Bu yüzden sürekli saldırılara uğramış, kuşatılmış, nice badireler atlatmış. Yararlandığımız pek çok kaynaktaki yanlış ve çelişkili bilgileri eleyerek ve ancak başka kaynaklardaki örtüştürebildiğimiz bilgilerle, bu derlemeyi hazırlamakta epey zorlandığımızı da belirtmeden geçmeyelim. İşte o kuşatmalar;
Pers Hükümdarı I. Darius (MÖ. 512)
MÖ. 552-485 arasında hüküm süren Darius, Asya ve Afrika’da sınırlarının en uç noktasına ulaşan imparatorluğu batıya yaptığı fetihlerle genişletti. İstanbul’un bilinen ilk kuşatması Darius tarafından yapıldı. Ancak bu kuşatmanın amacı İstanbul’u almak değil, Atina’nın üzerine yürümekti. MÖ. 512’de boğazın en dar yerine gemileri yan yana dizerek yapılan köprüyle Darius’un, karşıya geçtiği biliniyor.
Spartalı Pausanias (MÖ. 478)
Pers işgalinin sonunu getiren MÖ. 479’daki Platae Savaşı’nın ardından, İstanbul, Spartalı komutan Pausanias tarafından Perslerden geri alındı. Pausanias, Pers kraliyet ailesi mensubu bazı savaş esirlerinin kaçmalarına yardım etti. I. Serhas’a gönderdiği mektupta Yunanistan’ın işgaline yardım etmeyi ve kızıyla evlenmeyi önerdi. Bu gelişme, Sparta müttefiki kent devletlerinin Atina tarafına geçmesine ve Perslere karşı Attika-Delos Birliği’nin kurulmasına neden oldu. İstanbul, MÖ. 478-412 arasında üyesi olduğu bu birliğin vergi listelerine göre döneminin en zengin kentlerden biriydi.
Atinalı Alkibiades (MÖ. 408)
Attika-Delos Birliği’nin uyguladığı ağır vergiler yüzünden İstanbul MÖ 412’de Atinalılara karşı ayaklanarak Sparta saflarına katıldı. Atinalı Alkibiades, şiddetli geçen çarpışmalarda iki tarafın da üstünlük sağlayamadığını görünce, savaşı kazanması halinde yaşam ve mülkiyete zarar verilmeyeceğini duyurunca, savaşın sonucu değişti. Alkibiades, verdiği sözü tuttu ve sadece savaşın masraflarını karşılamak için yüklü bir tazminat aldı. Kent, Attika-Delos Birliği’ne yeniden bağlanmış oldu.
Makedonya Kralı II. Philippos (MÖ. 340)
Makedonya kralı Philippos, Sarayburnu’ndaki akropolün eteğindeki site surlarına kadar gelmiş. Biz Philippos’u, Büyük İskender’in babası olarak tanıyoruz. Yunan şehir devletleri yardıma gelene kadar halk şiddetle direnmiş. Philippos neticede hiçbir başarı sağlayamadan ülkesine geri dönmüş.
Galatlar (MÖ.278-277)
Galatların asıl yurtları Ren Nehri boylarıydı. Lisimahos’un kurduğu devletin MÖ. 281 yılında yıkılmasının ardından Tuna’yı takip ederek Trakya’ya inmeye başlayan Galatlar, MÖ. 278’de Byzantion önlerine gelmiş ve kenti kuşatma altına almış, kuşatma aletlerinin yetersizliği nedeniyle kenti ele geçiremeseler de kuşatmaya devam etmiş ve çevresini yağmalamaya başlamışlar. MÖ. 277’de Bitinya Kralı I. Nikomedes’in Galatlarla onları deniz yolu üzerinden Asya topraklarına geçirmek üzere anlaşması ve bu anlaşmaya Byzantion’un da onay vererek iştirak etmesi sonucu kuşatma kaldırıldı. Galatlar, yaklaşık on yıl Anadolu’da yersiz yurtsuz dolandıktan ve kentlere yağma seferleri düzenledikten sonra MÖ. 268 yılında Seleukoslar’ın Kralı I. Antiokhos ile yaptıkları savaşta yenildiler. Bu savaştan sonra merkezi Ankara ve Yozgat dolayları olmak üzere Yukarı Kızılırmak havzasında bir devlet kurdular. Onların yerleştikleri bu bölge daha sonraları “Galatia” olarak anıldı.
