Hasbahçe Mahallesi'ndeki Göğceli Mezarlığı içinde yer alan Göğceli Camisi, çivi kullanılmadan "kurtboğazı" geçme tekniği ile inşa edildi. Bu tekniğin en önemli örneklerinden olan cami, yerden yaklaşık 70 santimetre yüksekte olmasıyla rutubetten, zeminindeki deprem takozları sayesinde de depremlerden etkilenmeden günümüze kadar ulaştı.
İl Kültür ve Turizm Müdürü Adnan İpekdal, AA muhabirine, Göğceli Camisi'nin Anadolu'nun tapusu niteliğinde bir yapı olarak nitelendirilebileceğini belirtti.
Çarşamba Göğceli Camisi'nin halk arasında "çivisiz cami" diye adlandırıldığını anlatan İpekdal, şunları söyledi:
"Yapılan bilimsel tetkikler neticesinde caminin 1206 yılında inşa edildiği ispatlanmış durumda. Ama caminin içinde hicri tarihle atılan takvimde bu tarihin de 10 yıl öncesinde olabileceğine dair işaret var. Yani 1200'lü yıllarda inşa edilmiş bir ahşap cami. Bölgenin klasik ahşap yapı tekniğinin kullanıldığı bir eser burası. Kurtboğazı tekniğiyle yapılmış bir bina. Vezirköprü ilçesinde Hititlere ait Oymaağaç kazısında ortaya çıkardığımız eserlerde de benzer tekniklerin kullanıldığını fark ediyoruz. Dolayısıyla bir kültürel devamlılıkla bu eserin inşa edildiğini söyleyebiliriz."
İpekdal, Samsun ve yöresine ait mimari eserler üzerine yapılmış bir doktora tezinde de caminin yapılış tarihi olarak 1206 yılının esas alındığını kaydederek, şöyle devam etti:
"800 yıllık geçmişi şöyle somutlaştırabilirsek, bu cami Hz. Mevlana'dan bir yaş daha büyük bir camidir. Bir mukayese olması açısından söylüyorum, yine çok yaşayan insanlarımızın ömürleri anlatılırken şöyle ibareler kullanılır, 'üç padişah, şu kadar cumhurbaşkanı gördü'. Bir araştırma yaptım Göğceli Camisi ile ilgili, 10 Selçuklu sultanı, 36 Osmanlı padişahı ve 12 Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanı görmüş bir caminin içindeyiz şu anda. Ahmet Hamdi Tanpınar 'Bursa'da Zaman' şiirinde şöyle bir mısra kullanıyor, 'Duyduk bir musiki gibi zamandan, çinilere sinmiş Kur'an sesini.' Biz de 800 yıllık mabedin içinde ahşaplara sinmiş Kur'an sesini hissediyoruz. Önemli bir eser. Anadolu'muzun, Samsun'umuzun, Çarşamba'mızın tapusu hükmünde diyebileceğimiz bir mabet."
Motiflerde kök boya kullanıldığını aktaran İpekdal, cami ile ilgili yapılan akademik çalışmalarda çatı altı süslemelerin caminin yapılış süresinden daha sonraki dönemlere ait olduğunun ortaya konulduğunu anlattı.
Motiflerin Osmanlı'nın erken dönemlerinde yapılmış olacağına dair birtakım tespitler olduğunu söyleyen İpekdal, şöyle konuştu:
"Genel olarak Selçuklu döneminde yapılmış bir eser olması hasebiyle Selçuklu döneminde nispeten daha sadelik Osmanlı'da daha tezyinat (bezekler, süsler) vardır. Dolayısıyla daha sade bir caminin içindeyiz. Bir ahşap malzemenin 800 yıl ayakta kalması kolayca söylenebilecek bir cümle ama kolay olabilecek bir iş değil. Bu yapı tekniğinde yerden yaklaşık 70 santimetre yükseltilmesi ve rutubetin bu şekilde önlenmesi uzun ömürlü olmasını sağlamış camimizin. Ayrıca pencerelerin küçük tercih edilmesi de muhtemel hava koşullarında ısınma problemini daha iyi bir şekilde çözebilmek maksadıyla yapılmış."
Cami sütunlarında kıbleye doğru bir eğim olduğuna dikkati çeken İpekdal, şunları kaydetti:
"Halk arasında bu eğimin, yani Allah göstermesin, eğer yıkılırsa kıbleye doğru yıkılsın şeklinde bir menkıbesi var. Bunun tabii bilimsel gerçekliğini henüz ortaya koyabilmiş değiliz. Ama camimizin bir kitabesinin olmaması dolayısıyla kim tarafından yapıldığına dair bilgiye ulaşma konusunda da bizi biraz mahrum bırakıyor. Anadolu'nun en eski ahşap yapısı diyebileceğimiz bir caminin Samsun'umuzda, Çarşamba'mızda bulunması inanç turizmi açısından da önemli bir avantaj sağlıyor şehrimize. Sağlık, spor, gastronomi turizmi ve benzeri turizm çeşitlerinde son zamanlarda akademik çalışmalar yapılan alanlar oldu. İnanç turizmi de bunların önemli bir bölümünü oluşturuyor. Samsun'umuz ahşap camiler konusunda Türkiye'nin en zengin ilidir. Göğceli Camisi ise ayakta kalmış en eski ahşap camisidir. Bu mabedi bize hediye eden ecdadımızı hayırla yad ediyoruz."