Anadolu'da Milli Mücadele'ye katılan kişilere hain, çeteci ve haydut denilmekteydi.
Bunlarla da kalmıyorlardı. Hatta bir gazete, Anadolu'yu işgâl eden Yunanlıları iyi göstermek amacıyla "Yunanlılar Ramazan'da top atılmasına izin verdi, Yunan Komutanlığı yetimleri sevindirdi" gibi manşetler atmaktaydı.
"YUNAN ORDUSU, MUSTAFA KEMÂL'E CEZA VERİYOR"
İstanbul'da bulunan Peyami Sabah gazetesine yazı yazan dönemin Adalet Bakanı,
"Hükümet, Yunan ordusunun ileri hareketini protesto etmek niyetinde değildir. Çünkü Yunan ordusu, Mustafa Kemâl'e ceza vermektedir." yazıyordu.
Milli Mücadele karşıtı Ali Kemal de, 7 Ağustos 1920'deki yazısında şu ifadeleri kullanıyordu:
“Mustafa Kemal ve yandaşları, Yunanlılara karşı büyük bir saldırıya hazırlanıyor. Bu çılgınca teşebbüsün amacı yine izmihlal, yine izmihlal, yine izmihlal. Çünkü Yunanistan’ın orduları var, mühimmatı var, teçhizatı var. Nihayet İngiltere gibi büyük bir yardımcıları var. Bu sergerdeler ise her hususta yoksul. Fazla olarak da gaddar haydut. Anadolu halkı, Allahını dinini sever. Onlar ise zındık, münafık.”
Ankara'da TBMM’yi açıldığı gün Ali Kemal bakın ne yazdı:
“İdam. İdam. İdam... Mustafa Kemal haydudu, Kazım Karabekir, Ali Fuat, Sami gibi çete reisleri haydutlar İttihatçılardan daha adi, daha kötü oldukları için cezalarını daha evvel bulacaklar.”
Bu yazılara benzer onlarcasını sıralamak mümkün. Gelelim Atatürk'ün "Benim şahsi düşmanım" dediği kişiye...
Hatif gazetesi, Yunanlılar Eskişehir'i aldıktan sonra Eskişehir'de yayımlanmaya başlamıştı.
Gazeteyi çıkaran Hüsnü Yusuf Bey adında bir memurdu.
Atatürk bir gün dış devletlerin gazetelerine, İstanbul ve Anadolu'da çıkan gazetelere göz atarken Hüsnü Yusuf'un yazdığı Hatif gazetesinin bir sayfasında durdu.
'DÜŞTÜ MÜ PAŞA, BOYNUZLU KÜLÂHIN'
Kendisi hakkında bir şiir yazılmıştı. Bir şeyler olduğu belliydi. Serinkanlı davrandı. Kendisi hakkında yazılan bu şiiri tekrar tekrar okudu. Şiirde şunlar yazmaktaydı:
Düştü mü paşam düştü mü
Boynuzlu külâhın
İran'a mı, Tahran'a mı, Afgan'a mı niyetin
Al git bütün adamlarını
Defol git, ervâhına, ecdâdına lanet...
Mustafa Kemâl Paşa, acı bir gülümsemeyle birlikte yanında duran basın işlerinden sorumlu memura "Bunu saklayınız" talimatını verdi.
İlerleyen günlerde Meclis, Mustafa Kemâl'in Başkomutan olup savaşmasını istiyordu. Kimileri ise "Artık bu iş, çoktan bitti" kanısındaydı.
Mustafa Kemâl Başkomutan olarak cepheye gitti. Gazi, ordunun derhâl 100 kilometre geriye, Sakarya'nın güneyine çekilmesini emretti ve şöyle dedi:
"Onları vatanın harem-i ismetinde boğacağım!"
Bölgeyi bilmeyen Yunan ordusu gereksiz bir zafer hissiyle ilerledi. Arası açılan Yunan ordusu tuzağa çekildi ve fazla dayanamadı. Karşı taarruz ile Eylül başında soluğu Ege Denizi'nde aldılar.
Mustafa Kemâl, o şiiri yazan Hüsnü Yusuf Bey'i unutmamış olacak ki, bir gün bu bahis açılmıştır.
Türk'ün büyük zaferinden sonra Hüsnü Yusuf Trakya'ya kaçmıştı. Mustafa Kemâl, Hüsnü Yusuf'un da 150'likler listesine konulmasını isteyen arkadaşlarına şu cevabı vermiştir:
"O benim şahsıma hücum etmiştir. Davaya ihaneti yoktur. Düşmanlık ikimizin arasındadır. Bu sebeple onu hainler listesine koymayınız."
Kaynaklar:
TBMM TUTANAKLARI
Enver Behnan Şapolyon’un "Türk Gazetecilik Tarihi ve Her Yönü ile Basın" kitabı
Sinan Meydan, Vahdettin'in Milli Mücadele Düşmanlığı
Soner Yalçın, Bu gazeteci üslubu kimden miras kaldı
http://blog.milliyet.com.tr/milli-mucadelede-mutareke-basini/Blog/?BlogNo=324710