Yıldırım Bayezid döneminde Osmanlı sınırlarına katılan Tokat, tarih içinde Osmanlı Anadolu'sunun önemli siyasi, askeri, iktisadi merkezlerinden birisi oldu.
Tokat şehri ve kalesi rehinlerin, suçluların, bazen de çeşitli hanedan mensupları ile savaş esirlerinin kontrol altında olduğu bir yer oldu.
Tokat'ın bu iş için seçilmesinin sebebi içinde yerleşimin bulunmadığı müstahkem bir kaleye sahip olmasıydı. Evliya Çelebi, yalçın kayalar üzerinde Tokat Kalesi'ni Anadolu'da gördüğü kalelerin belli başlılarından birisi olarak zikreder.
Ahmet Önal, "Tokat'ın Zoraki Misafirleri" isimli bir tebliğinde kalede esir tutulanları ve Kazıklı Voyvoda'nın Tokat günlerini anlatır.
İkinci Vlad, Eflak tahtına ancak 1436'da üvey kardeşi Alexandru Aldea'yı alt ederek geçmişti. İleride Kazıklı Voyvoda diye anılacak ortanca oğlu Vlad 1431'de Erdel'de, yani Transilvanya'da doğmuştu.
Osmanlı hükümdarı İkinci Murad, 1438'de Sırp Kralı Georg Brankoviç (Vılkoğlu) ve Eflak Prensi Vlad Drakul'dan Edirne'ye gelip tabiyetlerini arz etmelerini istedi.
Georg Brankoviç, kendisi gelmeyip iki oğlunu rehin olarak Edirne'ye gönderdi. İki prens derhal zindana atıldılarsa da Gregor kaçıp Semendire'ye dönmeyi başardı. Yazın Semendire'yi kuşatan II. Murad, şehri emanla feth ve Gregor'u esir etti.
Gregor tekrar Edirne'ye getirildi ve çok geçmeden hala zindanda bulunan kardeşiyle Tokat Kalesi'ne Bedevî Çardak denilen hapishaneye gönderildi.
Eflak Prensi Vlad Drakul ise, iki oğluyla birlikte davete icabet etmişti. Drakul, önce Gelibolu Kalesi'ne hapsedildiyse de oğulları Vlad Tepeş (Kazıklı Voyvoda) ve Radu cel Frumos'u (Güzel Radu) rehin olarak geride bırakmak koşuluyla serbest bırakılıp ülkesine gönderildi.
Vlad Tepeş ve Radu, önce Kütahya'da Eğrigöz'de hapsedildiler. Ardından Tokat'a gönderildiler. Tokat Kalesi'nde zindanda kaldığı günlerin gelecek hayatını şekillendirdiği iddia edilip, bir romana konu olmuştur.
Bir süre önce kaleme alınan bir romanda (C.C. Humphrey, Vlad: The Last Confession, Vancouver 2008) uzun uzadıya Kazıklı Voyvoda'nın Tokat Kalesi'ndeki mahpusluğu ve burada geçirdiği günlerin onun psikolojisi üzerindeki etkileri olumsuz bir çerçevede hikâye edilmiştir.
Kazıklı Voyvoda Tokat'tan sonra Edirne'ye gönderildi. Drakula, 1448'e kadar Osmanlı ülkesinde kaldı ve burada eğitildi. Osmanlı ülkesinde iken babasının Haçlılar'a ufak da olsa yaptığı yardımlar yüzünden sürekli olarak öldürülme ve kör edilme tehlikesi geçirdi.
Kazıklı Voyvoda'nın babası Vlad ve ağabeyi Mircea dönemin ünlü Macar komutanı Hünyadi Yanoş tarafından Türkler'le işbirliği yapmak ve sahte müttefik olmakla suçlandı.
Hünyadi'nin 1447 yılında Eflak'a girmesi üzerine ülkenin önde gelen asillerinin çoğu onun safına geçti. Kazıklı Voyvoda'nın ağabeyi yakalandığında işkence edilip, diri diri toprağa gömüldü.
