Geldikleri gibi giderler
Mondros Ateşkes Antlaşmasının imzalanmasının ardından, düşman filolarının İstanbul sularına gelip karaya asker çıkardıkları gün olan 13 Kasım 1918 tarihinde İstanbul’a gelen Mustafa Kemal, öğleden sonra saat 3’e doğru küçük Kartal İstimbotuyla dev boyutlu düşman zırhlılarının arasından Sirkeci’ye geçerken güvertede bir sigara yakar, sigarasında birkaç nefes alır ve bakışlarını boğazı kaplayan çelik yığınlarının üzerinden ufka doğru çevirerek, hemen yanındaki Cevat Abbas Bey’in duyacağı şekilde, kendinden emin, “Endişelenme! Geldikleri gibi giderler!” der. İşte bu tarihten, 9. Ordu Müfettişi olarak görevlendirilip Samsun’a doğru yola çıktığı 16 Mayıs 1919 gününe kadar geçen zamanı Mustafa Kemal, kurtuluşun yollarını düşünmek ve araştırmakla geçirir. O günlerde Kars ve Ardahan Ermeniler tarafından işgal edilir, Ege ve Akdeniz kıyılarına düşman yerleşir, nihayet 15 Mayıs’ta da İzmir Yunan askerlerince işgal edilir.
Hiçbir sıfat ve yetki sahibi olmaksızın Anadolu’ya geçmek
Mustafa Kemal bir yandan vatanın kurtuluşu için sürekli Anadolu’ya geçme hayalleri kurarken, bir yandan da İstanbul’daki temaslarını sürdürür. O günlerde Şişli’deki evinde görüştüğü Albay İsmet Bey’e; “Orada ulusu uyandırarak, kurtuluş çarelerini aramak için en uygun mıntıka ve beni bu mıntıkaya götürecek en kolay yol neresi olabilir?” diye sorar. Harbiye Nezareti’nde görevli olan İsmet Bey’den, ”Yollar çok, mıntıkalar çok” karşılığını alır.
Mustafa Kemal’i İstanbul’dan göndererek ondan kurtulmak
Büyük Önder’in söylemiyle; kendisini ”İstanbul’dan göndermekle ağır bir yükten kurtulacağını” sanan İstanbul Hükümetinin aradığı makul sebep, çok geçmeden, işgal kuvvetleri subaylarının raporlarıyla dolu bir dosya olarak önlerine gelir. O günlerde Karadeniz kıyılarında, Rum köylerine saldırılar yapıldığını iddia eden işgal kuvvetleri komutanları, 1919 Nisan’ında hükümete bir nota vererek, saldırıların önlenmesini, aksi halde bölgenin işgal edileceğini duyurur. Hükümet nota karşısında telaşa düşerken, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının hesaplı hazırlıkları, O’nun bölgeye 9. Ordu Müfettişi olarak bizzat padişah ve Ferit Paşa tarafından görevlendirilmesini sağlar.
Evet, bir şey yapacağım, bu maddeler olsa da olmasa da yapacağım
Harbiye Nazırı Şakir Paşa’dan yeni görevine ilişkin tebligatı alan Mustafa Kemal, görev biçimini de Genelkurmay İkinci Başkanı Kazım Paşa ile birlikte düzenler. Aynı zamanda dostu olan Kazım Paşa’dan ”Samsun’dan başlayarak, bütün şark vilayetlerindeki kuvvetlerin kumandanı ve bu kuvvetlerin bulunduğu vilayetlerin valilerine ve bölgeyle herhangi bir temasta bulunan askeri ve idari makamlara emir verebilme yetkisini” eklemesini isteyen Mustafa Kemal, ”Bir şey mi yapacaksın?” diye soran Kazım Paşa’ya, ”Evet, bir şey yapacağım. Bu maddeler olsa da olmasa da yapacağım” karşılığını verir. Kazım Paşa gülerek; ”Vazifemizdir, çalışacağız” der.
Kanatlarını çırparak uçmaya hazırlanan bir kuş gibiydim
Her şeyden ümidin kesildiği ve ”ne surette olursa olsun Anadolu’ya geçme” kararına vardığı o günlerde, koruyucu ve geniş bir yetkiyle önüne Anadolu’nun yolları açılan Mustafa Kemal, o anki heyecanını sonraları şu kelimelerle anlatır: ”Talih bana öyle müsait şartlar hazırlamıştı ki, kendimi onların kucağında hissettiğim zaman ne kadar bahtiyarlık duyduğumu tarif edemem. Nezaretten çıkarken, heyecanımdan dudaklarımı ısırdığımı hatırlıyorum. Kafes açılmış, önümde geniş bir alem vardı. Kanatlarını çırparak uçmaya hazırlanan bir kuş gibiydim.”
“Paşa, devleti kurtarabilirsin”
Vedalaşmak için gittiği Yıldız Sarayı’nda Padişah, Mustafa Kemal’e elindeki tarih kitabını göstererek, ”Paşa, paşa, şimdiye kadar devlete birçok hizmetler ettin. Bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir. Bunları unutma. Asıl şimdi yapacağın hizmet, hepsinden mühim olabilir. Paşa, devleti kurtarabilirsin” der.
“Hayır, dönmeyeceğiz çocuk”
Şişli’deki evinde son gecesini annesi ve kız kardeşiyle geçiren Mustafa Kemal’e Samsun yoluna çıkmadan önce yaveri şöyle der: “Zat-ı devletlerinizin yaverleri olarak refakatinize memur edilmem sebebiyle bahtiyarım Paşa Hazretleri!” Paşa hafifçe gülerek; “Hadi, hazırlığa başla, birkaç güne kadar yola çıkıyoruz” der. “Çok kalacak mısınız Paşam, yoksa teftişi müteakip dönecek misiniz?” diye soran yaverine paşanın cevabı şöyle olur: “Hayır, dönmeyeceğiz çocuk! Validene ve kardeşlerine veda et. Dönmeyeceğiz!”
