MELİKE GÜLER KADAN
Bilim insanlarının bin yılın afeti olarak nitelediği 6 Şubat depreminin ardından 11 gün geçti. Şehirlerimizi yıkıma uğratan depremde enkaz altındaki canlarımızı kurtarmak için 10 bine yakın madenci hiç düşünmeden gönüllü oldu ve görev aldı. Kendilerine has domuz damı ve tahkimat yöntemleriyle vatandaşlarımıza ulaştı, canlar kurtardı. Görevlerini bırakıp memleketlerine dönerken geride dersliklere yazdıkları notlar kaldı: Hakkınızı helal edin, bizi unutmayın yeter.
Aydınlık'a konuşan maden işçilerinin her biri depremi duyduğu gibi gönüllü oldu. Hepsi, enkaz altındaki kendi kardeşi, annesi, babası gibi durmadan kazdı. Onlar, sadece "bizi unutmayın" dese de, bizim için kör kuyulara girenlere borcumuz büyük. Alınacak ders, yapılacak iş çok. Kara elli, güzel yürekli madencilerimiz için madenlerimize sahip çıkalım.
TTK Üzülmez Müessesi'nden maden işçisi Berkay Uzun, ocak mühendisi, gönüllü bir ekip oluşturulduğunu duyurunca bir an düşünmedi. 10 gündür arama kurtarma faaliyeti sürdürdüğü Hatay merkezden memleketi Zonguldak'a dün döndü. Uzun, yaşadıklarını şöyle anlattı:
"Ocak mühendisimiz aradı ve gönüllülerin ismini yazdıklarını, böyle bir ekip oluşturduklarını söyledi. 'Tabiki isterim.' dedim. Hemen organize olduk. Burası televizyonda gördüğümüzden farklı. Biz pazartesi akşam yola çıktık. Bu işin tam ciddiyetini de kavrayamamıştık o zaman ama buraya geldiğimizde her şeyin daha acı olduğunu fark ettik. Evi yıkılmış, enkaz başında bekleyen aileler vardı. Çaresizce bizi bekleyenler vardı. Hiç gidilmemiş enkazlar da vardı. Biz geldiğimiz gibi orada özel bir hastanenin civarında çalışmaya başladık.
"Sabah yedi buçukta gidip ertesi sabah beşte geliyoruz çadırlarımıza, iki üç saatlik uykuyla çalışıyoruz. Deneyimlerimiz kötüydü aslında. Benim birebir etkin rol aldığım iyi bir deneyimimiz de oldu. İki kişiyi, gelin ve kaynanayı canlı çıkardık. Onlarda çok mutlu olduk, motive olduk. Vallahi gözyaşlarımızı tutamadık. Bir anneyi kurtardık, kucağında 5 yaşındaki çocuğu vefat etmiş ama haberi yok. Onu aldığımızda 'Ben neredeyim' diye ağlamaya başladı. Çok zor anlardı bizim için. Enkazın altına girmekten daha çok zorlandığımızı anlardı. Daha sonra arkadaşlarımız çok sayıda canlı insan çıkarttılar. Onların haberleri bizi sevindirdi.
"Söyleyecek çok da fazla bir şey yok. Allah herkesin yardımcısı olsun. Belediyeler, sivil toplum örgütleri, Kızılay, AFAD... herkes elinden geleni yaptı. Kimse bizi unutmasın, ne diyeyim. Bu vesileyle artık inşallah TTK'ya işçi alınır diye ümit ediyorum. Çok fazla işçi açığımız var çünkü. Bunu bir koz olarak kullanmak istemiyoruz. Zaten herkes gönüllü. Kimse bir şey düşünmeden, geride ailesini bırakarak geldi. Kimsenin hiçbir beklentisi yoktu. Eğer bir mükafat olacaksa, bizim parayla bir işimiz yok. Bizim kurumumuz kalkınsın, kapanmasın. Kurumumuza ekmeğimize sahip çıkmak amacıyla bizim kurumumuzun ayakta durması için yapılması gereken tek şey işçi alalım."
