Köy Enstitüleri modeli üreterek öğrenmek, öğrenirken gelişmeye dayalıydı. Tüketen değil, üreten nesiller amaçlandı. Çünkü o günün en önemli sorunu üretmek ve halkın günlük ihtiyaçlarını karşılamaktı. Eğitim de buna cevap verecek şekilde düzenlendi. Ezberci, kaderci, tüketime dayalı insan değil; üreten ve sorgulayan; her alanda donanımlı ve kültürlü insan tipi yaratmak amaçlanmıştı. Bu konuda da çok önemli kazanımlar elde edildi.
Milli Eğitim Bakanı Yücel, 17 Nisan 1940 günü TBMM'de Köy Enstitüleri Kanunu'nun görüşüldüğü sırada yasanın amacını şöyle tarif eder: "Biz Köy Enstitüsü'nü sadece içerisinde kuramsal eğitim yapılan bir kurum olarak almadık. İçerisinde tarım sanatları, demircilik, basit marangozluk gibi uygulamalı faaliyetler de bulunduğu için okul adıyla anmadık, enstitü diye isimlendirmeyi uygun gördük." (Yücel Söylev ve Demeçleri, s.304-305.)
Köy Enstitüsü sisteminin temel eğitim felsefesi ve ilkeleri özetle şöyleydi: Bütünsellik, çok yönlülük, uygulama bütünlüğü, karma eğitim, planlı yöneltme, kültürde yerelden evrensele, laik çağdaş eğitim, üretkenlik, yapıcı ve yaratıcı ahlâk, teknoloji kullanımı, özyönetim, millete hizmet ruhu ve köylü ile öğretmenin kader birliği.
Köy Enstitüleri Yarım Kalan Aydınlanma Atılımı kitabında İsa Eşme, 1937 yılında Atatürk’ün konuyla ilgili şu sözlerini aktarıyor; “Okuma yazma bilmeyen tek vatandaş bırakmamak, memleket davasının ideolojisini anlayacak, anlatacak, nesilden nesile yaşatacak fert ve kurumlar yaratmak.” Köy Enstitüleri aslında Atatürk’ün bu ilkesinden doğmuş, bu konuda da önemli yol kat etmiştir.
İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü de Köy Enstitüleri’nin kuruluş ve gelişmesinde önemli rol oynadı. 9 Mayıs 1941’de Savaştepe Köy Enstitüsüne yaptığı ziyarette, onur defterine şöyle yazar; “Köy Enstitülerini Cumhuriyet’in eserleri içinde en kıymetlisi ve en sevgilisi sayıyorum. Köy Enstitülerinden yetişen evlatlarımızın başarılarını ömrüm oldukça yakından, candan takip edeceğim.”
İlk denemeleri Eğitmen Kursları olan, 1940’ta açılan ve ömrü kısa süren Köy Enstitüleri, bize özgü en verimli, en önemli eğitim kurumlarıydı. Köy Enstitüleri sadece köy öğretmeni yetiştiren bir kurum değil, aynı zamanda kendine özgü üretim merkezleriydi. Köy Enstitüleri'nin kurulmasındaki asıl amaç, köyün ve köylünün kalkındırılmasıydı. İsmail Hakkı Tonguç’a göre “Varlıklı ve mutlu insanların yurdu olabilmek için köye iş yapmasını bilen öğretmeni ve iş araçlarını sokmak gerekli” idi.
Köy Enstitüleri'nin çoğu yerleşim yerlerinin uzağında, kırsal kesimde kurulmuştur. İlkokulu yeni bitiren 11-12 yaşlarındaki köy çocukları başlarındaki öğretmenlerle önceleri çadırda yatmışlar, zor koşullarda imece usulüyle kendi binalarını kendileri yapmışlardır. Çoğu Köy Enstitüsü, gereksinimi olan inşaat ve tarım malzemelerini kendileri sağlamışlardır. Zamanla kendi değirmen ve fırınlarını kurmuş, üretim kooperatifleri oluşturmuş, yol yapmış, elektrik santrallerini kurarak ışığa kavuşmuşlardır.