“Derhal ve bütün hızınla denize açıl”
Mustafa Kemal 16 Mayıs 1919 günü, 19 kişiyle denize açılır. Deniz fırtınalı, makinaları eski olan Bandırma Vapurunun pusulası bozuktur. Karadeniz’e ilk kez açılan Kaptan İsmail Hakkı Dursun ise bu suları tanımıyordur. Vapurun hareketinden önce Rauf Bey, Mustafa Kemal’e yola çıkmamasını, işgal kuvvetlerine mensup bir torpido tarafından takip edilip çevrileceği haberini verir. Ama O’nun kaptana emri, ”Derhal ve bütün sür’atinle denize açıl” olur. Son sürati ancak 7 mil olan Bandırma Vapuru, yola çıktığında denizdeki fırtına, Mustafa Kemal hariç herkesi hasta eder. Fırtınalı denizde, uykusuz geceler sonunda İnebolu geçilir ve Sinop Limanı’na varılır.
Ne yol var ne vasıta
Olumsuz hava koşulları nedeniyle Sinop’tan Samsun’a kara yoluyla gitmenin çareleri araştırılır, ancak alınan yanıt, ”Ne yol var ne vasıta” olunca, Mustafa Kemal arkadaşlarına; ”Çocuklar, bir gecelik daha tehlike var. Onu da atlatabiliriz” der ve vapurla yola devam edilir. Ertesi gün 19 Mayıs 1919’da şafak sökerken, Bandırma Vapuru direğine ordu komutanlığı forsu çekilmiş olarak Samsun Limanı’na girer.
“Ya ölürüz ya vatan kurtulur”
19 Mayıs 1919′da Samsun’a ayak basan Mustafa Kemal, bir süre çalıştıktan sonra kentin postanesine gider. Görevli bulunan posta memuru o günü söyle anlatır: “Hava yağmurlu ve elektrikliydi. O zamanlar paratoner sistemi olmadığı için telleri toprağa vermiştim. Saat gece yarısına yaklaştığı bir anda kapıdaki nöbetçi koşa koşa geldi, bir haber verdi. Mustafa Kemal Paşa geliyor. O sırada, Mustafa Kemal Paşa tek odadan ibaret telgrafhaneye girdi. Ayağa kalktım, “Buyurun paşam” dedim. Derhal Havza ve Amasya ile görüşmem gerekiyor dedi. “Hava elektrikli, telleri toprağa verdik, sizi görüştüremem!” dememe karşılık, “Bu vatanın kurtuluşu ile ilgilidir, muhakkak görüşeceğim… ya ölürüz ya vatan kurtulur.” dedi.
“O gerçek bir vatanseverdi”
Ceketinin cebinden ipek mendilini çıkarıp maniplenin üzerine koydu. Benim için telleri devreye sokmaktan başka yapacak bir şey kalmamıştı. “Sen ölürsen ben de ölürüm.” dedi. Elimi bırakması için söylediğim ısrarlı sözlere aldırmadı, elimi uzun süre bırakmadı. Önce Havza’yı aradım. Derhal cevap geldi. Nöbetçi memur, Kemal Paşa’nın adamlarının emir beklediklerini söyledi. Paşa şifreli bir not verdi, yazdım. Gelen şifreli cevaba elimi bırakmadan baktı. Bir kâğıda çabucak şifreli bir şeyler yazdı. Havza’ya iletmemi söyledi. Amasya ile de istediği konuşmayı yaptı, sonra; “Oh çok şükür, şimdi vatan kurtuldu.” dedi ve maiyetiyle gitti. Birden aptallaşmıştım. Oturduğum yerden kalkamadım. Mustafa Kemal Paşa hayatını ortaya koyan bir kişiydi. Fes kapmaya, mevki elde etmeye gelmiş biri olamazdı. O gerçek bir vatanseverdi…
“Hiçbir zaman ümitsiz olmayacağım. Bizi öldürmek değil, diri diri mezara sokmak istiyorlar”
Samsun’a hasta ve bitkin bir halde gelen Mustafa Kemal, en küçük bir zaaf göstermeden bir hafta şehirde kalır, sonra 26 Mayıs’ta Havza’ya geçer, aynı günlerde Damat Ferit İstanbul’da Türkiye’yi büyük devletlerin mandası altına koyma planını ilan ederken O, Havzalılara; “Hiçbir zaman ümitsiz olmayacağım. Bizi öldürmek değil, diri diri mezara sokmak istiyorlar. Şimdi çukurun kenarındayız. Son bir cüret belki bizi kurtarabilir. Zaten başka türlü de olsa geri dönmek imkanı yoktur!” der.
19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı kutlu olsun!
Büyük Nutku’na Samsun’a çıkışıyla başlayan Mustafa Kemal, milletinin kaderine ve çağın akışına yön verdiği döneme de Samsun’da başlamıştır. 19 Mayıs 1919 günü Anadolu topraklarına ayak basan Mustafa Kemal, milletiyle el ele, gönül gönüle büyük bir mücadele vererek birkaç yıl sora 9 Eylül 1922’de, işgal kuvvetlerini İzmir’de denize dökerek Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini atmıştır. Başta önderimiz Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bu vatana hizmet eden, tüm vatanseverleri saygı ve sevgiyle anıyoruz.