Seleukos İmparatoru II. Antiokhos (MÖ. 251)
İskender’in ölümünden sonra doğu sınırı İndus Nehri’ne uzanan Makedonya İmparatorluğu’nun parçalanmasıyla İskender’in generallerinden I. Seleukos tarafından kurulan Seleukos İmparatorluğu’nu yöneten II. Antiokhos, Byzantion’un Kallatis’e saldırılarını gerekçe göstererek şehri kuşattı. Ona karşı birleşen Herakleia Pontiki, kırk gemi ile Bizantion’a destek verdi; Ptolemaios Krallığı da para, iaşe ve silah yardımında bulundu; neticede kuşatma başarısız oldu.
Pontus Kralı VI. Mithridates (MÖ. 73-72)
Roma Cumhuriyeti’nin en başarılı ve zeki düşmanlarından sayılan VI. Mithridates, çeşitli zehirler geliştirmiş olmasından ötürü tarihte bilinen ilk zehir bilimcidir. Ayrıca geliştirdiği zehirleri düşmanlarının üzerinde kullandığından yine tarihe ilk biyolojik silah kullanan kişi olarak geçmiş. Bitinya’nın Roma egemenliğine girmesini kabul etmeyen VI. Mithridates, donanmasıyla Batı Marmara’ya açılarak Kalkedon ve Byzantion’u kuşattı ancak şehirleri alamadı. Bazı kaynaklar Cicero ve Tacitus’un şehrin “düşmanı püskürttüğünü” aktarmasından yola çıkarak Byzantion’un kuşatıldığını savunurken bazıları ise diğer antik kaynaklara atıfla, şehrin kuşatılmasının düşünüldüğünü ancak denizdeki fırtına dolayısıyla bunun gerçekleşemediğini savunur. Bu nedenle kuşatmanın varlığı tartışmalıdır.
Roma İmparatoru Septimius Severus (MS. 194-191)
Kuşatma tam üç yıl sürmüş. Bizanslılar açlıktan kırılacak hale gelmişler. Öyle ki; fareleri ve hatta insan cesetlerini yemeye başlamışlar. Kadınların saçları kesilmiş, savaşçıların yaylarına gerilmiş. En sonunda dayanamayıp şehrin kapılarını açmışlar… İşgalciler kenti talan edip, halkı da acımasızca kılıçtan geçirmiş.
Roma İmparatoru Sezar Maksiminus Daia (MS. 313)
Maximinus Daia, Roma İmparatorluğu’nun doğusunu Çanakkale ve İstanbul boğazları sınır olacak şekilde Licinius ve kendi arasında paylaştırdı. Buna karşın, Licinius’un I. Konstantin’le işbirliği yaptığını görünce Maximinus, 313’de Licinius’un üzerine yürüdü. 11 gün süren İstanbul kuşatmasıyla başlayan kovalamaca sonunda Licinius, Maximinus’u Tzirallum (Çorlu) Savaşı’nda kesin bir yenilgiye uğrattı. Batıda I. Konstantin imparator olduğu halde, kendini doğunun hakimi ilan etti.
Roma İmparatoru Konstantin (MS. 315)
İstanbul’a kendi adını veren adam… I. Konstantin’in orduları karşısında peşpeşe yenilgiler alan Licinius, 315’te İstanbul kentinin surları arkasına çekidi. Donanmasıyla kuşatmayı yarmaya çalışsa da başarılı olmadı ve Konstantin’e esir düştü. İmparatorluğun köhneleşmiş kurumları ve alışkanlıklarıyla Roma’dan yönetilmeyeceğine karar veren Konstantin, Byzantion’u 330’da imparatorluğun yeni başkenti yaptı ve tarihin gördüğü en büyük kentsel dönüşüm planını başlattı. 337’ye kadar şantiye alanına dönen kente; çok sayıda dini bina, yeni yol ve su kemeri inşa edildi.
Hun akınları ve Kavimler Göçü (MS. 350-500)
4. ve 5. yy’da Asya’dan Avrupa’ya yönelen Hun akınları ve Kavimler Göçü süreçlerinde İstanbul’a yönelik saldırıları doğrulayan bilgiler yeterince açık olmasa da Batı Roma İmparatoru II. Theodosios’un Hun istilasına karşı kentin kara surlarını yaptırdığı, Hun hakanı Atilla’nın saldırı tehdidini de vergi ödeyerek önlediği biliniyor.
