Meşrutiyet ilân edilmiş, ülkenin her bucağı düğün bayram içinde.
O sırada Kolağası Mustafa Kemal Bey siyasal bir görevle Garp Trablus'a giderken bindiği gemi Girit'in Hanya limanına uğruyor.
Anayurttaki sevinç ve heyecana candan katılan ada Türkleri gemiden çıkan yolculardan vapurda bir Türk subayının, hem de Abdülhamit'e karşı ayaklanan subaylardan birinin bulunduğunu haber alınca hemen bir çağrı kurulu gönderirler, selâmlarını, sevgilerini, özlemlerini ulaştırıp karaya çıkmasını isterler.
Vapur orada birkaç saat kalacağı için gönülden gelen bu çağrıyı Mustafa Kemal geri çevirmez.
Öykünün arkasını kendisinden dinleyelim:
"Vapurdan indik, karaya çıktık. Bana sevgi ile, özlemle bakan halkın arasından geçerek Türk mahallesinde, ortasında bahçe içinde küçük bir köşk bulunan bir meydanlığa geldik.
Oranın belli başlı kişileri bizi o köşkte bekliyorlarmış. Meşrutiyetin ilânıyla birlikte doğan tatlı umutlardan söz ederken dışarda halkın toplandığını gördüm. Çıkıp onları selâmlamak, gönüllerini hoş etmek gerekti. Çıktım.
Candan karşılandım. Ben de candan konuştum. Bu çok heyecanlı bir karşılaşma olmuştu.
Bir aralık baktım, uzaktan bir Yunan subayı geliyor. Adamın tavrından halkı dağıtmak için beni susturmaya geldiğini anladım.
Onun sözüyle susmuş olmayı kendime yediremezdim. Konuşmam da sonuna gelmişti.
O yaklaşıncaya dek ben sözümü bitirmiş, halkı selâmlayarak çekilmiştim.
Çekilirken de dikkat ettim, adamcağız kendisine boy gösterme fırsatı kalmadığı için üzüntülü bir şaşkınlığa uğramıştı.
Kaynak: Atatürk'ten 20 Anı, Mehmet Ali Ağakay, Türk Dil Kurumu Yayınları