ROZERİN DOĞAN
Dünyanın dört bir yanında, seçimler sinemaya konu oldu bugüne kadar. Genelde seçim öncesinde yer alan kampanya sürecini masaya yatırdı bu filmler. İkiyüzlülüğün ve yozlaşmanın arkasından gelen kaçınılmaz boşluğu anlattı.
Yalanlar, kaybolan oylar, seks skandalları, siyasi dengesizlikler, kirli oyunlar ve daha nicesi hep ön plandaydı bu filmlerde. George Clooney’den Spencer Tracy’e, Kemal Sunal’dan Robert Redford’a uzanan yıldız oyuncu havuzu da tüm bunların tuzu biberiydi sanki. Seçim süreci, kampanyalar ve siyasi oyunlar üzerine mutlaka izlenmesi gereken filmlerin bazılarını derledik sizin için.
Richard Condon’ın aynı adlı romanından uyarlanan Mançuryalı Aday (1962), siyasi gerilim filmleriyle tanınan usta yönetmen John Frankenheimer’ın imzasını taşıyor. Soğuk Savaş’ın yarattığı paranoya atmosferini siyasi bir komplo hikâyesi üzerinden ele alan film, komünistler tarafından “beyinleri yıkanan” bir grup askere odaklanıyor. Beklenmedik bir şekilde siyasi olarak yükselişe geçen Kore Savaşı gazisi Raymond Shaw etrafında gelişen hikâye, 2004 yılında Jonathan Demme tarafından yeniden beyazperdeye uyarlanmış, söz konusu savaş ise Körfez Savaşı olarak değiştirilmişti. Başrollerinde Frank Sinatra, Laurence Harvey ve Janet Leigh gibi isimlerin yer aldığı Mançuryalı Aday, eleştiri oklarını iktidar uğruna her yola başvuran politikacılara yönelten bir siyasi gerilim.
The Best Man, seçimden 18 ay önce yapılan aday belirleme kongresinde yaşananları mercek altına alır. Liberal William Russell (Henry Fonda) ile sağcı Joe Cantwell’in (Cliff Robertson) rekabeti, yakın zamanın referanslarıyla örülü bir yarışı anlatmıştır…
Gore Vidal’in filme kaynaklık eden 1960 tarihli oyunu, Nixon, Kennedy, Stevenson ve Eisenhower’dan referanslar içerirken, Başkan Art Hockstader’ın (Lee Tracy) tavrına da değer vermişti. Maymunlar Cehennemi filmi ile tanınan Franklin J. Shaffner, bu üçüncü uzun metrajında seçim sürecinin fazla gün yüzüne çıkmayan bir tarafını, ‘aday adaylarının yarışı’nı diyalog yüklü ve oyunculuk dersi veren bir eserle canlandırıyor.
Film bir adayın seçim ilanlarının kamu görevlileri tarafından indirilmesini konu ediniyor. Bu tüyler ürpertici ve cesur belgesel bir seçim yarışının ne kadar çirkinleşebileceğini tüm yönleriyle gözler önüne seriyor. Genç ve aktivist bir avukatın uzun süredir görevde olan güçlü bir valiye seçimde rakip oluşunun ardından başına gelenleri anlatan belgesel yönetmenine haklı bir Oscar adaylığı getirmişti.
Özgün yönetmenliğiyle dikkat çeken film, Pinochet'nin kaybetmesiyle sonuçlanan Şili tarihinin en önemli referandumunu anlatıyor. Gael García Bernal muhalefetin sıra dışı kampanyalarını yaratan ve imkânsız gibi gözüken bir başarının kapısını aralayan Rene Saavedra rolünde.
Kaliforniya’nın demokrat vali adayı Avukat Bill McKay, bu yarışa girince ikiyüzlülükleri de görür. Ancak ne konuşma ne oyun, ne de kandırmacayla uğraşır. Gerçekleri izleyip olan bitene şaşırır. Kaliforniyalı Avukat Bill McKay, sıradan insanların hakları için uğraşan bir hukuk adamıdır. Karizması ve u yeteneği bölgenin Demokrat Parti ekibince fark edilir ve bölgeden senato adayı olması için teklif götürülür. Israrlar karşısında McKAy teklifi kabul eder üstelik işleri kendi bildiği yöntemlerle, kendi prensipleriyle çizecektir. Ama bir kez yarışa ve rekabeti de girince işin renginin ne kadar değişeceğini tahmin bile edemez. Yönetmenliğini Michael Ritchie'nin senaristliğini ise Jeremy Larner'ın üstlendiği filmin başrolü Robert Redford.