Avarlar (MS. 602-616)
İstanbul’daki bir taht değişikliğini fırsat bilen Avarlar, 602’de Çorlu’ya kadar ilerlemişlerken İmparator Phokas’ın vergi önerisini kabul ederek geri dönmüşler. Ama 616’da bir kez daha ve bu sefer surların önüne kadar gelmişler.
Avarlar ve Sasaniler (MS. 626)
Avar-Sasani ortak çalışması ve bir Türk devletinin gerçekleştirdiği ilk İstanbul kuşatması. Roma İmparatoru Herakleios döneminde meydana gelen kuşatmanın gelişimiyle ilgili iki farklı hikaye var. İlki, Sasani ordusunun önden gelerek Kadıköy ve Üsküdar civarına yerleştiği ve karşı kıyıya geçmelerine yardımcı olmak için Avarların desteğe geldiği, ikincisi; Avarların önden gelerek İstanbul’u kuşattıkları ve Sasani ordusunun onlara destek verdiği yönünde. Bazı kaynaklara göre; 80 bin, bazısına göre 30 bin kişilik bir orduyla 626’da iki hafta sürecek o zamana kadarki kuşatmaların en büyüğü. Karadan ve denizden saldırıya geçen orduya karşı, surlar üzerinde hareket eden kaldıraçlara bağlı asker taşıyıcılar kullanılmış, bunlardan ateşler boşaltılmış. Ermeni paralı askerlerden destek alan Doğu Roma, birleşik orduyu yenmeyi başararak kuşatmadan kurtulmuş.
Halife Osman’ın Suriye Valisi Muaviye (MS. 655)
Araplarla Doğu Roma donanmalarının ilk savaşı Likya (Fenike) açıklarında yapılmış. O zamanlar Suriye valisi olan Muaviye’nin gönderdiği donanma, Bizans donanmasına ağır kayıplar verdirmiş. Donanmayı bizzat komuta eden İmparator II. Konstans’in bu mağlubiyeti, İstanbul deniz yolunun Müslümanlara açılmasını sağlamış.
Emevi Halifesi Muaviye’nin Oğlu Yezid (MS. 668)
II. Kostantans’tan sonra oğlu IV. Kostantinos döneminde, Emevilerin ilk halifesi Muaviye’nin oğlu Yezid kumandasındaki İslam ordusunun deniz ve kara güçleri Üsküdar’da ordugah kurup, kışı zor şartlarda geçirdikten sonra 669 baharında kuşattıkları şehri alamadan geri dönmüşler.
Arapların Beş Yıl Kuşatması (MS. 673-678)
Yine Muaviye döneminde bir deniz seferi daha yapıldı. Beş yıl boyunca, yaz mevsiminde sürekli İstanbul’a taarruz eden Emeviler, kışı Kapudağ sahillerinde geçiriyordu. Kuşatmada, Bizanslılar, “rum ateşi” dedikleri Grejuva kullandıkları için Araplar ağır kayıplar vererek çekildiler. Kuşatmaya, Muaviye ile IV. Konstantinos arasında yapılan anlaşmayla son verildi. Buna göre, Muaviye yıllık vergi vererek yenilgiyi kabul etti. Eyüp Sultan olarak bilinen Ebu Eyyub El Ensari de bu kuşatmadaydı. Ensari’nin dizanteriden veya şehit düşerek öldüğü, İstanbul surları yakınına gömüldüğü, mezarının 1453’te Akşemsettin tarafından manevi keşif sonucu bulunduğu rivayetler arasında.
Emevi Halifesi Süleyman Bin Abdülmelik (MS. 716-718)
Abdülmelikoğlu Mesleme ve Mervan oğlu Ömer bin Abdülaziz, şehri karadan ve denizden kuşattılar. Ancak, yeterli ikmalin yapılamaması, kötü hava şartları ve Bizans entrikalarından ötürü fetih gerçekleşemedi. Tahta yeni geçen Emevi halifesi Ömer bin Abdülaziz’in emriyle kuşatmaya son verildi. Bizans İmparator’u III. Leon, Mesleme’nin bu süreçte İstanbul’u gezmesine izin verdi ve onun ricası üzerine şehre bir de cami yaptırdı. Kente özel izinle giren Battal Gazi’nin kahramanlıkları, Ayasofya’daki kutsal haçı çalması, İmparator’un kızına aşık olması, kızının kaçırılmasından korkan imparatorun Kız Kulesi’ni yaptırması gibi bir sürü efsane bu kuşatmanın eseri.
