Şahmeran sözcüğü, Farsça kökenli olup “şah” ve “maran” sözcüklerinden oluşur. “Maran” Farsça, yılan anlamına gelir. Şahmeran Efsanesi, birçok kayıtta farklı anlatılsa da temelinde yılan vücutlu kadın yer alır. Yılan deyince akla kötülük gelse de Şahmeran, iyilik ve akılla özdeşleştirilir. Şahmeran, her ne kadar hiçbir zaman yaşlanmayan, ölünce de ruhunun kızına geçtiğine inanılan olağanüstü bir varlık olarak bilinse de Anadolu’da birçok kişi tarafından görüldüğü iddia edilir.
Farklı Uygarlıklarda Şahmeran Efsanesi
Kökenleri Yunan mitolojisindeki Medusa’ya kadar uzanan Şahmeran Efsanesi, birçok uygarlıkta farklı isimlerle tanınır. Şahmeran; Hititler Dönemi’nde İlluyanka, Tatarca Zilant, Kürtçe ise Şahmaran olarak bilinir.
Şahmeran ve Şifa
Şahmeran ile ilgili anlatılan efsanelerin hepsinde Şahmeran’a yüklenmiş iyileştirici özellikler bulunur. Efsanelere göre Şahmeran’ın etinin bütün hastalıkları iyileştirdiğine inanılır. Şahmeran şifacı olduğu kadar ölümcül de olabilir. Şahmeran’ı kaynatıp suyunu içen kimse ölümle cezalandırılır. Bazı rivayetlere göre Şahmeran ile karşılaşan Cemşab aslında Lokman Hekim’in kendisidir.
Bir rivayete göre Şahmeran, Cemşab tarafından Tarsus’un Kızılmurat ilçesinde bulunan bir hamamda öldürülür. Bu rivayetten dolayı Şahmeran’ın öldürüldüğü hamamın ismini Şahmeran Hamam’ı koyarlar.
Şahmeran, öldürüldüğünde vücudunu üç parçaya bölerler. Bir parçası kişiyi zehirleyerek öldürür, diğer parçası içen kişinin bütün hastalıklarını yok eder, en son parça ise suyunu içen kişiye tıp alanında bilgelik verir.
En bilindik Şahmeran Efsanesi, Cemşab ve Şahmeran arasındaki efsane. Mersin’in Tarsus ilinde geçen efsane, yerin yedi kat altındaki barış içinde yaşayan yılanların hikayesini anlatır. Yılanların annesi ve kraliçesi olarak bilinen Şahmeran, genç ve güzel bir kadın olarak betimlenir. Efsanenin bir diğer kahramanı olan Cemşab, geçimini odunculukla sağlayan fakir bir ailenin oğlu.
Bir gün Cemşab, arkadaşlarıyla birlikte bal dolu bir mağara keşfeder. Balı çıkarması için Cemşab’ı seçen arkadaşları, paylarına daha çok bal düşmesi için Cemşab’ı mağarada bırakırlar. Mağarada kalan Cemşab, biraz ileride içinden ışık yayılan bir delik görür. Cebindeki bıçak yardımıyla deliği büyüten Cemşab, hayatında daha önce hiç görmediği bir bahçe görür. Cemşab, yeryüzünde var olmayan çiçekler, şarıl şarıl akan şelale ve bir sürü yılanla karşı karşıya kalır. Şahmeran ile tanışan ve onun güvenini kazanan Cemşab, uzun yıllar boyunca bu mağarada yaşar. Ta ki ailesini özleyene kadar. Cemşab’ın ailesini özlediğini ve eskisi kadar mutlu olmadığını fark eden Şahmeran, kimseye yerini söylememesi koşuluyla gitmesine izin verir.
Cemşab, Şahmeran’a verdiği sözü yıllar boyu tutar, ta ki padişah hastalanana kadar. Padişah, iyileşebilmek için Şahmeran’ın etini yemelidir. Bunun için bütün şehre haber gönderilir. Şahmeran’ı gören kişilerin derileri yılan derisi gibi pul pul görünür. Bunu bilen padişah askerlerini şehre salar ve insanların derilerini kontrol ettirir. Cemşab, her ne kadar saklansa da yakalanır ve Şahmeran’ın yerini söylemek zorunda kalır. Şahmeran, Cemşab’ın, yerini zorunda kaldığı için söylediğini fark eder ve kendisini kaynatıp suyunu vezire etini ise padişaha yedirmesini ister. Cemşab, Şahmeran’ın dediğini yapar. Vezir ölür, padişah ise iyileşir. Bunun üzerine padişah Cemşab’ı vezir yapar. Şahmeran’ın ölümünün ardından kraliçelerini kaybeden yılanlar, Tarsus’u işgal ederler.
İlk başta söylediğimiz gibi bazı kaynaklarda efsane de geçen kişinin Lokman Hekim olduğu da anlatılıyor. Peki Lokman Hekim kimdir? Şahmaran ve Lokman Hekim ilişkisi ne?
Lokman Hekim, inanışa göre bütün hekimlerin piri, üstâdıdır. Her çiçeğin, her otun özelliklerini tanıyan Lokman, ilaç yapar, dertlere devâ bulurmuş. Bütün dünyayı dolaşmış. Çukurova’ya gelince ovanın bereket ve güzelliğine hayran olarak Misis’e yerleşmiş. Çevredeki bütün hastaları iyileştirmiş. Artık hastalığın ne olduğunu unutan Çukurovalılar, ölümsüz hayatın peşine düşmüşler. Kendileri için ölümsüzlük ilacını yapmasını istemişler.
Lokman Hekim Çukurova‘yı adım adım dolaşmış, bütün bitkileri incelemiş. Bir gece dolaşmaktan yorgun düşmüş ve ulu bir çınarın altında uyuyakalmış. Bir ara bir ses duymuş: “Ey Lokman, artık araman bitsin, ben ölümsüz hayatın devâsıyım. Bundan böyle insanlara ve hayvanlara ölüm yok”.
Lokman Hekim, sesin geldiği bitkiye doğru yürüyüp koparmış. Bu arada Tanrı, Cebrail’e: “Yetiş Cebrail, Lokman ölümsüzlüğe çare bulursa bu insanların hâli ne olur?” demiş.
Bunun üzerine Cebrail, pir-i fani kılığında Misis Havraniye tarafına gelmiş. Misis Köprüsü’nün üstünde Lokman Hekimle karşılaşmış. Cebrail: “Selamün aleyküm.” dedikten sonra. Lokman’ın elindeki kitaba bakmak istemiş. Kitabı alıp coşkuyla akan Ceyhan Nehri‘ne atmış. Kitabın ardından Lokman da suya atlamış; ama bulamamış. Yaz gelip sular çekilince, ırmak boyunda aramaya devam etmiş. Sonunda kitabın sadece bir yaprağını, arpa tarlasında bulmuş. Bugünkü tıp biliminin, o günkü yapraktan geliştiğine inanılır. Yörede hâlâ, efsanenin izlerine rastlanılmaktadır. Kitabın bulunduğu arpa tarlasının toprağı kutsal sayılır. Çocukların karınları ağrıdığında bu toprağı ısıtıp beze sararak çocuğun karnına koyarlar.