Miami’den New York’a gitmek üzere havalanan uçak, başlarda sorunsuz bir şekilde ilerliyordu. Ancak iniş hazırlıkları sırasında iniş takımlarının uyarı ışığının yanmadığı fark edildi. Bunun üzerine uçak, bekleme paternine alınarak sorun çözülmeye çalışıldı.
Ekip, sorunun ampulden kaynaklanabileceğini düşünerek yedek bir ampul takmaya çalıştı. Ancak bu sırada yapılan bir hata, kontrol sistemlerinde aksaklığa neden oldu. Kaptan pilot, iniş takımlarını manuel olarak kontrol etmeye karar verdi ve ekibinden birini burun konisine gönderdi.
Kontrol işlemleri sırasında, karanlık hava koşulları nedeniyle kimse otopilotun devreden çıktığını fark edemedi. Bu hata, uçağın hızla irtifa kaybetmesine yol açtı.
Alçalmaya başlayan uçak, sonunda sol kanadıyla suya çarptı ve ardından gövdesi bataklığa sürüklenerek parçalandı. Korkunç kaza, uçağın 536 metre boyunca sürüklenmesine ve büyük bir yıkıma yol açtı.
Kazadan 75 kişi mucizevi bir şekilde sağ kurtulmayı başardı. Ancak ne yazık ki 101 kişi hayatını kaybetti. Bu trajedi, hava güvenliği prosedürlerinin geliştirilmesi gerektiğini bir kez daha gözler önüne serdi.
1972 yılında bir ragbi takımı, Uruguay’dan Şili’ye maça gitmek üzere yola çıktı. Ancak And Dağları üzerinde uçuş devam ederken, yoğun bulutlar nedeniyle pilotlar görüş kaybı yaşadı. Hava trafik kontrolörlerine inişe geçtiklerini bildiren pilotlar, farkında olmadan dağların ortasında alçalıyordu.
Uçak, dağlara çarparak savrulmaya başladı. İlk darbe sırasında arka kısım ve kanatlar koparken, gövde büyük bir hızla yere çakıldı. Bu korkunç kazada bazı yolcular anında hayatını kaybetti.
Hayatta kalanlar, dondurucu soğuğa karşı uçağın sağlam kalan iç kısımlarına sığındı. Ancak açlık, giderek en büyük tehdit haline geldi. Günler geçtikçe yiyecek stoğu tükendi ve çaresiz kalan yolcular, hayatta kalmak için ölenlerin cesetlerini yemek zorunda kaldı.
Tam iki ay boyunca karlı dağların arasında yaşam mücadelesi veren grup, kurtulmak için bir yol bulmaya karar verdi. İki kişi kilometrelerce yol yürüyerek bir nehre ulaştı ve burada bir çobanla karşılaştı. Çoban, hemen kurtarma ekiplerini bilgilendirdi ve 16 kişinin hayatta kalmasını sağladı.
And Dağları Felaketi, hayatta kalma iradesinin sınırlarını zorlayan bir trajedi olarak tarihe geçti. Kazadan kurtulanların hikayesi, cesaret, dayanıklılık ve hayatta kalma içgüdüsünün unutulmaz bir örneği oldu.
2010 yılında Kongo Cumhuriyeti’nden kalkıp Bandundu’ya iniş yapmaya hazırlanan bir uçak, pistten sadece 1 kilometre uzaklıkta bir eve çarptı. Feci kazada 19 kişi hayatını kaybetti.
Kazanın sebebi ise şaşkınlık yarattı. Yolculardan birinin çantasında gizlice taşıdığı timsah, uçuş sırasında kaçtı ve uçakta büyük bir panik yarattı. Yolcuların telaşla bir tarafa toplanması, uçaktaki ağırlık merkezini bozarak denge kaybına yol açtı.
Bu trajik olay, “Timsahın neden olduğu ilk uçak kazası” olarak Guinness Rekorlar Kitabı’na geçti. Kazanın ardından uçuş güvenliğiyle ilgili ek önlemler tartışılmaya başlandı.
1985 yılında, Tokyo’dan Osaka’ya doğru havalanan bir yolcu uçağı, kalkıştan sadece 12 dakika sonra kanattan gelen patlama sesiyle sarsıldı. Uçağın arka basınç perdesi patlamış, kabin basıncı aniden düşmüş ve hidrolik sistemler tamamen devre dışı kalmıştı.
Kontrolsüz bir şekilde dönmeye ve yükselmeye başlayan uçak, iniş takımlarını açarak inişe geçmeye çalıştı. Ancak bu çabalar sonuç vermedi ve uçak radardan kaybolarak Takamagahara Dağı’na çakıldı.
Korkunç kazada 520 kişi hayatını kaybederken, yalnızca 4 kişi hayatta kalmayı başardı. Bu, tarihin en ölümcül tek uçak kazalarından biri olarak kayıtlara geçti.