Mr. Smith Washington’a Gidiyor’da da “seçim” meselesini ele alan Frank Capra’dan keskin bir sistem eleştirisi… Gazeteci metresinin zoruyla cumhuriyetçi başkan adayı olma konusunda ikna edilen zengin ve idealist iş adamı Grant Matthews’un öyküsü esasen…
Spencer Tracy, Katharine Hepburn ve evliliğe çomak sokan Angela Lansbury’i bir araya getiren eser, meşhur “ulusa sesleniş konuşması”ndan aldığı ismiyle de meselesine uygun. Russell Crouse ve Howard Lindsay’in 1940’ta yaşanan gerçek bir olayı sahneye taşıyan oyunundan uyarlanan State of the Union, genelde kapalı mekân tercihiyle ‘karanlık at’ konumundaki bir başkan adayının karşılaştığı yüzsüzlükleri perdeye taşıyor.
Politik görüşleriyle döneme ayak uyduramayan, demokrat ve beyaz bir senatörün seçim aşamasında ‘Afro-Amerikan’ kültürüyle iç içe geçmesinin, halk içinde rap şarkıları söylemeye başlamasının ironik sonuçları…
İrlanda asıllı Amerikalı Frank Skeffington’ın, isimsiz bir New England şehrine beş dönem üst üste belediye başkanı seçilme arzusunun çıkarımları... Yönetmenlik koltuğunda John Ford, başrolde ise Spencer Tracy var.
National Board of Review’dan iki ödül (yönetmen ve erkek oyuncu) alan film, Edwin O’Connor’ın 1956 tarihli romanında bahsettiği, dört dönem Boston belediye başkanlığı, bir dönem Massachusetts valiliği yapan demokrat James Michael Curley’nin hayatını ‘kurmaca bir karakter’le canlandırıyor. Dolandırıcılığı, yozlaşmayı sanat haline getirip hapse de giren bu kötü adam mercek altına alınıyor aslında. Curley, projeyi duyduğunda –o zamanlar 80 yaşını geçmişti- filmin çekilmesini engellemeye çalışmıştı.
ABD’nin 2000’deki başkanlık seçiminde George W. Bush’un Al Gore’un önüne az farkla geçtiği tabloyu herkes hatırlar. Oylamada Gore’un, Florida’yı kaybettiği için zaferi elinden kaçırdığını ve mahkeme yolunu tuttuğunu unutabilen var mı?
Bu “ikinci sayım”a uzanan durumu, cumhuriyetçi lobisi, oy kaçırma operasyonu ya da arızalanan sayım makinelerinin bir oyunu olarak algılayanlar çıkmıştır. Austin Powers ve Zor Baba (‘Meet the Parents’) serileriyle tanınan Jay Roach, burada Bush ile Gore’un altında çalışanları ve oy sayıcılarını kapsayan kritik bir zaman diliminin portresini çıkarıyor. Başrollerde Kevin Spacey, Tom Wilkinson, Laura Dern, Denis Leary ve John Hurt var.
Senarist Elaine May’e Bafta, Kathy Bates’e Amerikan Oyuncular Birliği (SAG) ödülü getiren Kirli Yarış, Bill Clinton’ın 1992’deki ilk başkanlık kampanyasını anlatan Joe Klein imzalı kitabı perdeye taşıyor.
Clinton’a denk gelen karizmatik ve idealist Jack Stanton’ın Demokrat Parti’nin adayı olma çabası ve seçim yarışındaki mücadelesi nasıl gelişti? Usta yönetmen Mike Nichols, filmde seçim piyasasında dönen dolapları, kampanyanın önemini ve karanlık at (dark horse) konumunun içyüzünü aydınlatıyor. Başroldeki John Travolta’ya, Emma Thompson, Kathy Bates, Maura Tierney, Billy Bob Thornton ve Diane Ladd eşlik ediyor.
Film, belediye başkanı olan bir adamın hikayesini konu ediyor. Zühtü, ailesi ile birlikte sıradan bir hayat süren bir devlet memurudur. Yaşadığı yerde gerçekleşecek olan belediye seçimleri için bir parti, Zühtü’den aday olmasını ister. Ailesinin de fikrini alan Zühtü, seçimlere katılmaya karar verir. Sonuçlar açıklandığında ise artık başka koltuğu Zühtü’ye ait olur. Başka olur olmaz rüşvet, düzenbazlık, haksızlık ve daha birçok yanlışa son veren Zühtü, yaptığı düzenlemeler sonucu partisinden uyarı alır. Zühtü’den bu zamana kadar işleyen düzene uyması beklenmektedir.
Bu sıradan vatandaşın DMDYP’den belediye başkanı adayı olmasıyla, rüşvetlere, ikiyüzlülüklere, haksızlıklara son verme hamlesi tutar. Ancak seçilir seçilmez ‘koltuk belası’ peşini bırakmayacaktır… Koltuk Belası, hastalık gibi yapışan koltuk ve statü sevdasını taşlama hedefiyle yola çıkıyor.