Rus edebiyatının en ünlü aşk hikâyelerinden biri olan İlk Aşk, Can Yayınları etiketiyle okurla buluşuyor.
İvan Turgenyev’in, 21 yaşında bir genç kadınla 16 yaşında bir çocuğun aşk hikâyesini kaleme aldığı kitap, 19. yüzyıl Rusya'sının gücünü kaybetmekte olan aristokrat çevresinde geçiyor. Gençlik heyecanı, ilk aşk deneyimi ve romantik hayallerin kırılganlığı üstüne unutulmaz bir uzun öykü olan eser aynı zamanda yazarın kişisel yaşamından belirgin izler taşıyor. Gençlik çağında yaşanan ilk aşkın duygu ve algıların üzerindeki derin etkilerini hassasiyetle ele alan Turgenyev, tutku, zaman ve irade gibi temaları da incelikle işliyor.
On altı yaşındaki Vladimir Petroviç ebeveyninin kır evine komşu olan kendisinden yaşça büyük Zinaida’ya âşık olmasıyla birlikte çözümlemekte zorlandığı karmaşık duyguların fırtınasına kapılır. Gönlünü kaptırdığı kadının birçok hayranı olduğunu öğrenen delikanlının gençlik tutkusu çabucak işkence ve umutsuzluğa dönüşür. Yürek parçalayan bir başka gerçeği keşfetmesiyle birlikte uğradığı hayal kırıklığı onu bambaşka birine dönüştürecektir.
Psikanaliz biliminin kurucusu olarak anılan Sigmund Freud, yazılmasının üzerinden neredeyse yüz yıl geçen eseri Bir Yanılsamanın Geleceği’le Can Düşünce serisinde okurla buluşuyor.
Bilincimize kök salmış yanılsamaların, özellikle de bir yanılsama olarak adlandırdığı din olgusunun kültürdeki (diğer bir deyişle uygarlıktaki) yerini tartışmaya açan Freud, din, kültür ve insan ruhu arasındaki ilişkiyi ele alarak bu yanılsamaların dünyaya bakışımızı nasıl etkilediğini, dolayısıyla da yaşamlarımızı nasıl şekillendirdiğini gözler önüne seriyor. Freud’un sadece insan psikolojisinin karmaşık yapısını ve geçmişi incelemekle yetinmeyip geleceğe dair bazı tahmin ve önerilerde bulunma cesaretini de gösterdiği kitabı, zihnimizi ve ortak kaderimizi etkileyen yanılsamalarla yüzleşip bunları geride bırakmaya çağıran kışkırtıcı bir eser olma niteliğinde…
Hayır, bilim bir yanılsama değildir. Ancak bilimin bize veremediğini başka bir yerden elde edebileceğimizi düşünmek kesinlikle bir yanılsama olacaktır…
Türk edebiyatının önemli kalemlerinden, bugüne kadar 60'ı aşkın çevirisi kitaplaştırılan yazar ve çevirmen Tomris Uyar’ın kitapları okurlarla buluşmaya devam ediyor.
Handan İnci’nin derlediği ve Uyar’ın öykücülüğünün yıllar içinde nasıl inceldiğini, durulaştığını gösteren Metal Yorgunluğu, Uyar’ın ilk olarak 1971’de yayımlanan İpek ve Bakır adlı kitabından başlayıp 1997’de yayımlanan Aramızdaki Şey’e uzanan öykü yolculuğundan duraklar sunuyor.
Tomris Uyar’ın haziran ayında yayımlanacak kitapları arasında, seçme öykülerinden oluşan Metal Yorgunluğu, sıkıyönetim döneminde yaşamın her alanında ve yüreklerine bukağı vurulmuş kişileri ele aldığı Yürekte Bukağı, alabildiğine yalın, süssüz bir anlatım ve ustaca bir kurguyla kırmızı temasıyla kaleme aldığı Aramızdaki Şey ve masalların kahramanlarını ormanlarından çıkarıp kentlere buyur ettiği kitabı Gecegezen Kızlar yer alıyor.
Konuşmak da tehlikelidir. İçte biriken sözcükleri boşaltmak. Hele konuşmayı bir kere unutmuşsan… Ya bir gün, bunca yıl kafamda biriktirdiğim sözcükler boşalıverirse? Çene kemiklerim açılırsa? Beynime üşüşen imgeleri durduramazsam? Ya eve, bir gün yirmi dakika gecikirsem?