Kazanın ardından yapılan incelemeler, felaketin arkasındaki nedeni ortaya çıkardı. Kuyruk ve arka basınç bölmesindeki hasarın daha önce hatalı bir şekilde onarıldığı anlaşıldı. Bu küçük gibi görünen ihmal, yüzlerce insanın hayatına mal oldu ve havacılıkta bakım prosedürlerinin önemini bir kez daha gözler önüne serdi.
1988 yılında, Hawaii’den Honolulu’ya gitmek üzere havalanan bir yolcu uçağı, kalkıştan sadece birkaç dakika sonra büyük bir patlama sesiyle sarsıldı. Uçağın kokpit kapısı ve birinci sınıf bölümünün çatısı adeta havaya uçmuştu. İlk altı sırada oturan yolcular, tamamen açık bir gökyüzünün ortasında dehşet içinde kaldı.
Patlama sonrası kokpitteki gürültü o kadar yoğundu ki pilotlar telsizle acil durum çağrısı bile yapamıyordu. Mürettebat, el işaretleriyle iletişim kurarak uçağı kontrol altında tutmayı başardı. 13 dakika süren mücadele sonrası pilotlar, uçağı büyük bir ustalıkla yere indirdi.
Kazanın ardından olay yerinde çok sayıda ölü ve yaralı olduğu görüldü. Bu trajedi, havacılık tarihine unutulmaz bir felaket olarak geçti.
Kaza sonrası yapılan incelemeler, felaketin arkasındaki nedenleri ortaya çıkardı. Uçağın hizmet ömrünü çoktan doldurmuş olması, fark edilmeyen çatlaklar ve bakım ihmalleri bu yıkıcı olayın başlıca sebepleriydi. Bu kaza, uçakların düzenli bakım ve kontrol süreçlerinin hayati önemini bir kez daha gözler önüne serdi.
1994 yılında, Moskova’dan Hong Kong’a gitmekte olan bir yolcu uçağında beklenmedik bir olay yaşandı. Uçakta yedek pilotun iki küçük çocuğu da bulunuyordu, ki bu durum o dönem için alışılmadık değildi. Ancak sıradan gibi görünen bu durum, uçuşun seyrini trajik bir şekilde değiştirdi.
Yedek pilot, çocuklarına kokpiti göstermekle kalmayıp, uçağın kontrolünü onlara teslim etti. Çocuklardan biri farkında olmadan otopilotu devre dışı bıraktı. Bu hata, uçağın hızla sağa yatmasına neden oldu.
Pilotlar, uyarı ışıklarının yanmasına rağmen ne olduğunu hemen fark edemediler. Kontrolü tekrar ele almaya çalıştıklarında ise çok geçti. Uçak, hızla bir dağ yamacına çarparak paramparça oldu.
Bu korkunç kazada 75 kişi hayatını kaybetti. Araştırmalar, pilotun dikkatsizliği ve otoriteyi ihlal eden bu kararın, kazanın başlıca sebebi olduğunu ortaya koydu. Bu trajedi, kokpitte disiplin ve güvenlik protokollerinin önemini bir kez daha hatırlattı.
2005 yılında Kıbrıs’tan Çek Cumhuriyeti’ne gitmek üzere havalanan bir uçak, tarihe geçen trajik bir kazaya sahne oldu. Uçuş sırasında, 3.650 metre yükseklikteyken uçakta bir arıza uyarısı belirdi. Ancak pilotlar bu uyarıyı dikkate almadı.
BASINÇ KAYBI VE İHMAL
Uçak, 5.000 metreye ulaştığında kabindeki oksijen maskeleri açıldı. Bu sırada basınç kaybı yaşandığını fark eden pilotlar, kontrol kuleleriyle iletişime geçti. Ancak kısa süre sonra bağlantı tamamen kesildi.
BAYGIN YOLCULAR VE MOTOR YANGINI
Basınç kaybının etkisiyle yolcular hızla bilincini kaybetti. Uçak düşüşe geçtiğinde motorlardan biri alev aldı ve felaket kaçınılmaz oldu. Uçağın yere çakılmasıyla birlikte 121 kişi hayatını kaybetti.
BİR DÜĞMENİN UNUTULMASI
Kaza sonrası yapılan incelemeler, trajedinin nedenini ortaya çıkardı. Uçuş öncesi yapılan test sırasında, basınç sistemi manuel moda alınmış ancak uçuşa geçmeden önce otomatik moda geri döndürülmesi unutulmuştu. Tek bir düğmenin ihmal edilmesi, 121 kişinin hayatına mal oldu ve havacılık tarihinin en büyük ihmallerinden biri olarak kayıtlara geçti.
4o