Palmira, Şam’ın yaklaşık 200 kilometre kuzeydoğusunda, Emesa’nın (günümüzde Humus) yaklaşık 150 kilometre doğusunda, Resafa’nın yaklaşık 125 kilometre güneybatısında, Dura Europos’un yaklaşık 230 kilometre batısında yer alır.
Palmira orta Suriye'de antik zamanların önemli dini ve ticari merkezi olan, UNESCO tarafından 1980 yılında Dünya Miras Listesi'ne alınan şehir.
Kent, Humus Valiliği'nin, Palmira İli'ne bağlı bulunmaktadır. Şam'ın 215 km kuzeydoğusunda, Humus'un 155 km doğusunda ve Fırat'ın 120 km güneybatısında bir vaha üzerinde kurulmuştur.
Suriye çölünün ticari kervanlarının geçiş noktasında olması sebebiyle "Çölün Gelini" de denilen şehrin isminin bulunan ilk bilgilere göre Tedmur, Tedmür, Tadmur veya Tudmur olduğu Mari'de bulunan Babil tabletlerindeki kayıtlardan anlaşılmıştır.
Fransız arkeologlar tarafından 1933 yılından itibaren antik Mari şehrinden çıkarılan 25.000 tabletten anlaşıldığına göre Palmira'nın tarihi MÖ 19. yüzyıla kadar gerilere gitmektedir. Yunan ve Roma kaynaklarında ise 1. yüzyıldan itibaren kayıtlara rastlanılmıştır.
Antik kent, Suriye İç Savaşı'nda tahrip edildi. Yeniden canlandırılması için 3D modelleri hazırlanmış ve bazı eserleri restore edilmiştir.
PALMİRA'NIN TARİHİ
Palmira, 1. yüzyılın ortalarında kervanların geçiş güzergâhı üzerinde, Pers İmparatorluğu ve Akdeniz kıyısındaki Romalıların ile Fenikelilerin limanları arasında Roma İmparatorluğu kontrolünde bir şehir konumundaydı.
Şehrin coğrafi konumu ticari ve dini merkez haline gelmesini kolaylaştırmıştır. Aramilerin bölgeye yerleşmesiyle Palmiralıların kültürü Yunan-Roma ve İran (Partlar) izlerini birlikte barındırmaya başladı.
Bu ortak kültürün izleri tapınaklarda her iki kültürün de mimari stilinin kullanılmasından ve insan büstlerinde görülen, her iki kültüre ait giyim tarzının benimsenmiş olmasından anlaşılmaktadır.
Tadmur, İbranice yazılan Yahudilerin kutsal kitabı Tanah'da Davud'un oğlu Süleyman tarafından kurulan bir çöl şehri olarak geçmektedir. (Tadmur; Süryanice-Aramice “Mucize” anlamına karşılık gelmektedir.) Tanah'ın "Kralların İlk Kitabı" bölümünde ise yine Süleyman tarafından kurulan Tamor veya Tamar şehri şeklinde rastlanılmaktadır.
Bölge kültüründe kimi zaman "t" ve "d" telaffuzunun yer değiştirmesi veya '4'"t" ve "d" kullanımının zamanla düşmesine rastlanıldığından, Tanah'ta da bu durumun ortaya çıkması muhtemel gözükmektedir. Palmira'da bulunan tapınağın ise Romalıların bölgeye gelmesinden 2000 yıl öncesine dayandığı düşünülmektedir. Bu tapınağın geniş ve büyük sütunlarla çevrilmesi, yapımındaki ustalık ve ihtişamı hayret vericidir.
Roma vatandaşı ve Yahudi tarihçi Flavius Josephus ise Antiquities of the Jews adlı eserinde Tadmor'un Süleyman tarafından kurulduğunu yazmış ve şehrin Yunan ismi Palmira'yı kullanmıştır.
Tadmor veya Tedmür şehrin İbranice ismi olduğu ve mucize anlamına geldiği bilinirken, Palmira isminin nereden geldiği ve anlamı bilinmemektedir. Bazı akademisyenlerce bölgede sıklıkla görülen palmiye ağaçlarından geldiği, bir kısmına göre ise Tadmor kelimesinin hatalı tercümesinden geldiği düşünülmektedir.
Yunanlar, Romalılar, Sasaniler ve Bizanslılar dönemleri
Yunan kökenli Selevkos İmparatorluğu MÖ 323 yılında tüm Suriye topraklarını kontrol altına aldı ancak Palmira kentini bağımsız olarak bıraktı ve şehir ticari önemini korumaya devam etti. M.Ö. 41 yılında Marcus Antonius yönetimindeki Romalı ordusu şehri almaya çalıştıysa da çok istekli olmamaları sonucu başarısız oldular ve Palmiralılar Fırat'ın öbür yakasına kaçabildiler. Bu olay Palmira'ya Roma tehdidinin ilk göstergesiydi.
