İstanbul ve Ankara, 8 Mart gecesi “feminist isyan” adı altında küçük eylemlere sahne oldu. Batı merkezlerinden fonlanan gruplar, Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü bahane edip, yaygara kopartmak istedi. Hedeflerinde Türkiye’mizin ‘hayrı’ için ne varsa o vardı! KHK’lıların serbest bırakılması mı dersiniz, HDP’li Aysel Tuğluk’a ve PKK’lılara özgürlük mü, savaşa hayır nidalarıyla bölücü PKK/PYD terörüne geçit vermek mi… Ne isterseniz bir aradaydı. Olmayan ise Türk bayrağı ve kadının sorunlarıydı.
Öyle sloganlar attılar, öyle taleplerde bulundular ki... Eylemlerinin adını “feminist isyan” koymuşlar, milli devlete, polise, askere, hukuka istedikleri gibi atıp tutacaklar! Durun, izin yok denilince, vayy polis hareketimizi engelledi! Hani PKK’lılar “Apo’ya özgürlük” talebiyle sokağa çıkar da polis görünce kendilerini yere atarlardı ya… Hani tam o sırada fotoğraf deklanşörleri patlar, ertesi gün malum basında “Türk polisi yine barışçı gösteriyi cehenneme çevirdi” manşetleri atılırdı…
Bu 8 Mart’ta da özgür dünya diye bağıracaklar, polisi taşlayacaklar, aile istemiyoruz, devlet istemiyoruz, diyeceklerdi. Olmadı tabi, Türkiye eski Türkiye değil. İzinsiz gösteriye güvenlik güçleri izin vermedi, geri dönüp dağıldılar. Ancak, pankartları ve talepleri evlere şenlik! Hele ki 6 Mart’ta Ankara Tandoğan’daki anlı şanlı CKD mitinginde kadın hakları nasıl savunulur görüldüğü için eylem tarzları daha fazla dikkat ve tepki çekti. Buluşmalarında kadınların sorunları yoktu, bunun yerine akıllara ziyan ifadeler ve talepler vardı:
SAVAŞ ÇIKARTAN DEVLET
“Erkeklerin çıkardığı savaşın ve yoksulluğun gölgesinde on binlerce kadın bir aradayız feminist bir dünya kurmadan bitmeyecek bu isyan diyoruz”
“Heteroseksizme karşı başka bir dünyanın mümkün olduğunu gördük. Kadınlara ve LGBTİ+’lara karşı saldırılar her taraftan yükselirken, İstanbul Sözleşmesi’nin feshinden nafaka hakkının gaspına, homofobi ve transfobiyi alenen örgütleyenlerden bizleri makbul kadınlar yapmaya çalışarak tüm ev ve bakım işlerini üstümüze boca edenlere, yoksulluğun ve savaşın faturasını bizlere çıkaranlara karşı mücadelemizi sürdürüyorsak, direniyorsak, umut edebiliyorsak feminizm sayesinde”
“Aile değiliz, kadınız, feminist isyandayız!”
İktidarın LGBTİ+lara yönelen homofobik, transfobik, nefret dolu sözlerine; LGBTİ+ların iş, barınma ve hatta yaşam hakkının yok sayılmasına dayanışmamızla ve mücadelemizle cevap veriyoruz.
Kadın siyasetçilerin hapsedilmesini, KHK’larla, kayyumlarla kadın örgütlerinin ve kadın danışma merkezlerinin kapatılmasını kabul etmiyoruz.
ALANDA KADIN DA TÜRK BAYRAĞI DA YOK
HANİFE YALÇIN / ANTALYA
Antalya' da 8 Mart. Önce mor şemsiyeler sonra “Feminist Gece Yürüyüşü”... Her iki yürüyüşte de, kadın sorunlarının ne kadar ucuza gittiğini gerçeklerin dışında erkek ve devlet düşmanlığı yapıldığını bir kez daha gördük. Bu toprakların öz kültüründen gelmeyen anlayışı, emperyalizm ve fon dalgalarına esir olup savrulmuş cümleleri gördük. Alanlardaki tutum, insana nefret ve düşmanca tavır alınması olarak özetlenebilir. Feminist yürüyüşlerin milletimizin milletperverliğini, Yunus’ların, Hacı Bektaş'ların, Nasrettin Hoca’ların geleneğini ve Türk ocağının erenlerini örnek almadığını gösteriyor.
Kadın sorunlarını mor şemsiyelerin altına süpürerek çözüm olmuyor. Kadını şemsiye altına gömmek, küçültmek ve saklamak, Türk Kadını’nın cesur ve kararlı duruşunu örtüyor.
Kadının üretimde adı yok, kadının istihdamına ile ilgili çözüm yok, şiddete karşı şiddeti körükleyen çağdışı anlayış var. Kadınlarımızın bindallısı yerine, ortaçağ kalıntısı cadı kostümleri ve emeği panayır alanına çeviren veganlık var.
Türk bayrağı yok!
İçi boşaltılmış gökkuşağı, renkli darbelere ışık tutan LGBT bayrakları var!