Abbasi Halifesi Mehdi (MS. 781-782)
Bu seferki İslam ordusunun komutanı, halifenin oğlu ve ardılı meşhur Harun Reşid’dir. İzmit dolaylarında Bizans ordusunu yendikten sonra Üsküdar’a ilerlemiş, İmparator VI. Konstantinos’a naiplik eden İmparatoriçe Eirene’nin önerdiği barış koşullarını kabul ederek kenti kuşatmaya almaksızın ülkesine geri dönmüş.
Bulgar Kralı Krum (MS. 813-814)
I. Nikephoros’u savaş meydanında öldüren Bulgar Kralı Krum, 813’te İstanbul’un kara surları karşısında istihkamlar kurdu ve o yıl taç giyen V. Leon’dan yıllık vergi istedi. Barış koşullarının görüşülmesi sırasında Leon’un suikastından kıl payı kurtulan Krum, sur dışındaki yerleşimleri yakıp yıkıp talan etti. Slavlar ve Avarlardan destek alarak ordusunu güçlendirdi. 814’ün Nisan ayında surların karşısında ordugahını kuran Krum Han, 13 Nisan günü ağzından kan gelerek çadırında aniden ölünce, kuşatma yarım kaldı ve Bulgar ordusu geri çekildi. Bizans halkı o gün bunun bir mucize olduğuna inanmış.
Slav Thomas (MS. 822)
Pontus’lu bir Bizans komutanı olan Slav asıllı Thomas, tahta çıkan Amoriumlu II. Mihail’e karşı 821-23 arasında geniş ölçekli bir isyan başlattı. “Thema” denen yerel idare birimlerinin desteğini alan Thomas; başlarda Mihail’i yenilgiye uğrattı ve İstanbul’u kuşattı. Vakanüvisler, ordusunun 80 bin kişiye ulaştığını buna karşılık Mihail’in kuvvetlerinin 35 bin dolaylarında kaldığını yazmışlar. Şehir karadan ve denizden tüm saldırılara karşı koyarken, Mihail de Bulgar hükümdarı Omurtag’dan yardım istemiş. Omurtag geri püskürtülse de Thomas’ın ordusuna ağır zararlar vermiş. Mihail’in saldırısı sonrasında da ordu dağılmış. Destekçileri af karşılığı Thomas’ı teslim etseler de, isyancının sonu idam olmuş.
Ruslar (MS. 860)
Bizans ve Batı Avrupa kaynaklarında Ruslar tarafından yapılan büyük bir askeri sefer olarak geçse de, kaynaklardaki bakış açısı farklılığı nedeniyle seferin sonuçları belli değil. Bizans kaynaklarına göre; imparatorluk Araplarla savaşırken ve Rus tehdidiyle ilgilenmesi olanaksızken hazırlıksız yakalanmış. Ruslar şehrin kenar mahallelerini talan etseler de neticede kent fethedilememiş. Daha sonra Ortodoks Kilisesi’nin işine gelen bu olaylar, araya giren ilahi bir güç sayesinde şehrin kuşatmadan kurtulduğuna yorulmuş.
Hazar Hakanı I. İgor (MS. 941)
Bizanslılar’dan intikam almak isteyen Hazarlar, Ruslar ve müttefikleri Peçenekler, Anadolu’nun kuzey sahillerinde karaya çıkmışlar. Bizans deniz filosunun Akdeniz’de Araplar’la mücadele ettiği ve şehrin korunmasız olduğu haberini almışlardı. İstanbul’un tek savunması emekliye ayrılmış 15 gemi ve Grejuva’ydı. İgor, bu gemilerdeki ateş toplarının farkında değildi ve filosuyla gemilerin etrafını çevirtti. Gemilerin üzerine fırlatılan Grejuva, donanmanın sonunu getirmiş. Rus deniz filosunu püskürten Bizanslılar, İstanbul’un yağmalanmasına engel olamamış ve pek çok vahşet rapor edilmiş. Yunan kaynakları, Rusların tüm filolarını kaybettiğini ve çok az bir kısmının Kırım’a dönebildiğini yazmış.