Jones ve Erieira, Palmiralı tüccarların ticaret gemileriyle İtalyan sularında bile Hint ipeği ticaretinin kontrolünü ellerinde tuttuklarını ve Romalı olmadan Romalılar içinde yaşayan tek halk ve en zengin şehir olduklarını, kolayca Romalı rolü oynadıklarını not ederek, durumu eleştirmişlerdir.
Roma İmparatorluğu'nun çevresindeki ticaret yollarını tamamen kontrol altına almak istemesi Palmira'nın bağımsızlığı için en büyük tehlikeydi. Palmira, Tiberius (MÖ 14–MÖ 37 tarafından Roma'nın Suriye eyaletinin bir parçası haline getirildi. Romalıların işgali sonrasında da şehir İran, Çin, Hindistan ve Roma İmparatorluğu arasında ticari önemini korudu. M.S 129 yılında Hadrianus Palmira'ya geldi. Palmira'yı serbest şehir ilan ederek adını Palmira Hadriana olarak değiştirdi.
212 yılının başlarında Palmira'nın ticari hayatı, Fırat ve Dicle bölgelerinde kurulan Sasani İmparatorluğu tarafından tehdit edilmeye başlandı. İmparator Carcalla Palmira'ya bir Roma garnizonu konuşlandırdı.
Roma İmparatoru Valerianus tarafından, Palmira prensi Septimius Odaenathus, Suriye eyaleti valisi olarak atandı. Daha sonra Valerianus Sasaniler tarafından esir alınıp, Bişapur kentinde 260 yılında ölünce Odaenathus intikam amacıyla hazırlıklara başladı. Tizpon kentine iki kez saldırdı. Odaenathus, yeğeni Maconius tarafından öldürülünce, yönetim karısı Zenobia (Zennube, Zabuniye, Zeynubiye ve Zeynep vs. Zeyno Süryanice silah anlamına da gelmektedir.) ve oğlu Vabalathus' geçti. Zenobia Roma yönetiminden bağımsız hareket etmeye başladı ve Palmira'nın etki alanını güney Suriye'de bulunan Busra kentine ve Mısır'ın batı kesimlerine kadar taşıyarak, kısa süren Palmira İmparatorluğu'nu kurdu.
Daha sonra kuzeyde Antakya'yı aldı. Kısa sürede Anadolu'nun güneyi ve doğusunu, Fırat ve Dicle havzasının bir bölümünü, Suriye, Filistin, Sina yarımadası ve Mısır'ın önemli bir bölümünü yönetimi altına alan imparatorluğun, Roma yönetiminin dikkatini çekmesi uzun sürmedi. 272 yılında İmparator Aurelian kaybedilen toprakları almak üzere, Palmira üzerine sefere çıktı. Doğuda kapsamlı bir harekata girişen imparator, kısa sürede Antakya ve Humus şehirlerini zaptedip, Palmira'ya ulaştı ve Sasanilere sığınmak üzere olan Kraliçe Zenobia ve oğlunu sağ olarak ele geçirdi ve esir alarak İtalya'ya götürdü.
. Bu sırada yıkıma uğramayan şehirde, 273 yılında ayaklanmalar başlayınca İmparator Aurelian tekrar Palmira'ya geldi ancak bu kez askerlerin şehri yağmalamalarına izin verdi. Bu yıkım Palmira şehrinin çöküşüne yol açtı, şehir bundan sonra eski günlerine geri dönemedi. Şehir imparatorluk tarafından Romalı asker lejyonlarının kalacağı askeri bir üsse çevrildi. İmparator Diocletianus ise Sasanilerden korunmak amacıyla lejyon sayısını arttırarak Palmira'nın yalnızca bir askeri üs olma konumunu pekiştirmiştir.
Roma İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra doğudaki topraklar Bizans İmparatorluğu'nun eline geçmiş ancak şehre Bizanslılarca da ilgi gösterilmeyerek, askeri üs konumu korunmuş ve sadece birkaç kilise inşa edilmiştir. Palmira'da eski dönemden kalan tapınaklar Bizans döneminde kiliseye çevrilmiş ve Süryani toplumunun bir merkezi haline gelmiştir.
