Türkiye’de son yıllarda ortaya çıkan siyasal ve ideolojik kamplaşma tarihsel olayların anlamını değiştirmesi dolayısıyla çok kaygan bir zeminde bulunmaktadır... Şeyh Sait Ayaklanması da cumhuriyetin temel değerlerine siyasal ve ideolojik karşı duruşun hat safhada olduğu günümüzde en çok saptırılan konulardan biridir... Bu yeni bir mesele de değildir. 1946’dan beri ABD etkisiyle başlayan yeni tarih yazımı, BOP ve AB sürecindeki müdahalelerle yeniden yeniden şekillendirilmektedir. Cumhuriyet karşıtı, Osmanlıcı, sosyalist, Kürt milliyetçisi ya da liberal sol diye tanımlayabileceğimiz geniş yelpazede yer alan çevreler, “gayri resmi tarih” adı altında “resmi tarih”i güvenilmez olduğu gerekçesiyle mahkûm etmekte, çeşitli rivayetlere dayandırdıkları ya da kimi olayların belirli bir yönünü çarpıtarak ele alınan bir tarih yazımını kamuoyuna sunmaktadırlar. Bu gayretle Şeyh Sait Ayaklanması Kürtler için “tepeden inmeci” burjuva devrimine tepki olarak bir “özgürlük savaşı!” Şeyh Said ise Kemalist diktatörlüğe karşı çıkan “kahraman” ya da “din mazlumu” olarak lanse edilmekte ve ona yönelik bir sempati yaratılmaya çalışılmaktadır.
Cumhuriyet rejimi meşruiyetini halife sultana dayanan dinci, gelenekçi bir yapıdan ulusal temele yani halka dayanan çağdaş demokratik temsil sistemini getirmiştir. Laik demokratik temelde inşa edilen cumhuriyetin temel amacı toplumun çağdaş bir yapıya kavuşturulmasıdır. Dikenlerle dolu olan bu yolda yeni rejim için “milli hâkimiyet” ve “laiklik” prensibi, yegâne dayanak noktasıdır. Saltanatın ve hilafetin kaldırılması, cumhuriyetin ilanı gibi köklü dönüşümler, muhafazakâr çevrelerde tepkiyle karşılanmıştır. Bu tepki daha sonra Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurulması ama en açık biçimiyle Şeyh Said İsyanı’nda kendisini göstermiştir.
GERİCİ AYAKLANMA
Türkiye ve İngiltere arasındaki ikili görüşmelerle çözülemeyen Musul meselesinin isyanın gerisindeki temel etkenlerden biri olduğunu en başta belirtmeliyiz. İngilizlerin meseleyi çıkmaza sokup, Milletler Cemiyeti’ne havale ettirdiği bir süreçte -daha önce İngiliz desteği ile çıkan Nasturi Ayaklanması gibi- Şeyh Sait Ayaklanması elbette tesadüf değil...
Ayaklanmanın önderi Palu’lu Şeyh Said Nakşibendi tarikatının önde gelen ismidir ve feodal ayrıcalıklarını kaybetmek istemeyen diğer şeyhlerle birlikte eski konumunu özerk bir Kürdistan’da devam ettirmek amacıyla rejime karşı ayaklanmıştır. Dinci bir nitelikte olan ayaklanma bu yönüyle 1800’lerden beri devam etmekte olan Kürt ayaklanmalardan ayrışmaktadır. Ayaklanmanın diğer bir elebaşı yine bir Nakşibendi şeyhi Şemdinlili Übeydullah’ın oğlu Seyit Abdülkadir idi. İngiltere’nin “emrimizdedir”; İngiliz Yüksek Komiser Yardımcısı Amiral Web’in de “Satın alındığı takdirde güçlük çıkarmaz” dediği Seyit Abdülkadir bu planın ikinci büyük ortağıydı. Bu iki ismin dışında Barış Konferansı’nda Kürtlerin sözcülüğünü yapan Şerif Paşa da yine İslamcı şeriatçı bir Kürt ayaklanma organizatörü olarak tarih sahnesine çıktı.
HEDEF: LAİK CUMHURİYET
Şeyh Sait Ayaklanması 13 Şubat 1925’te Elazığ’ın Piran köyünde saklanan beş adi suçlu mahkûmun jandarmaya teslim edilmemesi sonucu patlak verdi. Yeşil sancak altında “Allah’ın emriyle” şeriatı geri getirmek için başlayan bu ayaklanmada isyancıların en güvendikleri nokta; bölgede yeterli jandarma bulunmaması ve yörenin coğrafi koşullarının dağlık ve ulaşılmaz olmasıydı. Böylece hükümet kuvvetleri gelene kadar aşiretlerin de desteği ile bölge kolaylıkla ele geçirilecek; Batı Anadolu ve İstanbul’da Hilafetçi ayaklanmalar çıkarılarak Ankara iki ateş arasında bırakılacak ve nihayetinde Vahdettin İstanbul’a getirilecekti. Ayaklanmanın başarıya ulaşması durumunda yalnız bağımsız bir Kürt-İslam Devleti kurulması değil laik Cumhuriyet’te tarih sahnesinden silinecekti. Sonuç olarak bir taşla iki kuş vurulmuş olacaktı...
Meşru rejime karşı başlayan ayaklanmanın ilk bildirisi Şeyh Said tarafından 14 Şubat 1925’te “Emir el Mücahidin Muhammed Said Nakşibendi” imzasıyla yayınlandı. İsyancılar dağıttıkları bildirilerde “Hilafetsiz Müslümanlık olmaz” diyordu. Cumhuriyet’in ve M. Kemal’in dine karşı geldikleri, dinsiz oldukları; kadınların çıplak olduğu, okullarda dinsizlik öğretildiği; canlarının ve mallarının helal olduğu propagandasını yaparak halkı bu düzeni yıkmaya ve işbirliğine çağırıyorlardı. Bildirilerin ileri bir teknikle basılmış olması aynı zamanda yakalanan asilerde yabancı silahlar bulunması da ayaklanmanın yabancı bir ülke tarafından desteklendiği kanısını güçlendiriyordu. Şeyh Sait’le adamları, ellerinde yeşil sancak, göğüslerinde Kur’an-ı Kerim; bankaları, evleri, dükkânları basıp soyarak ‘Hak yolunda’ ilerlerken vaizler onlara Cennet’te ödüller vaat ediyordu. Yerden ve havadan; Halifenin kendilerinden fedakârlık istediğini, halifelik olmadan Müslümanlık da olmayacağını yazan bildiriler dağıtılıyordu. Şeyh Sait “din için kıyam farz oluyor; Bir Türk öldürmek, yetmiş gavuru öldürmekten daha üstündür” diyerek isyancıları halkın üzerine salıyordu. devamı yarın...
PKK’nın siyasi ayağı HDP Cumhuriyet düşmanı Şeyh Said’i her yıl anmakta.