. Sonra hemen emir erini çağırdı. Masanın gözünden çıkardığı iki şekeri verip “Bize birer kahve pişir” dedi. Başından beri durumun farkında olan Rıfat Efendi gülümseyerek “Şeker pahalı, hesap lazım, size de gelen giden çok, başa çıkılmaz, değil mi?” diye latife yaptı. Kahveler içildi.
Hoca gidince Mazhar Müfit de hemen Atatürk'ün yanına gitti. Atatürk, “Ne kadar?” diye sorunca, Mazhar Müfit, “1000” dedi. Atatürk, “Gördün mü akşam ne kadar sıkılmıştık. Bu akla gelir miydi? Allah bize yardım ediyor” dedi. Bunun üzerine Mazhar Müfit, “Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez” deyince Atatürk biraz tebessüm ederek “Şimdi Hızır' ı filan bırak bakalım, masraf ve geliri düzenle…” dedi
ATATÜRK'ÜN KURBAN TEKLİFİ
Atatürk, bir gün Diyanet İşleri Başkanı Rifat Börekçi'den, kurban bayramında kurban kesilmesi yerine hayır kurumlarına bağış yapılması usulünün konması hakkında ne düşündüğünü sorar.
Sorudan biraz tasalanmış görünen Rifat Börekçi, biraz düşündükten sonra Atatürk'e şöyle söyler:
Paşam, böyle bir şey yapacaksan, bunu ben öldükten sonra yap.