Solunum hızı, kan basıncı, nabız hızı ve terlemeyi kaydederek, insanların yalan söyleyip söylemediğini ortaya çıkarmayı amaçlar.
Yalan makinesi 1921'de Berkeley, California'da icat edildi. Berkeley polis memuru John Larson, daha sonra bir çizgi roman yazarı olacak ve Wonder Woman'ı yaratacak olan psikolog William Moulton Marston'ın öncülük ettiği sistolik kan basıncı testine dayanarak ilk makineyi yarattı.
Marston, kan basıncı değişikliklerinin birinin yalan söyleyip söylemediğini gösterebileceğine inanıyordu.
Ancak yalan makinesinin güvenilirliği, icat edildiği andan itibaren sorgulandı. 1923'te, Amerika Birleşik Devletleri'nde, yalan makinesi yoluyla elde edilenler verilerin, bir kanıt olarak kabul edilmesi için "genel bir kabul" olması gerektiğine karar verildi.
İcadının üzerinden doksan yıl geçmesine rağmen, yalan makinesi bilimsel, yasal veya siyasi topluluklar tarafından hala kabul görmemiştir.
Zira bazen ciddi suçlarla yargılanan mahkumların yalan makinesini kandırdığı da gözlemlenmiştir.
2003 yılında Gary Ridgway, Seattle bölgesinde 49 kadını öldüren Green River Katili olduğunu itiraf etmişti. Ridgway, 1987'de bir yalan makinesi testini geçerken, masum olduğu ortaya çıkan başka bir adam onun yerine hüküm giymişti.
Ridgway veya seri katil Ted Bundy gibi psikopatların, normal insanlardan daha düşük kaygı düzeylerine sahip oldukları için yalan makinesini kandırabildikleri iddia edildi, ancak bununla ilgili araştırmaların verdiği sonuçlar da bilim insanlarını net bir cevaba götürmedi.
Son yıllarda ise; yüz mimikleri, ses tonu, beyin aktiviteleri gibi noktalar incelenerek yalan söyleyenler tespit edilmeye çalışılmaktadır.
Hatta başrolünde Tim Roth'un oynadığı Lie To Me dizisi, tamamen bunun üzerine kurgulanmış durumda. Ancak yeni teknikler, birinin yalan söyleyip söylemediğini anlamanın kusursuz yollarını bulabilecek mi? Siz neler düşünüyorsunuz?