Ankara yönetimi İstiklal Harbi boyunca İngiltere ile uzlaşmaya çalışır ve basitçe Türkiye'nin onurlu ve bağımsızlığına dayalı bir barış istediğini ifade eder.
Hatta Büyük Taaruzdan hemen önce Fethi Bey, Londra'ya son bir kez gelir ve birkaç hafta Lord Curzon'la olası bir barış için görüşmeye çalışır; fakat sürekli reddedilir. Fethi Bey de bunun üzerine bir basın toplantısı yaparak durumu bütün dünyaya duyurur.
Daily Express gazetesi ise 9 ve 10 Ağustos 1922'deki haberlerinde Lord Curzon'u eleştirir: Halk İngiliz hükumetine güven duymaz ve ordunun Yakın Doğu'dan çekilmesini ister.
Curzon görüşme ve ateşkes talep ederler ama iş işten geçer.
İngilizlerin bir kısmı Türklerin İstanbul ve Gelibolu yarımadalarını ele geçirmelerinden çekinirken başka bir kısmı da bizim Trakya'ya geçmeye cesaret edemeyeceğimizi düşünür. Buna karşın bazı İngiliz yetkililer ise Türk-İngiliz dostluğundan söz eder.
Ancak Atatürk'ün ve Türk milletinin aklında tek bir şey vardır: Misak-ı Milli. Ve buna hem İstanbul hem de Çanakkale dahildir. Böylece Türk ordusu Trakya'ya yürüme hazırlığı yapar.
Ve 15 Eylül'de İngiliz kabinesi bu krizle ilgili toplanır. Lloyd George ve Churchill açıkça savaş ister. Buna bağlı olarak da Fransa, Romanya, Sırbistan ve sömürgelerle iş birliği ararlar. Ve İngiliz kuvvetleri için sömürgelere bir takviye bildirisi yayımlarlar.
Bu bildiri muhataplarının eline geçmeden daha basında kendisine yer bulur. Yani durum şöyledir: İngiltere tarafsız bölge olarak addedilen bir yer için (Çanakkale-İstanbul boğazları)...
Sömürgelerinden 'kafasına göre' asker talep eder. Bu durum Fransa'yı çok kızdırır. Çünkü onlar Türklerle anlaşmak isterler. Ve Fransa Başbakanı Poincare hem bu bildiri ile ilgisi olmadığını hem de Türklere karşı savaşmayacağını Atatürk'e bildirir.
Bu arada İngiliz basını da duruma oldukça tepkilidir. "Bu yeni savaşı durdurun!", "Çanakkale'den defolun!" manşetleri atan gazeteler savaşa karşı miting çağrısı dahi yaparlar.
Ayrıca İngiltere'nin çağrısına kendi sömürgelerinden bir tek Yeni Zelanda olumlu yanıt verir. Kısaca İngiltere Başbakanı Lloyd George ve hükumeti kötü durumdadır.
Dışişleri Bakanı Lord Curzon, Fransa'yla buzları eritmek adına Paris'e gider. Burada Başbakan Poincare'nin hışmına uğrasa da ittifak devletlerini tekrar bir araya getirmeyi başarır.
Türklere yapılacak teklif şuydu: Meriç ve Edirne'ye kadar Trakya Türklere verilecek; ancak Türkler de tarafsız bölgeye saygı gösterecekti. Ancak TBMM herhangi bir tarafsız bölge tanımaz ve Türk ordusu 23 Eylül'de Çanakkale'nin güneyinden girer.
Tahmin edeceğiniz üzere İngiltere bir daha karışır. Vaziyet şöyledir: Hükumet, 29 Eylül'de bir ültimatom kararı alır, Lord Curzon ise başbakandan ayrı olarak diplomasi taraftarıdır.
İstanbul İşgal Orduları Başkomutanı General Harrington da bu ültimatom isteğine 2 gün boyunca cevap vermez. Türklerle olası bir savaştan çekinir. Ve böylece birçok can kurtaran General, Türkler ile ittifak devletlerinin Mudanya'da bir araya gelmesini sağlar.
Mudanya'da alınan kararlarla Türklerin Avrupa'dan "def etme" projesi çöker. Ayrıca bu durum Lloyd George hükumetinin çöküşünün de başlangıcı olur.
Dışişleri Bakanı ile de arası bozulan Başbakan 14 Ekim'de Türklere karşı nefret, Yunanlara karşı hayranlığını içeren ve Fransa'yı eleştiren bir konuşma yapar. Yan anlayacağınız dostlar bu denli bir savaş isteğinin ardında kişisel hırslar yatmaktadır.
Ve 17 Ekim'de Lord Curzon son kez bir araya geldiği Lloyd George'u istifaya davet eder. 19 Ekim'deki toplantıda ise Lloyd George'un Liberal Partisi ile koalisyon kurmuş olan Muhafazakar Parti iktidardan düşer.
Bir sonraki seçime bağımsız girme kararı alır. Böylece desteğini kaybeden Lloyd George aynı gün istifa eder ve 26 Ekim'de parlamento kendisini fesheder. 15 Kasım'da yapılan seçimlerde ise Muhafazakarlar 344 sandalye, Liberaller ise 57 sandalye kazanır.
Kaynak: Onedio.com.tr