Gökyay Vakfı Satranç Müzesi'ne ait ilk takım, 1975 yılında Milano'da alınan set. Daha sonra ise 114 ülkeden alınan 719 satranç takımı ile ortaya dev bir satranç koleksiyonu çıkıyor. Mimar Mine Karataş öncülüğünde, Hamamönü'nde alınan bir arsa üzerine Ankara silüetine uygun bir yapı inşa ediliyor ve müzenin temeli atılmış oluyor. 2012 yılında 412 satranç takımı ile adını Guinness Rekorlar Kitabı'na yazdıran müze, şimdi 800'e yakın takımı ile rekor tazelemeye hazırlanıyor.
2018 yılında müze bünyesinde düzenlenen “Başkent Satranç Tasarım Yarışması” ile koleksiyona üretim ve dağıtım hakkı müzeye ait olan iki takım eklenmiş oluyor. Bu takımlar, Ankara dendiğinde aklımıza gelen bütün simgeleri birer figür olarak barındıran satranç takımları. Bu setler, sipariş üzerine ve el emeği olarak üretiliyor, üretimlerine hiçbir şekilde fabrikasyon dahil edilmiyor.
Müzede yer alan bütün satranç takımları tek; benzer temalarda koleksiyonlar dünyada bulunuyor ancak müzede sergilenen takımlar satın alınırken yapan ustadan tasarımın patenti de alınıyor. Bütün satranç takımlarında, Akın Gökyay, Gökyay Vakfı Satranç Müzesi ve Guinness Rekorlar Kitabı etiketlerinden biri yer alıyor.
TEK MÜZEDE DÖRT AYRI DÜNYA
Gökyay Vakfı Satranç Müzesi, dört bölümden oluşuyor; çocuk, tasarım, savaş-barış ve medeniyetler. Çocuk bölümünde daha çok çizgi karakterlerin, Universal Studios tarafından yayınlanan oyunların ve filmlerin ön planda olduğu bir satranç koleksiyonu ortaya çıkıyor. Bu kategoride çocuk dünyasının hakimiyeti söz konusu.
Tasarım bölümünde “Hayalimizdeki satranç takımı nasıl?” sorusuna cevap verebileceğimiz takımlar yer alıyor. Savaş ve Barış kategorisinde genelde iki rakibi değil, tarihteki önemli olayları tasvir eden takımlar bulunuyor. Bu kategorideki takımlar dünya tarihine nam salmış büyük olayları konu ediniyor ve daha sinematografik bir anlatım ortaya çıkıyor.
Medeniyetler kategorisinde ise getirildikleri bölgelerin milli kültürlerini ve değerlerini yansıtan takımlar sunuluyor. Bu takımlar incelendiğinde getirildikleri ülkelerin tarihlerine dair ipuçlarına rastlamak da mümkün oluyor. Daha heykelimsi yapıda olan bu takımlar, alındıkları bölgenin resim ve heykel kültürünü ön plana çıkaran çalışmalar.
47 yıllık satranç koleksiyonu ile Türkiye'de bir ilke imza atan ve ülkemizi Guinness Rekorlar Kitabı'nda temsil eden Akın Gökyay ile görüştük, bu güzel müzeye giden adımları bir de ondan dinledik.
DÖNÜM NOKTASI: TOPLUMLA PAYLAŞMA FİKRİ
- Türkiye'nin tescilli ilk ve tek satranç müzesine ev sahipliği yapıyorsunuz. Bir satranç müzesi kurma fikri aklınıza nasıl geldi, nasıl başladınız?
Yola çıkarken satranç müzesi kurmak gibi bir fikrim yoktu. Rusya'da yönetim kurulu başkanlığını yaptığım bir aile şirketimiz var. O şirket ofis mobilyaları üretiyor ve tasarım odaklı bir şirket. Ben aslında hukukçuyum ama bu tasarım işine de kenardan köşeden bulaştım. Milano seyahatimde çok güzel bir satranç takımı gördüm, evimin bir köşesinde aksesuar olsun diye almayı düşündüm.
Dünyayı dolaştıkça değişik satranç takımları dikkatimi çekmeye başladı, beğendiklerimi almaya başladım. Sayı arttı, 20-25'i geçince evde koyacak yer kalmadı, fabrikamızda uygun bir alana taşıdık. Zaman içinde eşim Birten Gökyay, “Bunları tek başına muhafaza etmek doğru değil, toplumla paylaşmak lazım. Bir müze kuralım.” dedi.
Müze kurmak zor bir iş aslında, başta bu kadar zor görünmüyor ama işin içine girdikçe zorlukları anlaşılıyor. Dönemin Altındağ Belediye Başkanı, “Altındağ, Ankara'nın kalbi. Çoğu müze burada, seninkini de buraya kuralım.” dedi ve böylece başladık.
‘BİZİM MÜZE DE AZ ACAYİP DEĞİL’
- 2012 yılında müzenizde bulunan 412 satranç takımı ile Guinness Rekorlar Kitabı'na girmeye hak kazandınız. Ödül sürecinden bahseder misiniz?
Guinness Rekorlar Kitabı'nın basılı bir halini gördüm, oradaki rekorlara baktım, acayip şeylerin rekorları vardı. “Bizim müze de az acayip değil, kimsenin aklına gelmez satranç müzesi kurmak.” dedim. Tüm dünyada sadece 13 tane satranç müzesi var. Bunun üzerine başvurumuzu yaptık ve Rekorlar Kitabı'na girdik. Bu öncelikle Akın Gökyay olarak hoşuma gitti.
