Bertolt Brecht; “Karanlık zamanlarda / Şarkı da söylenecek mi? / Elbette, şarkı da söylenecek / Karanlık zamanları anlatan” der.
Karanlık zamanları anlatan şarkı, bu kez Erzincan İliç’te altın madeninden geldi. Kara duman yerine, sel olup akan toprak vardı. Dokuz canımızı altına aldı bu toprak seli. Onlar hâlâ toprak altındalar ve hâlâ umudumuz var.
Bu kadar can yakan bu facialar elbette edebiyattaki yerini de aldı. Edebiyatımızda maden yaşamına ilişkin ilk kitap Nâhid Sırrı Örik’in 1929 yılında yayınladığı Kırmızı ve Siyah adlı hikâye kitabıdır. Örik, bu kitabında Zonguldak’taki Kozlu maden köyünü mekân olarak seçer. Maden işçileri ve ocak yaşamı bir aşk hikâyesi üzerinden anlatılır.
Maden ocağındaki çalışma koşullarını derinlemesine ele alan ilk eser ise Reşat Enis (Aygen)’in 1939 yılında yayımlanan Afrodit Buhurdanında Bir Kadın adlı romanıdır. Reşat Enis, bu romanında madendeki çalışma koşullarını, iş kazalarını ve sömürü düzenini açık bir şekilde anlatır. Nazım Hikmet bu roman için; “Türk edebiyatının temel taşı” der. Her iki kitabın da baskısı bulunmadığı için aşağıya alamıyorum. Bu iki eser dışında maden konusunu doğrudan konu edinen kitaplardan bir seçki yaptık. Umarız bir daha maden felâketleri yaşanmaz ve kitaplara konu olmaz.
Madenin Esrarı
Jules Verne
Romanda, 150 yıl işletildikten sonra en ince damarlarına kadar tüketilen zengin Aberfoyle kömür ocaklarından geriye terk edilmiş kuyular, ıssız galeriler kalmıştır. Bütün hayatını bu madenlerde çalışmaya adayan İskoçya'nın en önemli bilim adamlarından mühendis James Starr, işletmenin kapanmasından 10 yıl sonra Aberfoyle Postahanesi'nin damgasını taşıyan esrarengiz bir mektup alır. Mektup Aberfoyle kömür ocaklarında hayatını geçirmiş ve orayı terk etmeyip, derinliklerindeki kulübede yaşamaya devam eden eski ustabaşı Simon Ford'dan gelmektedir. Ve her şey, Starr'ın, sıradan gibi görünen bu daveti kabul etmesiyle değişir. James Starr'ın yıllar sonra -halk arasında hayaletli olduğuna inanılan- Aberfoyle kömür ocaklarına yapacağı ziyaret, şaşırtıcı olaylarla dolu, gizemli bir serüvenin başlangıcı olacaktır.
Maden Savaşları
Doğan Aydal
Altın, elmas, bor, toryum, uranyum, doğalgaz, petrol, kömür ve diğerleri… Dünyanın bağrında sakladığı onca zenginlik, yeryüzünün kalkınması için büyük bir ümit olabilecekken, ele geçirip sahip olma dürtüsü, her şeyin önüne geçti. Son yüzyılların neredeyse tüm savaşları madenler için yapıldı. Suni ayrımlar yaratıldı, halklar birbirine kırdırıldı, haritalar yeniden çizildi, sınırlara kan sızdı. Maden jeolojisi uzmanı Prof. Dr. Doğan Aydal, dünyanın kara talihi olan madenler için yapılan savaşları yazdı.
Maden
John Grisham
John Grisham'dan sürprizlerle dolu bir kadın kahramanın hikâyesi... Wall Street'in büyük avukatlık firmalarından birinde çalışan Samantha Kofer, ekonomik durgunluk baş gösterince işine veda etmek zorunda kalır. Yeni bulduğu iş, Apalaşlar'ın göbeğinde, adını yalnızca kitaplarda gördüğü küçük bir kasabadadır. Yasaların sıkça çiğnendiği, kuralların görmezden gelindiği, yönetmeliklerin göz ardı edildiği bir yerdir burası. Avukatlık mesleği, Samantha'yı giderek kömür madenciliğinin karanlık ve tehlikeli dünyasına çekmekte, şiddet her köşede varlığını hissettirmektedir. Samantha birkaç hafta içinde kendini, boğazına kadar ölümcül bir davaya gömülmüş bulacaktır.