“Bir ağır ceza yükümlüsünün kaçıp kurtulmasını engellemek için ayağına vurulmuş pranganın ucundaki demir halka da olabilir “Bukağı”, yırtıcı bir kuşun evcilleşmesi için ayaklarına bağlanmış ipeksi bir mendil de… Ama bukağı yüreğe vurulursa ne olur?” İlk olarak 1979’da yayımlanan ve 1979 Sait Faik Öykü Armağanı’na layık görülen Yürekte Bukağı’da ise Uyar, bir sıkıyönetim döneminde yaşamın her alanında yüreklerine bukağı vurulmuş kişileri ele alıyor
Eğitim sistemleri üzerine derin incelemeleriyle tanınan, filozof John Dewey, Kamu ve Sorunları kitabıyla bizi demokrasinin kalbine doğru derin bir yolculuğa çıkarıyor. “Demokrasi kamusal bir kültürdür” mottosu üzerinden ilerleyen kitap, etkileyici üslubu ve çarpıcı tespitleriyle toplumun dinamiklerini ve bireylerin sorumluluklarını anlamak isteyenler için yol gösterici bir rehber niteliğinde. Üstelik Dewey’in etkin ve bilgiye dayalı kamu vizyonu, kitabın ilk yayımlandığı 1927’den bugüne gücünü hiç kaybetmeyerek, okuru daha iyi bir yarını şekillendirmek için kolektif gücünü kabullenmeye davet etmeyi sürdürüyor.
Bir gün alıp başını gitmek birçoğumuz için baştan çıkarıcı bir fikir olabilir ama gidecek bir yerimiz, birlikte yol alacak bir yoldaşımız yoksa ne yapacağız?
Hakan Sarıpolat, gitmeye, gidememeye, adalete ve eksik parçalarımıza dair öyküleri ustalıkla anlattığı ikinci kitabı Şehri Terk Eden’le okurlarla buluşuyor.
Şehri Terk Eden’de ilk kitabındaki dili geliştiren ve hikâye anlatmada ne kadar mahir olduğunu bir kez daha gösteren Sarıpolat, belli belirsiz ülkelerde belli belirsiz insanların –ve heykellerin– kimi zaman heyecanlı kimi zaman kederli öykülerini, çarpıcı bir soğukkanlılıkla anlatıyor.
Filmleriyle tüm dünyada büyük başarılar elde eden yönetmen Ferzan Özpetek, bir kez daha hayal gücünü serbest bırakıyor ve büyük ses getiren romanı Bir Nefes Gibi’nin ardından yine kadın kalbini büyük bir duyarlılıkla ele alıyor.
Özpetek dördüncü kitabı Saklı Yürek’te bu kez zamansal ve mekânsal mesafelere rağmen birbirine sıkı sıkıya bağlı iki kadının arzu ve özlemlerini merkeze alıyor. Sanatla yaşamı, peri masalıyla gerçeği, apaçık görünenlerle saklananları ustalıkla yoğuran yazar, okurlarına adeta çağıldayan bir roman armağan ediyor.
İnsan yüreğini nereye saklar?
Roma’nın merkezinde, anılarla dolu görkemli bir ev, yıllarca kilitli kalmış bir oda, şaşırtıcı bir tablo koleksiyonu, aniden kesilen tutkulu bir aşk... Saklı Yürek, farklı zaman ve mekânlarda yaşayan, her engeli aşarak birbirleriyle konuşmaktan vazgeçmeyen iki kadının ve onları buluşturan büyük sırrın hikâyesi…
İlber Ortaylı, fötr şapkasının içinde hem tarihçi hem de seyyah kimliğini taşıyor. Elinizdeki kitapta Ortaylı; Asya’dan Avrupa’ya, Balkanlar’dan Orta Doğu’ya kadar adımladığı pek çok ülkenin ve şehrin izini sürüyor. Zihniyle çektiği fotoğrafları bilgisiyle harmanlayıp, şehirlerin geçmişten günümüze taşıdıkları kıymeti yeniden ortaya koyuyor. Okurunu köprülerden kalelere, şehir meydanlarından çöllere, sahillerden çarşılara kadar gezdirirken, başladığı yere, yani Türkiye’ye geri dönüyor. Ülkemizin her mevsim gezilecek yerleriyle birlikte bambaşka bir gezi rotası sunuyor. Bu rotanın izini sürmeye talip olan okurlar için tarih ve coğrafya iç içe geçiyor, keşfetmek yeniden anlam kazanıyor.
Gel Dünyayı Keşfedelim, okumaya ve seyahat etmeye tutkun herkesin başucundan eksik olmayacak bir kitap olmasının yanı sıra; bir tarihçinin, bir gezginin, meraklı bir kimsenin dünyayı nasıl yorumlaması gerektiğine dair de rehber niteliği taşıyor.