Babası ise kaçmasına rağmen Bükreş yakınlarında yakalanarak, öldürüldü. Kazıklı Voyvoda, Osmanlılar'ın İkinci Kosova Savaşı'nda Hünyadi komutasındaki Haçlı ordusunu mağlup etmelerinin ardından, Osmanlı askerinin desteği ile 1448'de Eflak prensi oldu.
Ancak ilk hükümdarlığı iki ay sürdü. Eflak tahtındaki rakibi İkinci Vladislav onu mağlup ederek Türk topraklarına kovaladı. Vlad daha sonra Boğdan'a gitti. 1452'ye gelindiğinde ise şaşırtıcı bir gelişme yaşandı.
Kazıklı Voyvoda, babası ve ağabeyini öldürten Hünyadi ile anlaştı. 1456'da ise Eflak tahtını ele geçirdi. Hükümdarlık döneminde yaptığı vahşetlerle tarihe geçti. Türkler'e karşı uyguladığı vahşet üzerine bizzat Fatih sefere çıktı.
Osmanlı ordusu, 1462'de Eflak'a girince Kazıklı Voyvoda kaçarak canını zor kurtardı. Tahta kardeşi Radul çıkarıldı. Vlad, kardeşinin ölümü üzerine 1476'da Eflak'a dönüp, tekrar tahta çıktı.
Ancak Osmanlı askerleri kendilerine karşı yıllardır acımasız bir savaş yürüten Kazıklı Voyvoda'yı tahta çıkışından iki ay kadar sonra ele geçirip öldürdü.
Macarlar'ın "Drakul" yani Şeytan, Ulahlar'ın "Çpelpuç", yani cellat, Türkler'in de Kazıklı Voyvoda diye isimlendirdiği Eflak Voyvodası Üçüncü Vlad Tepeş, son bin yılın en vahşi birkaç isminden birisiydi.
2000'e girilirken Milenyum değerlendirmeleri çerçevesinde son bin yılın en kötüleri Hitler ve Kazıklı Voyvoda belirlenmişti.
Evliya çelebi Tokat Kalesi'ni şöyle anlatır: "Kalesi bir yüksek tepe üzerinde bir şeddadi beyaz kesme taş ile yapılmış sağlam bir kaledir, ama o kadar büyük değildir. Büyüklüğü 5.060 adımdır.
Çevresi burç ve bedenlerle süslenmiş, sanatlı beden dişleriyle bezenmiş, etrafında asla hendeği yok korkusuz yüksek bir surdur ki samanyolu gibi göklere baş uzatmıştır. Ve dört tarafı cehennem çukurundan nişan verdiğinden asla hendek olacak yeri yoktur.
Bütün etrafı şahin, kartal ve zağanos yuvalı elvan renkli kayalardır. Batı tarafa bakar bir demir kapısı vardır. Hisar içinde dizdar hanesi, kethüda, imam, müezzin ve kale mehterleri hanesi var ve cebehane odaları, tahıl ambarları, su sarnıçları ve Ceylan yolu adında su yolları vardır.
Tam 362 ayak kesme kaya taş merdiven ile nehre inilir. Batı tarafına Ayyar kayası bu kaleye biraz eğimlidir. Ve Yıldırım Han Camii var, başka han, hamam ve çarşı pazardan bir eser yoktur, zira göklere doğru boy uzatmış yüksek bir kale olduğundan değme adam bir saatte çıkamadığından gece gündüz kapısı daima kapalıdır.
Ancak bekçileri daima gözcülük eder pür silah kapıcıları vardır. Zira aşağı şehir halkının bütün değerli malları tamamen kalede korunur. Bütün suçlular ve kanlılar burada mahpustur. Kudüs-i Şerifin zindanı Kerek Kalesi'dir, ama bu Tokat sanki Acem ülkesinin Kahkaha Kalesi'dir."
(Kaynak: Sabah)