Nurulhude Baykal'ın Tübitak Bilim'de yayımlanan çalışması Osmanlı Mimarisinde Kuş evlerinin önemini gözler önüne seriyor. İşte o çalışma...
Yolda yürürken kaldırım kenarlarına ya da ağaç diplerine hayvanlar için bırakılan yiyecek ya da su kaplarını görmüşsünüzdür. Yaz aylarında sıcaktan bunalan hayvanlar için su kapları, yiyecek bulmanın zor olduğu kış aylarında ise yiyecek kapları bulundurmak hayvan dostlarımıza yapabileceğimiz küçük iyilikler arasında. Eskiden atalarımız da benzer duygular ve kaygılarla hayvanları, özellikle de hassas bir yapıya sahip olan küçük kuşları, korumak için özel çaba gösterirlerdi. Günümüze kadar gelmiş kuş evleri bunun en güzel örneklerinden biri.
Yolda yürürken kaldırım kenarlarına ya da ağaç diplerine hayvanlar için bırakılan yiyecek ya da su kaplarını görmüşsünüzdür. Yaz aylarında sıcaktan bunalan hayvanlar için su kapları, yiyecek bulmanın zor olduğu kış aylarında ise yiyecek kapları bulundurmak hayvan dostlarımıza yapabileceğimiz küçük iyilikler arasında. Eskiden atalarımız da benzer duygular ve kaygılarla hayvanları, özellikle de hassas bir yapıya sahip olan küçük kuşları, korumak için özel çaba gösterirlerdi. Günümüze kadar gelmiş kuş evleri bunun en güzel örneklerinden biri.
Osmanlı mimarisinde 16. yüzyıldan beri örneklerine rastlanan kuş evleri, kuşların korunması ve yuva olarak kullanması amacıyla tasarlanan yapılardı. Kuş evleri hem evlerin hem de cami, hastane, darülaceze gibi kamusal binaların duvarlarına inşa edilirdi. Kuş evlerinin tarihinin 16. yüzyıldan daha eskiye dayanabileceği de düşünülüyor. Ancak sanat tarihçileri önceki dönemlere ait ahşap yapıların yangınlarla ya da başka etkenlerle yok olması nedeniyle yalnızca taş yapılara bakarak tarihlendirme yapabiliyor. Eski gezginlerin yazdıkları da kuş evlerinin izini sürmede sanat tarihçilerine yardımcı oluyor. Seyahatnamelerde, yani gezi yazılarında, sözü edilen kuş evleri günümüze dek korunamamış olsa da bu yapıların bir zamanlar var olduğu biliniyor. Örneğin 1843’te Antakya’yı ziyaret eden William Henry Barlett’in yaptığı gravürde Ulucami’nin minaresinde bir kuş evi bulunduğu görülüyor. Ancak kuş evinin ahşap olduğu için günümüze kadar ulaşamadığına inanılıyor.
Genellikle cami ve hastane gibi yapıların üzerinde yer alan kuş evleri bazen de bulundukları yapının minyatür versiyonu şeklinde inşa edilirdi. Bu örnekte Yeni Valide Camii ile duvarındaki kuş evinin pencere şekilleri ve parmaklıklarının benzer olduğu görülüyor.
Kuş evleri binaların özellikle daha sıcak olan güney cephesine, kuşların rüzgârdan ve aşırı güneş ışığından korunmasını sağlayacak şekilde, yüksekçe bir yere, genellikle de saçakların altına inşa edilirdi.
Yapılış tarzına göre iki çeşit kuş evi vardı. Bazı kuş evleri duvarların içine oyuntu şeklinde yapılır ve dışarıdan bakıldığında fazla göze çarpmazdı. Dolayısıyla bu tür kuş evlerinin işlevinin daha ön planda olduğu söylenebilir.
Duvara içi yontulmuş bir taşın yerleştirilmesi ile yapılmış, gösterişsiz bir kuş evi
Bazı kuş evleri ise duvardan dışa doğru bir çıkıntı ya da cumba şeklinde tasarlanırdı. Bunların hem işlevsel hem de sanatsal özelliği vardı. Çünkü dönemin mimari anlayışını yansıtan minyatür evler şeklinde inşa edilirlerdi. Kuş evlerinin dışına kuşların tüneyebileceği uzantılar ve çıkıntılar da eklenebiliyordu.
Günümüzde de evlerin bahçesine veya kapı önlerine yerleştirilen, genellikle ahşaptan yapılmış kuş evlerini görmek mümkün. Mimaride kuş evlerinin tarzı değişse de kuşlara olan sevgimiz eskisi gibi devam ediyor.