Emrah Ar da haberi alır almaz gönüllü olup Üzülmez'den Hatay'a yola çıkan madencilerden. Ar, Hassa'da arama kurtarma çalışmalarına katıldı. AFAD, Armutçuk, Üzülmez ve yabancı ekiplerle beraber çalıştı. Ar, gördüklerini şöyle anlattı:
"Küçük çocukların ne olduğundan, ne yaşadıklarından haberleri yoktu. Evleri yok ama gülüyorlar, eğleniyorlar, oyun oynuyorlar. Çocukların o gördüğüm halleri unutulmaz. Şimdi orada ekip arkadaşlarımız hala var. Ama yavaş yavaş görevleri bitiyor. 11 gün geride kaldı artık. Ama herkesin görevini elinden geldiğince yaptığını düşünüyorum. Herkes elini taşın altına koyuyor, elinden geldiğinin fazlasını yapmaya çalışıyor. AFAD bize haber veriyor, biz ona göre bölgeye gidiyor arama kurtarma çalışmasına başlıyorduk. El birliği ve dayanışma içerisinde. AFAD'la, TTK'yla, asker ve polisiyle herkes elini taşın altına koyuyordu."
Emrehan Hacıismağiloğlu, TTK Armutçuk Müessesi'nden gönüllü olarak Hatay Hassa'da arama kurtarma çalışmalarına katıldı. 6 gün hiç durmadan kazdı, ardından Zonguldak'a döndü. Hacıismailoğlu, yaşadıklarını şöyle anlattı:
"Müessesemizin hepsi gönüllü oldu zaten. Sonuçta bu vatan hepimizin. Bu millet hepimizin. 'Ne olursa olsun gideceğiz.' dedik. Sonuçta oraya gitmek de ölmek. Ama biz zaten her gün ölüme gidiyoruz. Gittiğimiz günün dakikasından altı saat sonra birinin bedenine sağ ulaştık. Ben evli değilim ama çocuğunuz olur da mutluluk olur ya içinizde... Benim kız kardeşim var, onun gözlerinin içine bakınca nasıl onu sevdiğini, onun seni sevdiğini hissedersin ya, kurtardığımız o abiyi çıkardığımızda sanki o da bizi bir oğlu, kardeşi gibi gördü.
"O nasıl sevindiyse benim içimdeki mutluluk da öyleydi. Yeniden doğmuş gibi oldum. Çünkü birini hayata tutunduruyorsun. Bunun kadar güzel bir şey yok. Sonra yine devam ettik, yine kazdık, dinlemeye çalıştık. Ses aldığımız her yere girmeye çalıştık. Bazen saatlerce çabaladık. İlk iki gün kepçemiz yoktu ya da operatörümüz gelmedi. İki gün sonra gelmeye başladılar. Ondan sonra hem kurtardık hem de cansız bedenlere ulaştık.
"Orada yaşanılan dostluk benim için unutulmazdı. Bir dilim ekmeği beş kişi paylaştık, bir tane suyu beş kişi içtik. Hayatım boyunca unutamadığım tek şey olacak. Soğukta da kaldık. Üstümüze yağmur da yağdı, üstümüze naylon aldık altında beş kişi durduk. Acılarla mutlulukları hep birlikte yaşadık. Ama bana pişman mısınız diye sorarsanız ne mutluyum ne pişmanım gittiğime. Hem insanların hayatının son noktasına geldiği yerdeydim. Hem de mutluluklarını bizle paylaştığı yerdeydim. Söylenecek bir söz yok. Bazen sözün bittiği yerde olur ya insanlar, biz oradayız. Psikolojik olarak da bir tek ben değil hepimiz yıpranmış durumdayız. Oraya giden herkes eminim öyle. Bazen televizyonda madencilerle ilgili şeyler çıkıyor, madencilerin hiçbir zaman değeri olmadı ama bu son 10 günde değeri biliniyor. Daha önce de bilinebilirdi..."
Haberi duyar duymaz gönüllü olarak yardıma koşan Muharrem Bükrü de Hatay Kırıkhan'da 9 gün boyunca arama kurtarma çalışmalarına katıldı. Kırıkhan'a ulaştıklarında montlarını bile çıkarmadan enkazların başına gittiler.
Bükrü, en çok sıkıntı yaşadıkları durumu şöyle anlattı: "Diğer arama kurtarma ekiplerinden telefonu, videosu bitmedi. Canlıya ulaşıyoruz. Ulaştığımızda 10-12 saat uğraşıyoruz. 'Çekilin.' demekten bıktık. Bunun tartışmasını yaşamadık desek yalan olur. Çünkü insanlar hem fiziksel hem psikolojik olarak gergindi, biz de gergindik, halk da gergindi. Ama gittiğimiz her yerde bizi çok iyi karşıladılar. Gittiğimiz enkazın başında bekleyen vatandaşlar bile bizi alkışlayarak çağırdılar. Biz yıllar sonra Hatay Kırıkhan'a gittiğimizde on evin sekizinde ekmeğimizin olacağını hakikaten biliyorum. Güzel izler bıraktığımızı düşünüyorum."
