Avrupa'da 15. yy'da Müslümanlar'a hayat hakkı verilmez, Yahudiler ise çok zor şartlar altında hayatlarını sürdürürlerdi. Osmanlılar'ın ilk dönemlerinde Yahudiler'e yapılan muameleye dair Yavuz Ercan bu konuda şöyle bir örnek verir: "15. yüzyılın ortalarında Türkiye'ye yerleşen Yahudi İsak Zarfati, 'Burada en iyi elbiseleri giyebilirsiniz.
Hristiyan egemenliğinde çocuklarınızı mosmor veya kıpkızıl dövülme tehlikesiyle karşı karşıya bırakmadan asla mavi ve kırmızı renkli elbiseler giydiremezsiniz' diyerek Avrupa'daki Yahudileri Osmanlı topraklarına çağırıyordu." Osmanlılar, kendi idareleri altına giren Hristiyan ve Yahudiler'in özel vergileri ödemeleri şartıyla inançlarına karışmadılar.
Osmanlı yönetiminde gayrimüslimler, Müslümanlar'dan farklı olarak "cizye" adı altında bir vergi verirlerdi.
Türkler, Hristiyanlar'ın kendi dini liderlerini seçmelerine, kutsal mekânlarını ziyaret etmelerine, ibadetlerini sürdürmelerine müsaade ettiler. Genellikle bir yer fethedildiğinde o şehrin en büyük kilisesi camiye çevrilirken, diğer ibadet yerlerine dokunulmuyor fakat yeni kilise inşasına izin verilmiyordu.
Kiliselerin, camilerden daha yüksek yerlerde bulunmasına ve kiliselerin daha yüksek olmasına da izin verilmezdi.
Osmanlı İmparatorluğu'nda, başka dinlerden olan kişilere baskı yapan ve ibadet yerlerine zarar veren kişinin dinine bakılmaz, Müslüman bile olsa cezalandırılırdı.
18. yüzyılın ikinci yarısında Kırım'da Hazreti İsa'nın tasvirini yırtan birkaç Nogay, Kırım Hanı Kırım Giray tarafından kilisenin önünde yüzer sopa vurdurularak cezalandırılmıştı.
Kaynak: ERHAN AFYONCU- Hristiyanlar’ın inançlarıyla dalga geçenler falakaya yatırılırdı