Yıllardır sinemamız için eleştirilen konulardan birisi de niye kaliteli bir bilim kurgu filmi yapamadığımızdır. Aslına bakacak olursak bu bir bakıma bütçeyle ilgilidir. Bunun sebebi de görsel efektler için güçlü bilgisayarlar ve bu alanda kendisini geliştirmiş görsel tasarımcı eleman ücretleridir. Bir planın görsel efektini yapmak için bile zaman zaman 50-60 kişilik VFX uzmanlarına ihtiyaç duyulabilir. Geçmişe bir bakış attığımızda Türk Sineması da bu türe tamamen gözlerini kapatmamış aksine Blue Box’ların çıktığı Yeşilçam’a denk gelen ilk dönemlerde eldeki imkanlarla Klink serisi, Turist Ömer Uzay Yolunda gibi fantastik bilim kurgu denemelerinde bulunmuştur.
Bu dönemden yaklaşık 70 yıla yakın bir süre geçse de halen Türk Sineması’ndaki bilim kurgu eksikliği sinemaseverler tarafından sıkça konuşulan başlıklar altına yer almaktadır. Bu yıl 59. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde de Kaan Müjdeci’nin yönetmenliğini yaptığı ‘İguana Tokyo’ filmi de bir bakıma bu eksikliği gidermek için yola koyulmuş bir çalışma olarak değerlendiriyorum. Film zaman olarak yakın gelecekte geçiyor. Tokyo’da yaygın olan M2 adlı sanal gerçeklik oyununu evine kurduran bir aile bu oyunun içerisinde farklı deneyimler yaşıyorlar. Bu deneyimlerde gerçek hayatta asla yapamayacakları şeyleri rahatlıkla yapabiliyor, aynı zamanda da kendilerinin iç yüzünü bu oyunsal açığa çıkarma aracılığıyla gün yüzüne çıkarıyorlar.
İguana Tokyo’da yönetmen Ildikó Enyedi’nin ‘Beden ve Ruh (On Body and Soul) adlı filmi ve Metin Erksan'ın ‘Sevmek Zamanı’ filmlerine göndermelerde de bulunuyor. Bu göndermeler aslında beden, ruh, psikoloji ve duygular üzerinden ilerlese de somut bir anlama ben ne yazık ki oturtamadım. Çünkü bağlamın neresinden tutsanız bir tutarlılık olmadığı için elinizde kalıyor. Bunun yanında film bittiğinde ilk olarak zihnime neden hikâye Tokyo’da geçiyor sorusu geldi. Müjdeci basın toplantısında bu filmi Tokyo’da çekmesinin sebebini filmde geçen oyunlara benzer oyunların Japonya'da yaygın olması ve aile kurumun farklı yapısından dolayı tercih ettiğini belirtiyor. Bana bu ifadeler çok tatmin edici gelmese de tabi ki yönetmenin tercihine saygı duyuyorum. Öte yandan aile Türk ama Japonya’da yaşıyor, bu kişilerin geçmişine dair hiçbir şey bilmiyoruz, karakterler burjuva bir yaşam sürüyorlar gibi görünüyor fakat gerçekten öyle olup olmadığını yine karakterleri tanıyamadığımız için ölçemiyoruz. Yönetmen Kaan Müjdeci bizim bu eleştirilerimize ise ‘bu gibi bağlamların bu filmi özduygusundan uzaklaştıracağını düşündüm’ şeklinde yanıt veriyor.
Filmde aslında bilinçaltında yatan vahşi duyguların ortaya çıkması şiddet ile bağdaştırılmış fakat bu şiddet sanal bir şiddetten sonra gerçek yaşamdaki şiddete dönüşüyor. Bunun yanında Tokyo karakterinin sanal evren ve gerçek yaşam arasında farkındasızlığa düşmesi de günümüzdeki duygudan uzak mekanik yaşamlara eleştiri olarak sunulmuş durumda. Tıpkı filmde olduğu gibi şimdiki yaşantımızda da herkesin öznel alanı sanal bir dünyada kurularak oluşturulmaya başladı, Müjdeci aslında filminde bunlara ışık tutmaya çalışıyor. Tüm bu olanların yanında filmdeki İguana gerçekliğin içerisinde kendisine bir yer ararken, sanal evrenin içerisinde kaybolup gidiyor.
Oyunculuklar ortanın üstü olsa da görüntüler ve post prodüksiyon bu filmi güçlü hale getiriyor. Öte yandan Kaan Müjdeci’nin de istediği anladığım kadarıyla klasik anlatılı bir filmin aksine tam da yaptığı gibi daha çok sorgulatan ve iç içe dağınık bir şekilde geçen bölümlerle filmi oluşturmaktı. Bir Karşı Sinema estetiğini aslına bakarsanız ben bu filmde gördüm. Yönetmenin kendisi de zaten filmin her izlendiğinde yeni bir anlamın ortaya çıktığını düşünüyor. Bu açıdan bakıldığında film birçok bilinmezlikle dolu ve bu bilinmezlikler üzerine daha fazla düşünüp yeni şeyler ortaya çıkarmamıza bizleri zorluyor. Filmi izlerken dağınık yapısından dolayı açıkçası çok fazla beğenmemiştim fakat bu kendine dair düşündürmesin filmin gizemli çekiciliğin de beni olumlu anlamda etkiledi. Size nacizane tavsiyem ‘İguana Tokyo’yu sakin bir kafayla, rahat bir gününüzde izlemeniz. Filmi izledikten sonra da bir müddet film üzerine düşünüp çıkarımlar yapmanız olacaktır. Çünkü Müjdeci, bizlere aslında bir film izletmekten ziyade bu filmi deneyimleyip kendi düşüncelerimizi bulmayı tercih ediyor. Sonuç olarak bu filmin kaliteli bir bilim kurgu olup olmadığı çok tartışılacak olsa da kaliteli bir beyin mikseri olduğu çok açık…