İstanbul Sözleşmesi’nin Grevio mandacılığı var!
Mücadele yok!
Kadın emeğini sömürü var!
Önceleri kadının adı yoktu, şimdi ise kadın yok!
MAVERAÜNNEHİR NEREYE AKAR?
ZEYNEP SES
Ezber bozulmadı bu yıl da yürüdüler. Edepsiz dillerinin ağusunu pankartlarla dövizlerle dillendirdiler. Polisimize hakaret, devlet nefreti, erkek düşmanlığı başlıca malzeme.
"Namus mu kirletmeden duramam"
Hayatın bir yerinde bir kadın ölür, adı "namus cinayeti". Hadi feministler buyrun!
"Dağları delme Ferhat evi süpür" Her şeyi kirletiyorsunuz. Ferhat ve Şirin bu toprakların efsane aşkı. Kadın ve erkek arasında yaşanan en kutsal duygu. Sizin "akışkan cinsiyet" kafanız aşkı da kirletir, Ferhat'a ev süpürtür.
"Kadınlar Savaş İstemiyor"
Son yıllarda çıkan savaşların başında Condoleezza Rice, Madeleine Albright, Margaret Thatcher vardı ve kadınlar öldü, tecavüze uğradı, çocuklar öldü. Ama size göre bunun bir anlamı yok!
"Hayvan eti yemeyin erkek eti yiyin"Vegan feministler'in ironisi olmalı. Ama çok kötü.
Ellerinde edep dışı pankartlar dillerinde küfürler. Yürüdüler gece gece, her türlü rezilliği hakmış gibi sergilediler, bir yıl sonraya dağıldılar.
Kadın sorunlarına değinen tek bir söz yok!
Çare, çözüm önerisi yok!
Türk Bayrağı yok!
Adı yürüyüş!
Başta söyledik Maveraünnehir (bir nehir değildir) hiçbir yere akamaz!
Sizin bu yürüyüşleriniz de hiçbir yere varamaz.
Türk Kadını için eğlencelik bile değilsiniz, bunlara itibar etmez.
KİM KADINDAN YANA?
ZERRİN ÖZTÜRK
Türkiye’nin kadın gerçeğinden tamamen kopuk, kendi başına buyruk, sorumsuz, daha doğrusu evrensel olmak adına göbekten emperyalizmin dayatması cinsel kimliklere indirgenmiş bunalımcı feminist yürüyüşlerin fiyaskosunu örnekleriyle sunuyoruz:
Ne diyorlar? “Barikatı yıkmadan, bu Taksimi almadan, savaşın yerine barışı, ölümün yerine yaşamı getirmeden, haklarımızı almadan, bu hayatı almadan, geceleri almadan bitmeyecek bu isyan!”, “Trans intiharları politiktir”
“Feminist bir dünya kurmadan bitmeyecek bu isyan”, “Aysel Tuğluk yalnız değildir! Hasta tutsaklar yalnız değildir! Cezaevindeki kadınlar, lubunyalar yalnız değildir! Yaşasın kadın dayanışması!”
6 Mart’ta Ankara’da binlerle 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutlayan Cumhuriyet Kadınları Derneği’nin çağrısıyla buluşan kadınların ellerindeki pankartlar ise kadınlarımızın sorunlarını ve gerçek taleplerini tek tek ortaya koyarak, Türkiye’nin kadın gerçeğini nasıl omuzluyor, sahipleniyordu bakınız:
“Kadına Üretim ve Girişim Desteği”
“Eşit Parasız Bilimsel Eğitim”
“Ucuz Güvenli Devlet Eliyle Kreş Hizmeti”
“Gündüz Kuşağı Programları Kadını Uyuşturuyor”
“Çalışma Hayatında Ayrımcılığa Son!”
“Kades Telefonda Can Güvende”
“Üreten Kadın Çağdaş Türkiye”
“Esma Çevik, Songül Yakut, Aybüke Yalçın Burada”
“Fatma Seher, Sabiha Gökçen Gördesli Makbule, Nezahat Onbaşı Dün Siz Bugün Biz!” ve daha niceleri…
Şimdi soruyoruz kim kadından yana, kim çürüyüp gidecek olan!
Nazım Hikmet’in dizeleriyle yanıtlıyoruz:
Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,
akar suyun, meyve çağında ağacın,
serpilip gelişen hayatın düşmanı.
Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına:
– çürüyen diş, dökülen et -,
bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler.
Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle:
işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet…
KADIN EYLEMİ BÖYLE OLUR
Cumhuriyet Kadınları Derneği’nin, Ankara’da Tandoğan Meydanı’nda düzenlediği 6 Mart ‘Yükselen Kadın, Yükselen Türkiye’ mitinginde üreten kadınların tam bağımsızlık ideali, çalışma hayatındaki eşitliği ve 6284 sayılı Kanun’un güçlendirilmesi dile getirildi. Kadınlar al bayrakları ile taleplerini seslendirdiler. Selam olsun hepsine!