Uğur'un yazısının ilgili kısmı şu şekilde:
Almanya’dan aldığımız tankların Suriye’nin kuzeyinde PKK’lılara karşı yürüttüğümüz harekât esnasında uzaktan kumanda ile nasıl durdurulduğunu, tankların beyninin Almanya’daki MERKEZ’de olduğunu öğrendiğimizde acı gerçeği idrak etmiştik.
Elektrik Üretim AŞ(EÜAŞ)’ne bağlı 43 adet Hidro Elektrik Santrali (HES) var. Bu barajlarımızın güvenliği de ne yazık ki aralarında Alman firmalarının da olduğu dış kaynaklı otomasyon sistemlerine bağlı. Sizi korkutmak istemiyorum ama gerçek bu. Düşünün, tıpkı tanklarda olduğu gibi barajlarımızın otomasyon sisteminin kumandası bir Alman firmasının elinde. İstese barajlarımızın suyunu tamamen boşaltır misal. Elektrik de olmaz su da.
Yüksek maliyetler bir yana kumandası bir yabancı ülkede olan sistemin “uzaktan izleme, kontrol, uzaktan bakım, teşhis” gibi işlevlerinin giderek risk hâline gelmesi üzerine, EÜAŞ yerli otomasyon sistemi geliştirmeye yönelmiş ve EOS adı verilen otomasyon sistemi ortaya çıkmış. Dünya çapında kabul gören YERLİ OTOMASYON SİSTEMİ önce pilot santral olarak seçilen Antalya Kepez II Hidro Elektrik Santrali’nde başarıyla kuruldu ve devreye alındı. Şu anda tıkır tıkır işliyor. Kepez dışında 5 HES’de devreye sokuldu. Kurulan sistem EOS proje grubu tarafından sürekli izleniyor, yeni teknolojik gelişmeler varsa üzerine ilave çalışmalar yapılıyor. İşin güzel yanı bu sistemin otomasyon ihtiyacı olan tüm ağır sanayi tesislerinde, endüstriyel kuruluşlarda kullanılabiliyor olması.
EÜAŞ Genel Müdürü İzzet Alagöz’ü sistemi kuran Türk mühendislerini bu çabaları nedeniyle kutlamak gerekir. Üstelik maliyetler açısından bakıldığında kendi kontrol sistemimiz dışarıdan alınacak yabancı bir sistemin onda bir oranında bir maliyetle kurulabilmekte. Sistemlerin on yılda bir değiştirildiği dikkate alındığında elde edilen tasarrufun miktarı tahmin edilebilir.
Tabii GÜVENLİK açısından taşıdığı riskleri dikkate aldığımızda bu elde edilen tasarrufun lafı bile olmaz ama yine de söylemiş olalım. Artık ülkemiz bu sayede otomasyon sistemleri teknolojisine sahip 5. ülke...
Dünyadaki bor rezervinin yüzde 73’ü bizde; 3,3 milyar ton. Eti Maden tarafından üretilen bor cevherinin 2021 yılı cirosu 1 milyar 30 milyon dolar. Yüksek bir para gibi görünebilir ama şimdiye dek bu cevheri katma değeri yüksek bir ürüne çevirip satamadığımız için kazanılan para borun gerçek değerinin yanında devede kulak. Çünkü katma değerli ürünlere dönüştürebilmek için gelişmiş teknolojik sistemler gerektiriyordu ve o sistemler bizde yoktu. Dolayısıyla da bor cevherini çıkarıp tonu 120 dolardan satıyorduk.
Ama bu kısır döngü son yıllarda kırıldı.
Şimdi sırasıyla NELER YAPTIĞIMIZI hatırlatalım size:
Önce BOR cevherini BORİK ASİT’e dönüştürdük. Böylece tonu 120 dolar olan cevherimizin tonu 800 dolara çıktı.
Borik asit de BOR KARBÜR’e dönüştürüldü. Böylece katma değeri daha yüksek bir ürün elde edilmiş oldu ve Bor Karbür’ün tonu 40 bin dolara satılmaya başlandı...
Tüm bunlar Eti Maden’in Bandırma’daki tesislerinde yapılıyor.
Bitmedi.
Bor Karbür mukavemeti (direnci) yüksek ama hafif bir malzeme. Elmas ve Bor Nitrür’den sonra en sert üçüncü cevher. Bu da onu MİLLÎ SAVUNMA SANAYİİ’nde önemli bir noktaya taşıdı. Çünkü Bor Karbür’den ZIRH yapılmaya başlandı. Hafif ve direnci çok yüksek. Şöyle örnek verelim. Piyasadaki çelik yelekler 20 kilo ağırlığında. Bor Karbür’den yapılan zırhlı yelekler ise 7-8 kilo ağırlığında. Kullanıcılara müthiş bir rahatlık, kolaylık sağlıyor. Sadece o değil. Bor Karbür zırhı tanklarda da kullanılıyor. Tanklardaki normal çelik zırhlar 10 ton ağırlığındayken Bor Kürbür ile yapılanlar 3 ton...
Gelelim katma değerine. Bu şekilde elde edilen ZIRHIN TONU ise 400.000 dolar...
Şimdi seri üretime geçilecek. Umarım bir ÖZEL ŞİRKET’e değil, ASELSAN gibi bir kamu şirketine verilir üretimi. Stratejik bir ürün çünkü.
Kısaca 120 dolarlık cevherden 400 bin dolara gelişin hikâyesi bu ama size asıl gelişmeyi anlatmadım.
Bor üretiminde ortaya çıkan atık sular Bakanlığın emriyle yapılan göletlerde toplanıyor. Amaç çevre kirlenmesini önlemek.
Eti Maden’de çalışan ve adının Hatice olduğunu öğrendiğim bir Kimya Mühendisi ekibiyle birlikte o göletteki atık suları analiz ediyor ve müthiş bir keşifle içinde LİTYUM KARBONAT buluyor. Acaba üretimi nasıl olabilir diye üzerinde epey çalıştıktan sonra atık sudan lityum karbonatı üretmeyi başarıyorlar. Büyük bir heyecana sebep olan bu buluşla birlikte hemen harekete geçildi ve 2020 yılının aralık ayında Eskişehir'in Seyitgazi ilçesindeki Eti Maden Tesisleri'nde lityum karbonat üretimine başlandı. Yılda 10 ton hedefle başlandı ve 600 tona çıkarılması planlandı.
Dolayısıyla önümüzdeki yılların otomobili olan elektrikli araçların bataryalarındaki ithalatı büyük ölçüde karşılayacak bu buluş. Şu anda fiyatı, tonu 60-70 bin dolar arasında seyrediyor 21. Yüzyılın ön önemli madenlerinden biri olan Lityum Karbonat’ın...
Boşuna ülkenizle gurur duyun demiyorum.