Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk defa Fatih Sultan Mehmet Han taç kullanmayı kabul etmeyerek yerine Horasani denilen, üzerine burma tülbent sarılarak oluşturulan ve bir çeşit başlık olan kavuk kullanmıştır.
KAVUKLAR NEDEN YAPILIRDI?
Sultan Mehmet ile başlayan kavuk kullanımı sonraki dönemlerde tüm padişah ve devlet adamlarının kullandığı bir başlık olmuştur. Kavuklar genellikle keçeden yapılırdı.
Eni fazla, uzunluğu az olan sarık ile etrafına iki parmak genişliğinde sargı yapılırdı. Kavuğun şekli, rengi ve ismi sınıflara göre değişiklik gösterirdi.
OSMANLI'DA KAVUK, KİMLİKTİ
İnsan vücudunda baş ne kadar önemli ise kavuk da o kadar önemli bir başlıktı. Osmanlıda giydiğiniz kavuk aslında sizin bir nevi kimliğinizdi. Mesleğinizin ve mevki durumunuzun göstergesiydi.
Osmanlı imparatorluğunda kavuk, tamamlayıcı bir unsur ve bir mühür gibi son noktayı koyan bir başlıktı. O kadar büyük bir öneme sahipti ki kavuklarından, mezar taşlarında dahi vazgeçmemişlerdi.
OSMANLI'DA KAVUĞUN SIRRI
Osmanlı sultanlarının ve bazı devlet adamlarının başlarındaki kavukları, kefenlerinden oluşur. Kavuk isimi verilen başlık uzun bir kumaşın çevrilerek üst üste toplanmış olmasıyla oluşur.
Açıldığında içindeki kumaş kişinin kefenini oluşturur. Sık sık ölümü hatırlamaları için kefenlerini başlarının üzerinde taşırlar. Bu dünyanın gelip geçici bir yer olduğunu ve her an ölümün geleceğine inanarak kavuklarını yanlarından ayırmazlar.
'KEFENİ BAŞINDA GEZER'
Ayrıca öldükleri zaman hemen başlarındaki kefenle defnedilir. Bu yüzden Osmanlılar için “kefeni başında gezer” sözü kullanılmıştır.
Bilinen Kavuk Türleri: Molla kavuğu, tepeli kavuk, telli kavuk, horasani kavuk, ışkırlak kavuk, kallavi, mücevveze murabbaı, mücevveze gibi pekçok çeşidi olan kavuklar, 1842’de fes giyilmeye başlanmasından sonra büsbütün terk edildi.
KAVUK TÜRLERİ
Anadolu halk kavuğu, belediye zâbıtası, çarşı kâhyâsı, kalafat-i harbî, çatallı çifte kallâvî, arakiyye, abanî, kaptan bey, dîvan çavuşu, çıplak, barata, başşatır baratası, odun hademeleri zâbiti, saray külahlısı, kapıcı, Bektâşî, Şâbâniyye, Nakşibendî, Halvetiyye, Üveys el:Karânî, Celâlî Seyfî, Seyyah derviş, Şems-i Tebrîzî, Bayramiyye, Himmetî, ephâneci, iğneli kavuk, yeniçeri kapı çuhadârı, nefer, rikab peyki, Cerrâhiyye, Resmî, Zenburiyye, Ahî, Rûmî İsmâiliyye, çalma kavuk, kulaklı takke, dardağan kavuğu, Hüseynî, hanım sultan, falakacı ağa, çifte kalafat, civelek, kulluk neferi, kulluk neferi (mavi püsküllü), gecelik hünkâr takkesi,
şehzâde, Molla kavuğu, tepeli kavuk, telli kavuk, Horasani kavuk, ışkırlak kavuk, Has Odalı, örfî, sipâhî dellal ağası, gümrükçü, ağa, kalafat, cebecibaşı, topçubaşı, üsküf, çorbacı, kâtibî düz kaş kavuk, subaşı, kâtibî, vekâyî efendi, âmedî, kavasbaşı, dîvan başçavuşu, düz kaş sarık, kâtibî, vezir başçuhadârı, kol kethüdâsı, zağarcıbaşı, rikab solağı, asesbaşı, kalafat, küçük tepeli kavuk, nakîbüleşraf, baştercüman, kallâvî, Yusûfî mücevveze, Muarrifî, Mevlevî, Gülşenî,
Dussukî, Sümbülî, paşaî, örfî, klensöviye-i tavile kavuk, Horasânî, beyaz kerç, salma çuhadârı, vezir baştebdîli, böcekbaşı, haberci Tatar kavuğu, Şâzelî, tas kavuk, Sâdî, Rufâî, Bedevî, tablalı barata, seğirdem usta, sipâhî silahdar, cellatbaşı, cellat, tulumbacı eşbeh ağa, Selimî, Yusûfî, üsküf serpuşu, anahtar ağası, yelken takke, dilsiz takkesi, zülüflü baltacı kethüdâsı, kozbekçi, cüce takkesi.