Madencilikte Bir Ömür
Kadri Yersel
Ocağın girişinden içeriye doğru, daha önce hiç yeraltına uzanmamış olanların yüreğine “tırp” diye bir korku düşüverir, kimseye belli etmeden cesaretlenmek, ilerlemek yürümek isterler, birçokları kendini olduğu gibi dışarıya atıverir boğulurmuşcasına, kimileri ise yürür ileriye, en derin dehlizlerine doğru ilerler, şıp şıp sular damlar yer yer, yer yer su havuzlarından sülfür kokusu gelir burunlara, kimi yerlerde ter sırtından öyle uğrar, öyle sıcaklık yükselir ki, havasızlığı ancak öyle anlar vücutlar, metanın kokusu yok derler, bilen bilir onun kokusunu...
Madencinin Sınav Günleri
Lewis Jones
1937 yılında yayınlanan Cwmardy, Lewis Jones'un iki romanından ilki. Yirminci yüzyılın başlarında İngiltere'nin Güney Galler bölgesinde kömür ocaklarıyla ünlü bir kasabayı anlatıyor. Roman kişileri, bu kasabada yaşayan maden işçileri. Özellikle kasabadaki bir ailenin bireyleri aracılığıyla hem özel bir gelişimin, hem de çevredeki işçi yaşamının tarihini aktarıyor bize. Madencilerin her yerde karşılaştığı olaylar bu romanda da var: Grizu patlaması, grev, direniş, çatışmalar, örgütlenme çalışmaları, kötü koşullar... Ama bunları yaşayan insanlar, başka yazarların ulaşamayacağı biçimde öyle canlı, içten, ayrıntılı anlatılmış ki onların kendileriyle ve çevreleriyle mücadele ede ede nasıl geliştiğine, emekçi insanın temel değerlerinin nasıl oluştuğuna eşsiz bir tanıklık çıkmış ortaya. Bir işçinin kaleminden hem edebiyat düzeyi yüksek hem belgesel önemi büyük bir roman.
Madenci Kasabası
Halil İbrahim Karsatar
Madenci Kasabası olan Galce, İngiltere’nin Galler Bölgesi’nde küçük bir balıkçı kasabasıyken sanayi devrimiyle birlikte değişen ve dönüşen bir döneme şahitlik etmiştir. Avrupa’nın bitmek tükenmek bilmeyen güç savaşlarının tam ortasında yer alan bu küçük kasabada yaşanılan olaylar, aslında tüm Avrupa’nın küçük bir özetidir. Madenci Kasabası, İngiltere’de başlayan ve tüm dünyayı saran sanayi devriminin sosyo-ekonomik ve sosyo-psikolojik açıdan anlatıldığı, kahramanların hayal ürünü olmakla birlikte, olayların ve yaşanılan hayatların, tüm dünyanın şahit olduğu değişim açılarının anlatıldığı bir roman.
Tarihi etki açısından bana göre ilk dünya savaşı sayılabilecek Vesayet Savaşları’nın, kolonileştirilen Amerika’ya kadar uzanan etkileri, tarihi gerçekliğe olabildiğince sadık kalınarak işlenmiştir.
Maden Öyküleri
Kolektif
Şimdilerde, “hâlâ mı toplumcu edebiyat” diye burun kıvıran “eleştirmenler” çoğaldı. Malum, post-modern dünyada bazı eleştirmenler, “hala mı yoksulluk edebiyatı, sınıf, emek, bunların modası geçti.” diyerek ‘üstten’ konuşmaya devam ediyorlar. Sanki dünyada emek, sanki dünyada sınıflar, sanki iş cinayetleri, sanki bunlara itiraz eden muhaliflerin varlığı ve onların uğradığı zulüm ortadan kalkmış gibi.
İşte Ömer Leventoğlu’nun hazırladığı bu kitapta yer alan “Maden” konulu öyküler ve resimler, yazarların, çizerlerin karanlık zamanları betimlemesidir.
Bu eserler yarına kalacak, gelecekte karartılmaya-unutturulmaya çalışılacak iş cinayetlerini yeniden, yeniden hatırlatacaktır.