Bryant and May kibrit fabrikasında çalışan kız çocuğu ve kadın işçiler, çok düşük ücretler ve kötü koşullardan muzdariptir. Saatler boyunca durmadan çalışırlar, sadece sabah ve akşam kısa yemek molaları vardır.
Kirli ayaklarla gelmek, parmağını kaptırmamak için makineden elini çekmek bile ceza kesilmesine ve ücret kesintisine nedendir. Kibritlerin “çerçeve”den çıkarılıp kutulara dizilmesi zor bir iştir, kazayla kibrit çakılabilir, bu durumda da ya ceza ya da işten atma gelir.
Kibritleri kutulama, paketleme işi, fabrikada yapılırken, kutular parça başı olarak evde yaptırılır ve bu iş için kullanılacak hamuru işçinin kendisi temin etmesi gerekir. En fenası da kibrit üretiminde kullanılan zehirli beyaz fosforun neden olduğu kemik hastalıkları bu genç kadınların yakasını bırakmaz. Fosfor çenesi (phossy jaw) denilen hastalık sıklıkla görülür.
Tüm bu kötü koşulları, dünya sosyalist gazeteci Annie Besant’ın The Link gazetesine yazdığı “Londra’da Beyaz Kölelik” yazısından öğrenir.
Annie’nin 23 Haziran’da yayınlanan yazısı üzerine patron işçilerden zorla “koşullarından mutlu” olduklarını söyleyen kağıda imza atmalarını ister. Bunu kabul etmeyen bir grup işçi işten çıkarılınca, 1400 kadın işçi greve çıkar.
İki haftalık grevin sonunda, patronlar atılan işçileri geri almak, çalışma koşullarını iyileştirmek zorunda kalır, hatta kullandıkları tehlikeli fosforu bırakmak zorunda kalır.
O dönemin geleneksel sendikalarında vasıfsız işçilere ve kadınlara yer verilmiyordu. Fakat, Eleanor Marx ve Annie’nin de aralarında bulunduğu sosyalistler, eski, zanaat sendikacılığının yerini genel sendikacılığa bırakacak ve farklı iş kollarını tek bir sendika altında toplayacak yeni, mücadeleci bir sendikacılık anlayışını savunuyorlardı. Bu anlayışa göre sendikaya girebilmek için ustalık ya da erkek olmak değil işçi olmak yeterli olmalıydı.
İşte Kibritçi Kızların grevi, bu sendikacılık anlayışının dünyadaki ilk başarılı örneklerindendir. O genç kadınlar, canlarını tehlikeye sokan koşulları değiştirmek için hep birlikte sokağa çıktıklarında ve kazanana kadar direndiklerinde, patronu dize getirmelerinin yan sıra başta İngiltere olmak üzere dünya sendikacılığını değiştiren bir başarıya da imza attılar.
Kurdukları komiteyi ‘Kibritçi Kızların Sendikası’na dönüştürdüler, ardından da Eleanor Marx’ın merkez komitesinde olduğu kadın ve erkek işçilerin ilk genel sendikası olan Gaz İşçileri ve Genel İş Ulusal Sendikası’na (NUG&GL) katıldılar. NUG&GL, önce Transport and General Workers sendikasına, ardından da bugün İngiltere’nin en büyük sendikası olan Unite the Union sendikasına dönüştü.