“Emevi Camii’nde şükür secdesi”, “Baas diktatörlüğü yıkıldı”, “Şam düştü Esad kaçtı”, “Yeni Suriye bayramı” ve dahası…Komşumuz Suriye Devleti’nin parçalanışını, ordusuz ve hükûmetsiz kalışını, Şam'ın radikal yobaz örgütlerin kontrolüne geçmesini ve özellikle de İkinci İsrail'in önünün açılmasını işte böyle kutladı basınımız.
Alın büyüteçleri elinize, didik didik arayın. Emperyalizmin ‘e’sini bile bulamazsınız. Sanki her şey kendiliğinden olmuş, halk yönetimi devirmiş…
Suriye Devleti ve Suriye Ordusu, 13 yıldır kafa keseninden çocuk kaçıranına, tecavüzcüsüne, ABD'nin dünyanın dört bir yanından getirttiği teröristlerle savaşıyor... ABD’nin yeni seçilen başkanı Donald Trump 2016’da, DEAŞ’ı Barack Obama ve Hilary Clinton'un kurdurduğunu ilan etmedi mi? PKK/PYD’ye binlerce TIR silah vermedi mi?
Bu terör örgütleri ortalama bir ülkenin kıskanacağı cephaneliğe sahip değil miydi? Bugün medyamızın PKK’dan temizlenen Tel Rıfat’ta, girip yayın yapmakla övündüğü tünellerinin çimentosu, Fransız Lafarge’dan gelmedi mi? Kuşkusuz süreci ağır dış müdahalelerden ziyade “iç savaş” olarak görmek, bir yanılgı değil, tercihtir.
Şimdi artık Esad yok. Bölgemizde önce Irak'ta, sonra Libya'da, şimdi de Suriye’de devleti çökerttiler. İştahları açıldı. ABD ve İngiltere'nin maşaları Şam'a girerken, eşzamanlı olarak İsrail de Golan'dan başlayarak Suriye’nin güneybatısını işgal etti bile. Amacı, tampon bölge kurmak.
PKK/PYD, sokaklarda coşkulu kutlamalar yapıyor. Trump-Biden belirsizliğinin yaşandığı ABD diyor ki; bölgede DEAŞ var, çekilemeyiz… PKK/PYD’nin işgal ettiği toprakları ve petrolü ellerinde tutmak için, "hamiliğe devam" mesajı verdi. Tablo vahim. ABD-İngiltere-İsrail ve maşaları PKK sınırımızda şimdi çok daha tehlikeli.
Zafer sarhoşluğuyla herkesin kendinden geçtiği bu meydanda Vatan Partisi ve Aydınlık bas bas bağırıyor: “ABD VE İSRAİL İLE BİRLİKTE NEYİN BAYRAMINI KUTLUYORSUNUZ?”
Ayılmanız, Türkiye'nin önündeki büyük tehditleri görebilmeniz için daha nelerin olması gerekiyor? Filmi önce Irak sonra Libya’da izledik. Mart 2003’te ABD kitle imha silahları bahanesiyle Irak işgaline başladı. Nisan 2003’te Saddam yönetimi devrildi. Saddam asıldı, heykelleri yıkıldı.
ABD pervasızca ülkenin her bir karışını işgal etti. Bombalarla ‘demokrasi’ getirdi. Milyonlarca Iraklı hayatını kaybetti, yaralandı. ABD askerlerinin hapishanelerdeki tecavüzleri, işkenceleri… Ardından Irak resmen bölündü. Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi kuruldu. Petrol zengini ülkenin ekonomisi çöktü.
‘Tüm kimlikleri içeren renkli anayasası’ hiçbir derde deva olmadı. Hala ülkenin birinci gündemi mezhepsel ve etnik ayrışmalar. 20 Ekim 2011’de de Libya’da Kaddafi devrildi, linç edilerek öldürüldü. Sonrasında ülke ikiye bölündü. Esas savaş Kaddafi’den sonra yaşandı. Ülkenin geleceği hala belirsiz…
Bakınız, bugün Esad’ın düşüşünü kutlayan medyamız, o günlerde de pek coşkuluydu. Yönetim değişikliklerinin arkasındaki ABD’yi göstermekten o zaman da özenle kaçındı. Hep ‘zalim, diktatör, acımasız’ liderler makyajıyla, bölge ülkelerine yönelik dış saldırılar meşrulaştırıldı.
Bugün cepheler net, savaş daha yakıcı. Bölgemiz elbet saldırıları püskürtecek. Medyamızı da yarın başını dik tutabilmesi için bugün doğru cepheye gelmeye davet ediyoruz.
ABD, kimyasal silah yalanıyla işgal ettiği Irak’ta 1 milyon Müslüman’ı katletti. Irak Lideri Saddam Hüseyin’in idamı, bir bayram sabahı tüm dünyaya izletildi. O günlerde de medyamız “diktatör yıkıldı, yaşasın demokrasi” başlıkları atıyordu. Irak’a ise 2003’ten bu yana ne bahar geldi ne de demokrasi...