Unutamadığı bir kurtarma hikayesini de şöyle anlattı: "Bir çocuk kurtardık biz dokuz yaşında. Annesi, iki kız kardeşi yakalanmışlar depreme. Onlar vefat etmiş. Üçüncü ya da dördüncü gün ulaştık, AKUT'la beraber 48 saat çalıştık onu çıkarmak için. Annesinin saçına tutunmuştu, çok zor bıraktı saçını. Çok etkiledi beni."
TTK Üzülmez Müessesi'nden Birol Kaleoğlu'nu kaldıkları sınıfın duvarına yazdığı yazı ile tanıdık hepimiz: Kömür değil, ömür için geldik. 17 yıllık maden işçisi Birol Kaleoğlu da gönüllü olarak hemen adını yazdırdı. Şu anda Adıyaman'da 110 kişilik ekibiyle arama kurtarma çalışmalarına devam ediyor. Orada işleri biterse, durup dinlenmeden Hatay'a geçmeyi planlıyor.
Kaleoğlu ile deprem bölgesinde yaşadıklarını kouştuk, deprem bölgesinde ilk çalışması olduğunu söyledi ve ekledi:
"Ama tabii uzun yıllar göçükten çok arkadaşımızı çıkardık. Çok canımızı kaybettik biz de."
Acı tecrübelerin ve madenin birikimiyle faaliyete başladıklarını bildiren Kaleoğlu, şöyle konuştı: "Burada üzerimizde ilgi çoktu. Çünkü diğer ekiplerden farklı bir çalışma şeklimiz var. Biz yaptığımız çalışmayla öncelikle kendi güvenliğimizi alıyoruz. Domuz damı, tahkimat yöntemleriyle bağları yapıp güvenli bir şekilde canlarımıza ya da cenazeye ulaşmak için en doğru yolu açıyoruz. Onları en az hasarla dışarı çıkarmak için çalışma yapıyoruz. Bize göre göçük altındaki canlı ya da cansız olabilir, kesinlikle zarar vermeden çıkarılmalı. Biz bunun için mücadele verdik."
Kaleoğlu ve ekibi 198'inci saatte Muhammed'i kurtardı. O anları şöyle anlattı:
"Muhammed'i fark ettiğimiz andan dışarıya çıkana kadar hep şakalaştık çocukla. Çok fazla dayandı. Ailesinin dışarıda olduğunu söyledik. Muhammed'ten çok etkilendim. İl gün geldiğimde de insanların neler yapacağını düşünüyorsunuz. Kurtulan ne yapacak, kalan ne yapacak?"
Kaleoğlu tahtaya yazdıkları notun hikayesine ilişkin de "Türk ordusu, operasyon bölgelerine gittiğinde harabe bir yerden çay almış; parasını bırakmış ya da notlar yazmıştı. Bunlar aklımıza geldi. Biz de dedik ki 'Buraya bir iz bırakalım, imzamız olsun.' Aslında büyük bir şeyin peşinde değildik. Hep sahadaydık. Tahtada isimleri yazanlar benim ekibim. İlk günler çok çok üzücüydü. Ben ilk geldiğim gün direkt bir aile çıkardım enkazdan. Hepsi vefat etmişti. O ailenin gözyaşlarını görünce duramadım. 3 aylık anne çıkardım, kucağında bebeğine sarılı vaziyette rahmetli olan. Teyze, amca, dede de çıkardık; çocuk da. Çok üzücü şeyler. Bunun tam tarifi de yok."
Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Amasra Müessesesine ait maden ocağında 14 Ekim 2022'de meydana gelen patlamadan yaralı kurtulan ve "asrın felaketi" olarak nitelenen Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından arama kurtarma çalışmalarına katılan maden işçisi yaşadıklarını anlattı. Bartın'ın Amasra ilçesinde geçen yıl ekim ayında meydana gelen ve 42 madencinin hayatını kaybettiği maden kazasında yaralanan madenci Umut Güneş, günlerce hastanede tedavi gördükten sonra taburcu edildi. Mesai arkadaşlarını o kazada kaybeden Güneş, 11 ili etkileyen 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremler yaşanınca, 10 arkadaşı ile gönüllü olarak Kahramanmaraş'a giderek arama kurtarma çalışmalarına katıldı. 10 gün boyunca çalışmalara destek verdi.
Amasra Müessesesine ait maden ocağında 14 Ekim 2022'de, 42 işçinin hayatını kaybettiği, 10 işçinin yaralandığı patlamaya ilişkin 8'i tutuklu 23 sanığın yargılanmasına 25 Nisan'da başlanacak.