Florence Nightingale’ in doğum günü olan 12 Mayıs Hemşireler Günü olarak kutlanmakta ve her yıl farklı bir tema ile etkinlikler düzenlenmektedir.
Birliği’nin (International Counsil of Nurses - ICN) 2015 yılı teması “Hemşireler değişim için bir güç; etkin bakım, etkin maliyet” olarak belirlenmiştir. Bu tema çerçevesinde; artan sağlık hizmeti maliyeti, hemşire açığı ve işgücü yetersizliği, bu faktörlerin hemşireler ve hastalar üzerine etkisi gibi güncel sorunlara dikkat çekilmektedir.
Bu bağlamda 12-18 Mayıs Hemşireler Haftası kutlamaları ile farkındalık yaratılarak hemşirelik mesleğinin önemi vurgulanmakta ve söz konusu sorunlara çözümler üretilmesi amaçlanmaktadır.
HEMŞİRELER GÜNÜ TARİHÇESİ
İlk olarak ABD Sağlık ve Eğitim Bakanlığında yetkili olan Dorothy Sutherland, 1953 yılında dönemin başkanı Dwight D. Eisenhower ile görüşerek bir sonraki yılın Ekim ayını “Hemşireler Günü” ilan etmeyi teklif eder. Ancak o dönemde bu teklif onaylanmaz.1972 yılında ise bu önemli günün tanınması için resmi bir bildiri hazırlama girişiminde bulunulur ve Ulusal Temsilciler Meclisine sunulur. Fakat yine bu teklif onaylanmaz.
Bundan iki yıl sonra, Uluslararası Hemşireler Konseyi, modern hemşireliğin kurucusu Florence Nightingale’in doğum günü olan 12 Mayıs’ı “Uluslararası Hemşireler Günü” ilan eder. Aynı yıl dönemin ABD Başkanı Nixon imzasıyla kesin olarak karar verilir. Yani 12 Mayıs 1974 yılından bu yana resmi olarak hemşireler günü kutlanmaya başlanmış olur.
SUS HEMŞİRE’NİN HİKAYESİ
Ülkemizde bulunana binlerce hemşirenin sembolü haline gelen ‘sus işareti yapan hemşire’ yıllar sonra gerçek hikayesini anlatmıştı. Hastane duvarlarını süsleyen ünlü ‘Sus’ pozunun sahibi Dilek Tunca, yıllarca önce verdiği bir röportajda ‘sus hemşire’ fotoğrafının ortaya çıkışını şu sözlerle ifade etmişti;
Hiç unutmuyorum, 1976 senesinin yazıydı. Turizm işimle ilgili Almanya’dan döndüğüm gün annem söyledi “Seni ajanstan aradılar” diye. İstanbul Reklam Ajansı’ydı, Cağaloğlu’nda. Şimdi kapandı tabii. Hatta döndüğümün ertesi günü çekildi o fotoğraf. Şişli’de yaşıyordum. Babam Subay Emeklisi, annem ise terziydi.
O dönem turizmciydim, aynı zamanda mankenlik yapıyordum. Şimdiki kadar çok manken yoktu. Biz 10-12 kişi kadardık. Simla Kantarcıoğlu, Başak Gürsoy, Fatoş Altınkum’lar filan. Ertesi gün hemen gittim ajansa. Yurtoğlu ilaç firması, hastanelere bir ‘Sus Pankartı’ yaptırmak istiyormuş. Firma beni seçmiş. O zamanlar ‘kast ajansı’ diye bir şey de yoktu. Reklam ajansları birbirine haber verirdi. Bağlı olduğumuz bir ajans da yoktu. Hepimiz birbirimizi tanırdık. Ekspozisyonlara 1-2 kişi çıkardık. Rozet Konfeksiyon için hep beraber çektirdiğimiz fotoğraflarımız da vardır.
20 küsurlu yaşlardaydım. Gündüz çalışırken, 2 saatliğine gidiyorsun. Bir tek katalog çekimleri art arda birkaç gün sürerdi. O da günde 2 saat, dediğim gibi.
Çalıştığım turizm şirketi Harbiye’deydi, izin alıp giderdim. ‘Bayan Sus’tan önce de deterjan reklamları vardı. 4 sene oynadım. ‘Bayan Omo’ydum o zamanda. Hayat, Ses Mecmuası’nda çıkardı fotoğrafları. Reklam filmi de çekildi. Hem de ilk renkli reklam filmiydi. Çamaşırları asıyorum. ‘Benim için önemli olan beyazlık’ diyorum.
‘Bayan Sus’ için ajansta bir sürü poz çektiler, sonra arasından da bildiğimiz pozu seçtiler. Set normaldi. 2-3 kişiydik. “Bir tek hastanelere koyacağız, sus işareti yapın” dediler. Reklam ajansının müdürü, bir de kameramanlar vardı. Elbiseyi de Haseki Hastanesi’nin başhemşiresinden ödünç almışlardı.