Bizans Komutanı Leon Tornikios (MS. 1047)
İmparator IX. Konstantin Monomakos tarafından kayrılmasına rağmen, kurnaz ve hırslı olan aristokrat Leon, yönetime muhalefet eden imparatorun kız kardeşi Euprepia’ya da tutkun. Leon’un doğuda imtiyazları mevcutken, önce destekçileri isyan çıkardı. Leon, başkentten Adrianopolis’e kaçtı ve yönetimden memnun olmayan generalleri bir araya getirerek bir isyan başlattı. Kendini imparator ilan etti ve kuvvetleriyle İstanbul surları karşısında kamp kurdu. Kuşatma dört gün sürdü. Leon’un surlara gerçekleştirdiği iki saldırı, askeri deneyimi olmayan Konstantin’in gösterdiği cesaret ve çaba sayesinde bertaraf edildi.
Peçenekler ve Selçuklu Amirali Çaka Bey (MS. 1090-1091)
Doğu Roma’nın en karışık döneminde başa geçen Aleksios Komnenos zamanında Peçenekler Tuna’yı geçerek Balkan şehirlerine akın etmişler, Selçuklu orduları Marmara ve Ege denizi kıyılarına kadar ilerlemişlerdi. Peçenekler 1090’da İstanbul surlarının önüne kadar geldiler. Onlarla anlaşan Selçuklu amirali ve İzmir emiri Çaka Bey de şehri denizden kuşattı. 1091’de de devam eden kuşatmada kent halkı kıtlıktan ve soğuktan kırıldı. İmparatorun yardıma çağırdığı Kumanların gelmesi üzerine yapılan meydan savaşında Peçenekler yenildi.
Haçlı Seferleri (MS. 1096-1101-1144-1187)
Haçlı Seferleri’nin başlangıcını oluşturan onbinler, İstanbul’a akın etti. İmparator, surların dışında kamp kuran bu soyguncu kalabalığı boğazın karşısına geçirterek şehri olası bir felaketten kurtardı. 1096’dan 1101’e kadar kralların, kontların, şövalyelerin komutasındaki Haçlı tümenleri yığınlar halinde Anadolu’ya savruldu. Haçlılar Galata’yı yakıp yağmaladılar. Benzer olaylar, 1144-48’deki İkinci Haçlı Seferi’nde de yaşandı. 1187’deki Üçüncü Haçlı Seferi’nde Almanya İmparatoru’nun İstanbul’u zapt etmek istediğini öğrenen İmparator İsaakios II. Angelos, ordunun Çanakkale Boğazı’ndan geçmesini sağlayarak bunu önledi.
Dördüncü Haçlı Seferi (MS. 1204)
Kuşatma başarılı ve caaaanım İstanbul’un hali gerçekten harap! İlk üç haçlı seferinde umduklarını bulamayan Latinler, şehri ele geçirdikten sonraki üç gün içinde pek çok antik, ortaçağ Roma ve Yunan eserini ya çaldılar ya da tahrip ettiler. Bunların içinde en acıklısı ise Muhteşem Konstantinopolis Kütüphanesi’nin talanı ve tahrip edilmesi. Kiliseden aforoz edilme tehditlerine dahi aldırmayan Haçlıların sistematik olarak ve merhametsizce yaptıkları bu zulüm yüzünden katoliklere duyulan nefret o kadar artmış ki; “Kardinal külahı görmektense, Türk sarığı görmeyi tercih ederiz” cümlesi halkın diline pelesenk oldu, kent Türkler tarafından fethedilene kadar da sürdü. Şehirdeki yağmanın toplam tutarının yaklaşık 900 bin gümüş mark olduğu söylenir. Bu tarihten sonra Konstantinopolis’te bir Latin İmparatorluğu kuruldu. Bizans imparatorluk ailesi Anadolu’ya göç ederek İznik ve Trabzon Rum İmparatorlukları’nı kurdular.
General Aleksios Strategopoulos (MS. 1261)
57 yıl sonra Aleksios Strategopoulos komutası altındaki küçük bir İznik ordusu savunması zayıf şehre Anadolu Selçuklularının da yardımıyla girdi. Latin imparator hiçbir direnç göstermeden kaçmıştı. Bu nedenle bir kuşatma da olmadı. Bizans İmparatoru VIII. Mikhail Palaiologos törenle İstanbul’a geldi ve Bizans İmparatorluğu yeniden hayat buldu. VIII. Mikhail, 1453’te İstanbul’un Fethi’ne kadar, yönetimde kalan Palaiologos hanedanın kurucusu.
