Yunan ve İngiliz savaş gemileri, Mondros Mütarekesi’nin sonucu olarak Karadeniz’de devriye geziyor ve Kurtuluş Savaşı için cepheye mühimmat taşıyan gemileri yakalamaya çalışıyordu.
Mustafa Kemal’in emrine uyarak, Kurtuluş Savaşı’na destek olmak için düşman gemilerini atlatıp Karadeniz’e açılan Rüsumat No:4, büyük bir gemi değildi.
33 metre boyunda, genişçe bir ön güvertesi, dümen ve baş altında iki kapalı ambarı bulunan kahraman gemi Rüsumat No:4, 15 Ağustos 1921’de iki top ve 350 sandık cephaneyi Batum’dan yükleyerek yükünü bir an önce İnebolu’ya yetiştirme çabasındaydı çünkü Sakarya Savaşı başlamak üzereydi.
Gemi, 17 Ağustos’ta Ordu’ya vardı. Kimi eksikleri gidermek ve düşman gemileri hakkında bilgi almak için iskeleye yanaştı ancak haberler kötüydü. Düşman gemileri hem batıdan hem doğudan ilerliyordu, dolayısıyla Rüsumat No:4’ün her an yakalanma tehlikesi vardı.
Kurban Bayramı’nın son günü 18 Ağustos 1921’de (Perşembe) şafakla birlikte gelen ikinci bir telyazısında, “Topların cephaneleriyle birlikte süratle Ordu’ya çıkarılarak emniyete alınması” emrediliyordu. Ancak, Ordu Limanı’nda Rüsûmât vapurunun yanaşabileceği ne uygun bir iskele ne de bir vinç vardı.
Rüsûmât vapuru ağzına kadar cephane doluydu. Düşman gelmeden önce bunları hemen boşaltmak gerekiyordu. Yüzbaşı Mahmut komutan, Ordu Mutasarrıfı Ahmet Faik Bey (Sancak Beyi; o tarihte istifa etmiş olmasına rağmen halen görevinin başındadır), Belediye Başkanı Furtunzade Yusuf Sırrı Bey, Emniyet Müdürü Mehmet Ali Bey ve Liman Reisi Dursun Bey’le görüştü. Mutasarrıf, bu boşaltma işini Ordulular olarak başarabileceklerini söyledi. Emniyet Müdürü de kente tellal (çığırtkan) çıkararak herkesten yardım isteyeceklerini belirtti.
Reis, yükün hızla boşaltılması için Rüsûmât vapurunun mümkün olduğu kadar kıyıya yaklaştırılmasını istemekteydi. “Kıyı ile geminin arasına kayıkları yan yana sıralayıp bir köprü yaparız” diyordu.
Bu fikre aklı yatan Yüzbaşı Mahmut komutan gemiyi ağır ağır kıyıya yaklaştırarak, sığa oturtmadan, çok yakın bir mevkide demir attı. Reis’ten durumu öğrenen Ordulu kayıkçılar gemiyle kıyı arasında köprü oluşturmak için çala kürek (sürekli kürek çekerek) kayıklarını yan yana sıralamaya koyuldu. Bu arada Ordu kenti içinde sokak sokak dolaşan tellal, Orduluları yardıma çağırıyordu.
Her yaştan halk, işini gücünü bırakıp limana üşüştü. Liman Başkanı, hükümet memurları, Ordu halkı candan gayretlerle çalışmaya koyuldu. Kayıklar yan yana getirildi, üstlerine kalaslar döşendi, göz açıp kapanıncaya dek kurulan bu eğreti iskelenin üzerinden toplar sökülerek parçalar halinde geçirildi. Akşam alacakaranlık bastırdığında gemideki bütün savaş araçları ve cephane karaya çıkarılmıştı. Yaşlısı-genci, kadını-erkeği tüm Ordulular gemideki cephane ve silahları bin bir güçlükle, düşe kalka, cambazlık yaparak Askerlik Şubesi’nin taş binasının mahzenine omuzlarında taşıdı.