Sonra Ankara'lı bir Türk vatandaşı olarak bu rekorun kitapta yer alması hoşuma gitti, çünkü “Ankara'da yaşayan Akın Gökyay” olarak geçiyor orada. Son olarak da bir Türk vatandaşı olarak, Türkiye'nin böyle bir rekorla kitapta yer alması hoşuma gitti.
‘BİR ÜLKEYE HAS ÖZELLİKLERİ OLMALI’
- Günümüzde müzenizde farklı ülkelerden temin edilen ve farklı konseptlere sahip 700'den fazla satranç takımı sergileniyor. Koleksiyonunuza eklediğiniz eserlerde belirleyici kriterleriniz nelerdir?
Burada bize hediye edilen çok sayıda satranç takımı yer alıyor, enteresan bir koleksiyon. Yaşım icabı artık çok fazla seyahat edemiyorum. Artık alacak farklı satranç takımları bulmak da çok zor olmaya başladı. Bu nedenle koleksiyon artık daha hafif bir tempoda ilerliyor.
Belirleyici kriterimiz; aldığımız ülkenin tarihini, medeniyetini, kültür seviyesini, giyim tarzını gösteren, o ülkeye has bir şeyleri sergileyen takımlar olmaları. Özellikle İtalya, Hindistan ve Güney Amerika'da enteresan satranç takımları var. Bir de yeni bir akım var; dünyanın büyük şehirleri, o şehirde bulunan anıtsal yapılarla satranç takımları yapıyorlar. Washington, Dallas, Chicago, New York, Londra, Milano, Moskova... “Neden bizim Ankara'nın da olmasın?” dedik ve Ankara'yı yansıtan bir satranç takımı tasarladık. Ankara'ya gelen biri bir anı almak istediğinde veya biri Ankara ile ilgili bir hediye almak istediğinde bu satranç takımını alsın diye düşündük.
‘NASIL Kİ BİR ANNE-BABA EVLATLARI ARASINDA AYRIM YAPMAZ...’
- Koleksiyonunuzda en sevdiğiniz parça hangisi? Özel hikayesi olan bir parça var mı? Bu parçanın hikâyesini anlatabilir misiniz?
Nasıl ki bir anne-baba çocuklarının arasında ayrım yapmaz, hepsini aynı severse koleksiyonum da benim için öyle.
Unutamadığım hikayesi olan bir takımım var elbette. Gemiyle Meksika'ya gitmiştim. Geminin yanaştığı rıhtım şehre oldukça uzaktı. Orada dolaşırken bir dükkanda çok güzel bir satranç takımı gördüm, hemen aldım. Epeyce ağır bir takımdı, gemiye kadar onu oflaya poflaya getirdim. Kamarama çıkınca açtım takımı, içinde “Made in Italy” yazıyordu. Meğerse Meksika değil, İtalyan satranç takımıymış.
Kurs, atölye, satranç kulübü...
- Müzenizin kuruluş amaçları arasında satranç sporunu desteklemek ve yayılmasını sağlamak yer alıyor. Bu doğrultuda ne gibi çalışmalarınız bulunuyor?
Burada müzenin haricinde bir takım sosyal etkinlikler de oluyor. Her ayın son cumartesi günü, klasik müzik konserleri düzenliyoruz. Söyleşilerimiz ve çeşitli atölye çalışmalarımız oluyor. Bu atölye çalışmaları daha çok çocuklara yönelik oluyor. Bir de hem yetişkinlere hem de çocuklara ve gençlere yönelik satranç kurslarımız var. Başlangıç, orta ve ileri düzey kurslarımızla turnuvalar da düzenliyoruz.
Türkiye Birinci Ligi'nde oynayan bir spor kulübümüz var. Kulübümüzde milli oyuncular da var, kurslarımızda yetişen başarılı çocukları da bu kulübümüzün kadrosuna dahil ediyoruz.
‘Satranç sizi hedefe ulaştıracak stratejiyi öğretir’
- Günümüzde satranca olan ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Satrançseverlere iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?
Satranç bir oyun değil, oyunun ötesinde bir şey; insanın kişiliğini bulmasında, doğru yolu bulmasında çok önemli bir araç. Analitik düşünce yönüyle kendinize strateji tespit edebiliyorsunuz, her işte bir strateji olması çok önemli. Size doğru hedefi ve bu doğru hedefe en doğru şekilde nasıl ulaşacağınızı gösterecek bir strateji yaratmanızı sağlar satranç.
‘SAVAŞ DEĞİL, DOSTLUK OYUNU’
Aslında satranç bir savaş değil, dostluk oyunudur. Dünyanın hiçbir yerinde, iki tarafın oyuncuları birbirinin elini sıkmazlar. Satranç vasıtasıyla başka ülkelerin kültürlerin ve yaşam tarzları hakkında daha fazla fikir sahibi olmanız mümkün.
Satranç genç yaşta çok çabuk öğreniliyor. Eskiden doktorlar, avukatlar, mühendisler, avukatlar kendi aralarında oynarlardı. Ancak şimdi çocuklar çok küçük yaşta satranç oynamaya başladılar, iyi de oldu. Anne-babalar da bunun önemini fark etmeye başladılar.