Osmanlı Sultanı Orhan Bey (MS. 1341)
Osmanlı kuvvetlerinin İstanbul’a yönelik ilk saldırısı. Saldırının Aydınoğullarının yardımıyla önlendiğini yazan kaynaklara karşılık, bu ilk temasın Orhan Bey’in Kantakuzenos’un kızı Theodora’yla evleneceği için taht ortaklığına dair İstanbul açıklarında yaptığı bir deniz manevrası olduğunu gösteren kaynaklar da mevcut.
Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayezid (MS. 1391-1402)
Yıldırım Bayezid bu tarihler arasında tam dört kere kuşatmış İstanbul’u… II. Manuel, şehirde bir Türk mahallesi kurulması, bir cami yapılması ve yıllık verginin artırılması isteklerini kabul etmeyince Yıldırım, şehri karadan kuşatıp, düzenli bir kara ablukasına aldı. Hiçbir savunma yapmayan imparator, abluka ve kuşatmaları aşılmaz surlar sayesinde göğüsleyebilmiş. 1391’de Bizans’a gözdağı vermek için yapılan ve yedi ay süren ilk kuşatma sonunda Bizanslılar’dan bazı imtiyazlar alınmış. 1395’te Yıldırım, sürekli ablukada tuttuğu İstanbul’u ikinci kez kuşatmış. Kış mevsiminin yaklaşmasıyla kuşatmaya son vermiş. 1396’da üçüncü kez kuşatmış ancak yine sonuç alamamıştı. 1400’de imparatorun, Avrupa ülkelerini yeni bir haçlı seferi için örgütlemeye çalışması nedeniyle, Yıldırım İstanbul’u dördüncü kez kuşattı ama Timur’un Anadolu’ya girmesi üzerine kuşatmayı kaldırdı.
Osmanlı Şehzadesi Musa Çelebi (MS. 1411-1413)
Yıldırım’ın Timur’a yenilmesinden sonra Osmanlı’nın içine girdiği Fetret Devri şehzadelerinden Musa Çelebi, abisi Süleyman’ı alt edip Edirne tahtına oturunca, abisini destekleyen Bizans İmparatoru Manuel’e savaş açarak İstanbul’u abluka altına almış. Kardeşi Mehmet Çelebi tahta geçince ablukaya son vermiş.
Osmanlı Sultanı II. Murat (MS. 1422)
Dört ay süren çok şiddetli taarruzların yapıldığı kuşatmada, zamanın her türlü savaş taktiği ve teknik imkanları kullanılmış. 10 bin akıncıyla başlayan kuşatmaya Murat, büyük bir orduyla katıldı. Marmara’dan Haliç’e, bütün kara surlarının kuşatıldığı seferde Murat, Topkapı ile Edirnekapı üzerinde taarruzlarını sıklaştırdı. Sur yüksekliğinde tekerlekli kulelerle surlara yaklaşıldı. İstanbul’un düşmesi an meselesi haline geldi. Fakat Murat’ın kardeşi şehzade Mustafa’nın yine Bizans’tan aldığı destekle Anadolu’da ayaklanması sonucu iki tarafla birden uğraşmayacağını anlayan Murat, kuşatmayı kaldırdı.
Fatih Sultan Mehmet (MS. 1453)
Son saldırı hazırlıklarının yapılması için Zağanos Paşa’yı görevlendiren II. Mehmet, Bizans’a yardım gelmesini önlemek için de Marmara Denizi ile Çanakkale Boğazı’nı ablukaya aldı. Hiçbir yerden destek alamayan Bizans’ın başkenti, 53 günün sonunda düştü. O zamana kadar Konstantinopolis adıyla bilinen kent, Osmanlı Devleti’nin başkentiydi artık. Bu fetihten sonra Osmanlı Devleti İmparatorluk olacak, henüz 21 yaşında olan Mehmet, “fatih” unvanını alacak, neredeyse 11 asır hüküm süren Doğu Roma İmparatorluğu ortadan kalkacak, kapkaranlık bir devir kapanacak, Rönesans başlayacak ve Fransız İhtilali’ne kadar sürecek Yeni Çağ açılacaktır. Fatih, Galata’dan kaçmış olan Rumların ve Cenevizlilerin dönmesini sağladı. Rum Patrikliği’nin yeniden açılmasına izin verdi ayrıca bir Yahudi hahambaşlığı ile bir Ermeni patrikhanesi kurdurdu. İstanbul’u, farklı dinlerden insanların bir arada yaşadığı, bir ticaret ve kültür merkezi haline getirdi.