'DÜŞMANA TESLİM ETMEM'
O anda komutanın aklından tüm olasılıklar yıldırım hızıyla geçiyordu. “Ben bu gemiyi batırır, düşmana teslim etmem” diyordu. Genelkurmay’ın emri de böyleydi zaten. Hiçbir gemi düşmana teslim edilmeyecekti. Komutan Yüzbaşı Mahmut subaylarını da yanına alarak derhal gemisine geri döndü. Komutan bir “savaş aldatmacasına” başvuracaktı.
GEMİ BATIRILACAK
Personeli topladı ve kafasındaki çözümü onlarla paylaştı. Herhangi bir tehlike karşısında teslim olmamak için gemi önce batırılacaktı. Ancak, gemiyi öyle batıracaklardı ki düşman gittikten sonra tekrar kurtararak yüzdüreceklerdi. Mürettebat bu çözüme bayıldı. Araçlar, gereçler, haritalar, resmi ve özel eşyalar bir an önce kıyıya taşındı. Gelişmelere bağlı olarak gerekirse gemiyi batırmak üzere sekiz adet kinistin valfından (Bir tekneye denizden su almak için su kesiminden aşağıya konmuş ve gerektiğinde uzaktan açılıp kapatılabilecek valf) altısı derhal açılmaya hazır hâle getirildi. Ayrıca, geminin yanmakta olduğu görüntüsünü vermek üzere başüstüne gazyağı ve yanıcı maddeler de depolandı.
Düşmanın herhangi bir ateşine maruz kalmadan bir komutanın gemisini batırmaya karar vermesi belki de eleştirilebilecek bir hareketti. Flandra taşıyan bir geminin ilk önce düşmanıyla çarpışması ve ondan sonra teknesini batırması bir denizci geleneği idi. Fakat Rüsûmât vapurunda düşman ateşiyle mukabele edecek doğru dürüst bir silah dahi yoktu. Üstelik komutan, düşmanın Rüsûmât vapurunu batıracağından kesinlikle emindi.
Komutan Yüzbaşı Mahmut, düşman gemilerinin yaklaştığı haberini alır almaz, önceden hazırladığı planı derhal uygulamaya koydu. “Aldatma harekâtı”başlıyordu...
Daphne torpidobotu o kadar yakınlaşmıştı ki artık güvertedeki askerler açıkça seçilebilmekteydi. Ordulular kıyıdan durumu izlerken Daphne torpidobotu içinde silahlı bir müfreze bulunan işkampavyasını (Açıktaki gemilerle kıyı arasında ulaşımı sağlayan deniz aracı, filika da denir.) denize indirerek limanın açığında demirli bulunan küçük Rize motorunda arama yaptı.
O esnada Başçarkçı Yüzbaşı Amasyalı Arif bin Mehmet Efendi makine dairesine koşarak kinistin valflarını açtı. Sular bütün şiddetiyle makine dairesine girdikçe Rüsûmât vapuru da yavaş yavaş sığ suya, kum semine oturmaya başladı. Bununla birlikte geminin baş tarafında çıkartılan yangında alevler yükselince komutan “Terki sefine…” (Gemiyi terk emri) emrini verdi. Erat, subaylar ve en son komutan gemiden ayrıldı. Bir bölümü küçük bir botla, bir bölümü de yüzerek kıyıya çıktı.
Yunan gemisine yakalanmaması için 1921 yılında Ordu sahilinde batırılan gemi, tehlikenin geçmesinin ardından halkın da katılımıyla deniz yüzeyine çıkartılarak yeniden yüzdürüldü. Böylece Rüsumat No:4 Gemisi Kurtuluş Savaşı ve dünya denizcilik tarihinin unutulmaz kahramanlık destanlarından biri olarak anılarda yerini aldı.
Mustafa Kemal Atatürk, Karadeniz cephesinde icra edilen deniz harekâtını Meclis kürsüsünden yaptığı konuşmada şu sözlerle takdir ediyordu:
“Düşmanın ablukasına ve elinde olan deniz araçlarına rağmen deniz kuvvetleri mensupları harikalar göstererek hiçbir şey kaybetmeden deniz ulaştırmasını sağlamak suretiyle teşekküre şayan hizmetler gördüler.”
Kaynaklar:
https://www.ordugozlem.com/gundem/rusumat-no-4-gemisinin-hikayesi-burada-h122.html
https://www.ordu.bel.tr/Haber/43586/bir-destan-boyle-yazildi