Emir Timur kısa zamanda yükselerek Doğu Türk hakanlığının tahtına oturacak ve imparatorluğunun sınırını Volga'dan Hindistan'daki Ganj Nehri'ne, Tanrı dağlarından İzmir'e ve Şam'a kadar uzatacaktı.
Atatürk ömrü boyunca Timur'un devlet düzenine, dehasına ve savaşçılığına övgüler yağdırmıştır.
Bu övgüleri Atatürk'ün yanında bulunan Mahmut Esad Bozkurt ve Afet İnan'ın anılarından dinleyelim.
Sonra da Timur'un kılıcının Mustafa Kemal Atatürk'e nasıl ulaştığını hep birlikte görelim.
TİMUR HAKKINDA NE SÖYLEDİ?
Atatürk Timur'a hep "demir" derdi. O Timur'un dehasına hayrandı. Onun için "Demir", dünyanın en büyük savaşçılarından ve devlet adamlarından biriydi.
Atatürk'ün Timur'un savaşçılığına olan hayranlığını Mahmut Esat Bozkurt şöyle anlatıyor:
"Atatürk bir gün Yıldırım ile Demir arasındaki Ankara Meydan Savaşı'nı harita üzerinden değerlendiriyordu. Bakınız, dedi. Yıldırım, Demir'i öyle bir kıskaca almıştı ki, bu kıskaçtan Demir'den başka kimse kurtulamazdı. O çıktı ve düşmanı yendi.
Atatürk, Yıldırım'ı da bir cihan kahramanı olarak severdi. "Büyük manevracıdır ama Demir'in yanında çocuktur, korkusuz bir deli oğlandır" derdi.
'BEN ONUN ZAMANINDA GELSEYDİM...'
Atatürk laflarına şöyle devam etmiştir:
Ben Demir zamanında gelseydim, onun yaptığı işleri başaramazdım. O benim zamanımda gelseydi, benim yaptığım işleri başaramazdı.
"TİMUR HAKKINDA PİYES YAZDI"
Afet İnan ise Atatürk'ün Timur'a olan hayranlığını şöyle anlatıyor:
Atatürk, Timur'un bütün muharebelerini tetkik etmiş, bunları strateji bakımından incelemiştir ve çok mükemmel bulmuştur. Orta Asya'da bir avuç kuvvetle pek çok hükümet devirip, koskoca bir imparatorluk kurmasını takdirle dile getirmiştir. Atatürk, Timur hakkında bir de piyes yazmıştır.
"TİMUR VARKEN, BAŞKA KİMSE KONUŞABİLİR Mİ?"
Afet İnan devamında şöyle anlatıyor:
Atatürk bu piyesi yazdırırken hep Timur'u konuşturdu.
-Paşam, piyeste hep Timur konuştu. Diğerleri konuşmayacak mı dye sorunca, Atatürk'ün cevabı şu oldu:
Timur varken başka kimse onun yanında konuşabilir mi?
Atatürk, soyadı kanununda kendisinin soyismini vermesi isteyenlere çoğunlukla 'Timurlenk' soyadını verdi.
Timur'dan daha çok adının anlamı olan "Demir" diye bahsederdi.
TİMUR'UN KILICI ATATÜRK'E VERİLDİ
Kurtuluş Savaşı'nda Akdeniz'in kapısı, Doğu'nun en batısı İzmir çok kritik bir öneme sahip olduğu kadar tarihsel bir değere de sahipti.
SOVYETLER'DEN GELEN 3 KILIÇ
Milli ordunun Sakarya'da emperyalist orduyu mağlup etmesi, mazlum milletlere umut olmuştu.
Tam bu sırada Sovyet Buhara Cumhuriyeti'nden Ankara hükümetine 3 kılıç geldi. Bu kılıçların sahibi Timur'du.
Milli Mücadele sırasında Buhara'dan gelen elçiyle görüşen Atatürk, 17 Ocak 1921'de kürsüde şöyle konuştu:
Muhterem arkadaşlari, Türkistanlı kardeşlerimiz Sakarya Zaferi münasebetiyle bize 3 kılıç bir de Kuran'ı Kerim göndermiştir.
Bu üç kılıçtan birini ben aldım.
İkincisini Batı Cephesi kumandanı İsmet Paşa'ya verdim.
Üçüncü kılıcı da İzmir'in fatihine saklıyorum.
Bu kılıç, İzmir'e giren ilk kumandanın beline takılacaktır.
ÜÇÜNCÜ KILIÇ İZMİR'İN FATİHİ ŞERAFETTİN BEY'E
Son kılıç İzmir'e giren ilk süvari zabiti Şerafettin Bey'e bizzat Mustafa Kemal Atatürk tarafından takılmıştır.
Bu kılıcın İzmir'e giren kumandana takılmasının ayrı bir nedeni vardır.
Çünkü Timur, İzmir'i bu kılıçla fethetmiştir.
Dokuz Eylül Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Kemal Arı, üç kılıcı ve üçüncü kılıcı araştırdı. O üç kılıçtan biri Timur’un İzmir’i fethinde belindeki kılıçtı.
Başkomutan Mustafa Kemal 10 Eylül’de İzmir’e gitti, yanında da Timur’un kılıcı vardı.
Yüzbaşı Şerafettin 15 Eylül’de kılıç kuşandı. Mustafa Kemal Timur’un kılıcını törenle bizzat kendi verdi Yüzbaşı Şerafettin’e…
Yüzbaşı kılıcı yıllarca titizlik şerefle korudu.
Özetle, 9 Eylül 1922'de Türk ordusunun İzmir'e girişinin bir de sembolik anlamı vardır.
O da, "Bu topraklarda Türk'ün kılıcından başka bir tunç parıldamaz" şeklindedir.