Diyabet, yani şeker hastalığı, pankreastan yetersiz düzeyde insülin hormonu salgılanması ya da hücrelerin insülin hormonuna karşı gösterdiği direnç sonucu ortaya çıkar.
İnsülin hormonu, hücrelerin en önemli yakıtı olan kandaki şekerin hücre içine girip hücrenin yaşamsal fonksiyonları için kullanılmasından sorumludur. Şeker hastalığında insülin yeterli düzeyde salgılanmadığından ya da hücreler insülin hormonu uyarısına cevap vermediğinden, şeker hücre içerisine giremez ve kanda aşırı düzeyde artar. Şeker hücre içine girip enerji kaynağı olarak kullanılamadığında vücut enerji kaynağı olarak yağ dokusunu yıkmaya başlar.
Bu mekanizma sonucu vücuda zararlı yan ürünler oluşur. Hücre içerisine giremeyen dolaşımdaki aşırı şeker, dolaşım sistemi başta olmak üzere vücuttaki tüm sistemlere zarar verir. İleri düzeydeki vakalarda hücre ölümlerine bağlı iyileşmeyen yara ve gangren oluşumu, göz damarlarındaki hasara bağlı körlük, böbrek yetmezliği, kalp hastalıkları, beyin hasarı ve sinir hasarı meydana gelir. Şeker hastalarının %80’i şekerin damarlar üzerine yaptığı hasarlardan kaynaklanan hastalıklar sonucu ölmektedir.
DOKULARA YETERLİ KAN VE OKSİJEN ULAŞAMAZ
Şeker hastalarında karbonhidrat metabolizmasının bozulması, protein ve yağ metabolizmasının da bozulmasına yol açar. Hastalarda kolesterol ve trigliserit gibi yağlar atardamarlar içerisinde birikmeye başlar. Bunun sonucunda damar sertliği ve kan damarlarında daralma oluşur. Dolaşımın bozulmasına bağlı olarak dokulara yeterli kan ve oksijen ulaşamaz.
Beslenemeyen dokular ölmeye başlar. Şeker hastalarında parmak, bacak kesilmesiyle sonuçlanabilen gangren ve iyileşmeyen yaraların oluşumu bu yüzdendir. Dokulara yeterli oksijen gitmemesinin bir nedeni de, oksijen taşıyan kırmızı kan hücrelerinin taşıdıkları oksijeni dokulara bırakmalarını uyaran 2,3 dpg maddesinin şeker hastalarında azalmış olmasıdır. Bu sebeple şeker hastaları kan dolaşımıyla hücrelerine kadar ulaşmış olan oksijenden de yeterli miktarda faydalanamamaktadır.
OZON TEDAVİSİ EN ETKİLİ TAMAMLAYICI TIP YÖNTEMİDİR
Ozon tedavisi, şeker hastalığının en önemli hastalık mekanizmaları üzerine etkili olduğundan şeker hastalığında ve komplikasyonlarının tedavisinde en etkili tamamlayıcı tıp yöntemidir.
Ozon tedavisi kan dolaşımını arttırır, oksijen molekülünden yaklaşık 10 kat daha güçlü olduğundan dokulara daha çok oksijen gitmesi sağlar. Ozon tedavisi dokulara oksijenin bırakılmasından sorumlu olan 2,3 dpg molekülünü de arttırır. Bu şekilde dokuların oksijenlenmesi iki yönlü mekanizma ile artmış olur. Dokuların oksijen oranı ve beslenmesi arttıkça tüm hücresel metabolik olaylar çok daha sağlıklı ve etkili çalışır.
HÜCRESEL METABOLİZMAYI ARTTIRIR
Ozon tedavisi hücresel metabolizmayı arttırır. Şeker hastalarında yoğun egzersizin yarattığı faydalı etkiye benzer bir etki oluşturur. Ozon zarlarının şekere geçirgenliğini arttırır. Bu sayede kan şeker düzeyi düşer ve şeker hücreler tarafından kullanılmaya başlanır. Her iki mekanizma da glutatyon üretimini yoğunlaştırır.
Glutatyon, glukozdan yani şekerden glikojen ve yağ oluşum süreçlerinde yer alır. Aynı zamanda protein sentezine de katılır. Son ürünleri de içeren glukoz oksidasyonu oluşur. Sonuçta karbonhidratların asıl görevi olan vücuda enerji sağlama fonksiyonu restore edilmiş olur. Dokuların enerji açığı giderilir. Protein yıkımı azalır ve yıkım süreçleri baskılanır. Yani ozon insülin hormonunun yaptığı bir dizi fonksiyonu oluşturur.
HALSİZLİĞİ YOK EDER
Ozon tedavisi şeker hastalarında kan şekerini düşürdüğünden ve dokulara giden oksijen miktarını arttırdığından katarakta, nöröpatiye ve kılcal damar hasarlarına neden olan sorbitol miktarı azalır, eklem problemlerine neden olan glikozaminoglikanlar azalır, anjiyopati denilen damar hastalıklarının ilerlemesini sağlayan glikoproteinlerin sentezi azalır.
Şeker hastalarında çok sık görülen susuzluk hissini, idrara çıkma sıklığını, ağız kuruluğunu, cilt kaşıntılarını, el ve ayak yanmalarını azaltır. Halsizliği yok eder. Düzenli ozon tedavisi sonrası hastaların ilaç dozları ve kullanmaları gereken insülin miktarı azalmaktadır.
Kaynak: Dr. Coşkun Akay, Hürriyet