81 yıl önce, 17 Nisan 1940’ta TBMM’de kabul edilen 3803 sayılı Köy Enstitüleri Yasası’nın gerekçesinde şu ifade dikkat çekicidir: “Devlet elinin süratle köylere uzatılması, köylünün okutulması, eğitilmesi, üretim yeteneklerinin artırılması, sağlık işlerinin yoluna konması zorunludur.” Söz konusu yasanın altıncı maddesi de şöyledir: “Köy Enstitüleri'nden mezun öğretmenler, tayin edildikleri köylerin her türlü öğretim ve eğitim işlerini görürler. Ziraat işlerinin fennî bir şekilde yapılması için bizzat meydana getirecekleri örnek tarla, bağ ve bahçe, atölye gibi tesislerle köylülere rehberlik eder ve köylülerin bunlardan istifade etmelerini temin ederler.”
Köy Enstitüleri'nde eğitim ve öğretim sadece kuru bilgi aktarılmasından oluşmamış, yasadaki amaca uygun iş yaparak öğrenme esas alınmıştır. Bu yüzden öğrenilen bilgiler de kolay kolay unutulmamıştır. Köy Enstitüsü mezunu öğretmenler çalıştıkları köylerde her yönden köylüye örnek olmuşlar, tarım ve hayvancılıkta yaptıkları üretimlerle köylünün gönlünü kazanmışlardır. Birçok Köy Enstitülü öğretmen yaşlandıklarında da enstitüde öğrendiklerini unutmadıklarını belirtmişlerdir.
Köy Enstitüleri'nin son sınıfında haftada bir saat üzerinden kooperatifçilik dersi yer alıyordu.
Her enstitüde bir kooperatif kurulmuştur. Bu kooperatiflerde öğrencilerin uygulama yapmaları, öğrencilerde karşılıklı görev ve dayanışma ruhunun geliştirilmesi amaçlanmıştır. Yönetiminde öğretmen, öğrenci ve halk üçlüsünün temsil edildiği bu kooperatifler, öğrenciler için bir uygulama alanı olduğu gibi, çevre halkına, öğrencilere, öğretmenlere hizmette bulunuyordu. Kooperatifler, bir yandan enstitü bölgesindeki okulların araç gereç gereksinimlerini, öte yandan, köylünün tek başına edinemeyeceği kimi temel maddeleri ve tarım araçlarını ucuza sağlıyordu. Bu arada köylünün ürünlerini pazarlamada da yararlı oluyordu.
Köy Enstitüleri 1946’dan sonra gerilemeye başladı. CHP içindeki muhalefet bu kurumu hedef aldı. İnönü yönetimi daha fazla dayanamadı. 1947 yılında Yüksek Köy Enstitüsü kapatıldı. Enstitüde karma eğitime son verildi. 1950 yılında iktidara gelen DP, CHP'nin gözden çıkardığı Köy Enstitüleri'ni 27 Ocak 1954 tarihinde çıkarılan 6234 sayılı yasayla temelli kapatarak Öğretmen Okullarına dönüştürdü. 1954 yılında resmen kapatılana kadar 21 Köy Enstitüsü sayesinde 17 bin 346 öğretmen, 8 bin 675 eğitmen ve 1599 sağlık memuru yetişti.
Köy Enstitüleri'nin örgütçü aydını Fakir Baykurt ise, kitabında Köy Enstitüleri konusunu enine boyuna tartışarak "Enstitüler kapanmasaydı, Türkiye aydınlanır ve bugün karşı karşıya kaldığı sorunların hiçbirini yaşamazdı" diyor ve cümlesini şöyle tamamlıyor: “Enstitüleri kapatanların cezasını tarih versin!”