İslamiyetin ilk dönemleri, Osmanlı Devleti, Fransa ve Suriye dönemi
Halife Ebu Bekir döneminde, Palmira'ya ilk Müslüman gruplar 634 yılında ulaştı. Halid bin Velid tarafından aynı yıl fethedildi. Şehrin askeri önemi muhafaza edildi. 800 yılından itibaren şehri terk etmeye başlayan insanlar, 1089 yılındaki büyük depremden sonra şehri tamamen boşalttı. Yavuz Sultan Selim'in 1516 yılında doğuya yönelmesiyle Suriye, Filistin ve Mısır kısa sürede Osmanlı İmparatorluğu'nun birer eyaleti oldu.
Osmanlılar tarafından özerklik tanınan Lübnan Prensi II. Fahreddin (1522-1635), Palmira kentine hakim tepeye Fahrettin al Maani kalesini yaptırdı. Daha sonra Fahreddin'in isyan etmesi nedeniyle üzerine sefer düzenlendi ve yakalanarak idam edildi. Palmira kenti I. Dünya Savaşı'na kadar Osmanlı Devleti'nin elinde kaldı. 1920 yılından 1946 yılına kadar Fransızların yönetimindeki Suriye'de ve dolayısıyla Palmira'da, birçok diğer antik kent gibi arkeolojik kazılar yapılmaya başlanmıştır. 1946 yılında Suriye'nin bağımsızlığını kazanmasıyla Fransız etkisi geçmemiş, 1980'li yıllara kadar kentin arkeolojik değeri Suriye devleti tarafından da anlaşılamamıştır.
Daha sonra Suriye Hükûmeti tarafından bir müze kurulmuştur. Suriye İç Savaşı sırasında şehri ele geçiren IŞİD örgütü tarafından 27 Mayıs 2015 tarihinde şehirdeki Roma Antik Tiyatrosu sahnesinde 20 esir idam edilip görüntüleri yayınlanmıştır Daha sonra örgütün, Palmira antik kentinde bulunan 2 bin yıllık aslan heykelini parçaladığı ifade edildi. Öte yandan IŞİD, Palmira’daki heykellerden bazılarını kaçıran bir kaçakçıyı Halep’te yakaladığını öne sürüp, kaçakçının elindeki 8 büstü halkın önünde balyozlarla parçaladığı bir fotoğraf paylaştı.
Palmira Antik Kenti 1 yıl boyunca terör örgütü IŞİD'in himaye ettiği yerler arasında kalmış ve bu süreçte Palmira'da bulunan birçok tarihi eser ciddi derecede zarar görmüştür. Suriye Ordusu, Rusya'nın desteği ile Palmira'yı Mart 2016'da tekrar kontrolü altına almıştır. Antik kentte yapılan incelemeler sonucunda IŞİD tarafından öldürülmüş 40 kişinin toplu mezarına ulaşılmıştır. IŞİD, Palmira'da görevli Halid Esad adlı arkeoloğu da Palmira hazinelerinin yerini söylemediği için öldürmüştür. 26 Aralık 2016 ile 10 Ocak 2017 tarihleri arasında antik kentin en ünlü yapılarından Dört Kapı (Tetrapylon) yapısı da Irak ve Şam İslam Devleti tarafından yok edilmiştir.
Palmira'da kültür ve sanat
Palmira'nın MÖ 19. yüzyıla uzanan tarihi ile sağlıklı veriler elde edilememise de, birçok farklı ülkeden arkeoloji grupları Palmira'da çalışmalar yapılmıştır. Kent, ülkenin en önemli turistik merkezlerinden birisi olmuştur.
Palmira'da mezar süslemeleri ve mezar mimarisi gelişmiştir. Mezarlarda bulunan insan büstleri Palmiralıların sosyal yaşamı hakkında ipuçları vermektedir. Palmiralılar; Romalılar ve Persler (Sasaniler-Partlar) arasında kalan bir toplum olarak her iki kültürden de etkilenmiş, giyim tarzından sosyal aktivitelere kadar Helen ve Pers izleri görülmüştür.
Baal Tapınağı başlı başına Palmira'nın bir simgesi olmuştur. Şehrin ticari başarısının doğal sonucu olarak mabetler, binalar ve surlar dönemin en kaliteli yapıları olmuştur. Lat tanrıçası tapınağı yakınında bulunan parçalardan onarılarak Palmira Müzesi önüne yerleştirilmiş olan ve ceylanı koruyan bir aslanı betimleyen El Lat Aslanı, şehrin simgesi olan heykeldir.
Helen tanrılarına da önem verilmesinin bir işareti olarak Polonyalı bir arkeoloji grubunca 2005 yılında bulunan Nike heykeli örnek gösterilebilir.
Kaynak: Vikipedi