23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Gezi Olayının gerçek faili

Yavuz Alogan

Yavuz Alogan

Eski Yazar

A+ A-

28 Mayıs 2013 günü tatildeydim. Tam yüzmeye hazırlanırken bir arkadaşım Taksim Meydanı’ndan telefon etti: “Burada çok acayip şeyler oluyor. Şu anda bozkurt işareti yapan bir grupla birlikte slogan atıyoruz. Yoldan geçen binlerce insan toplanıp slogan atmaya başladı.”
Biz böyle durumlarda “devrim oluyor” diye seviniriz. Geride bıraktığımız yarım asır içinde devrim oluyor diye sevindiğim olayların sayısını hatırlamıyorum. Küçük burjuva devrimcisi olmak kolay değil, hayal kırıklığına karşı dirençli olmayı gerektiriyor. Neyse... Bir saat sonra otobüsteydim.

MUHALEFETİN ŞAŞKINLIĞI
Milyonlarca insanın katıldığı kitle hareketleri suni olarak yaratılamaz. Gizli ya da açık hiçbir örgüt Anadolu yakasında oturan çoluk çocuk sahibi insanların sabahın ikisinde evlerinden çıkıp kitle halinde köprüyü geçerek Beşiktaş’ta polisle çatışmalarını sağlayamaz. Bu türden hareketler toplumdaki bütün muhalif odakları gafil avlar, peşinden sürükler. Bazıları paniğe kapılır, bazıları önderlik etmeye çalışır. Ya da CHP yönetimi gibi, harekete katılan milletvekillerine soruşturma açar. Ya da Demirtaş gibi, “Gezi direnişiyle değil, bu halk hareketini askeri darbeye kadar götürebilir miyiz diyenlerle aramıza mesafe koyduk” gibi karışık laflar eder.

FARKINDA MIYIZ?
Gezi Parkı’ndaki çadırları FETÖ’cü polisler ateşe vermiş olabilir. Sorosçular karışıklık çıkararak “kadife, turuncu, gül, papatya” isminde Atlantikçi bir devrim istemiş de olabilirler.
Fakat ne oldu? Türkiye’nin her yerinde sokağa çıkan milyonlarca insan “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz!” sloganını keşfetti, genç Mustafa Kemal posterleriyle yürüdü. 2007’de “Cumhuriyet mitingleri”ne katılan kitleler bu kez kendiliğinden sahneye çıktılar. Ergenekon Kumpası’yla ülkenin nereye götürüldüğünü anlamışlardı. TGB’nin 19 Mayıs ve 29 Ekim’de düzenlediği, yüz binlerin katıldığı kitlesel yürüyüşler oldu. Haziran olaylarının ardından 700 bin kişinin katıldığı Gazdan Adam Festivali geldi. Şimdi Anıtkabir’i dolduran kitleler var ya, işte onlar Cumhuriyet Mitingleri’nin ve Haziran Ayaklanması’nın gerçek failleri! Yetkililer bunu bildikleri için her defasında Gençlik ve Akdeniz caddelerini damperli belediye kamyonlarıyla kapatıyorlar. Peki biz bunun farkında mıyız?
Son tahlilde Haziran, neoliberalizme ve “sosyal devlet”in sönümlenmesine ve gericiliğe karşı orta sınıfların (geleceği belirsiz meslek sahipleri), eğitim sisteminden bunalan öğrencilerin, örgütlerini ve haklarını kaybeden işçilerin; ve evet, HAYAT TARZLARINI korumak isteyen kitlelerin kendiliğinden hareketidir.

ORANTISIZ ZEKÂ
Medya, olayı mağdur gençlerin “tabiatı koruma” hareketine indirgedi. Gezi muhalefetini ehlileştirmek, kitlelerin tepkisini solcu gibi duran entellerin marifetiyle eritmek için HDP’yi icat ettiler. Her şeyle dalga geçen küçük bir öğrenci azınlığın “esprili” sloganlarına “36 etnik gruba özgürlük, demokratik özerklik” gibi eklemeler yapıldı. “Gezi kültürü” diye bir sululuk icat ettiler. Oysa Haziran olaylarında “orantısız zekâ içeren” iki slogan vardı: “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” ve “Hükümet istifa!”
Siyasi iktidar o zamandan beri bu olayın faillerini arıyor. Nihayet buldu: Osman Kavala ve profesör arkadaşları! Piyanist getirmişler, biber gazı ithalatını engellemişler, Kırmızılı Kadın sahnesini yaratmışlar. FETÖ savcılarının iddianame hazırlama tarzı adli ve hukuki bir gelenek yaratmış olabilir mi? Bilemiyorum. Yoksa esas fail Koç Grubu yöneticisi Ali Koç muydu? Göstericilere Divan Oteli’ni açmıştı. Nitekim Sayın Reis onu kastederek, “Otuz bin kumanyayı kimin dağıttığını, eylemcileri otellerinde kimin barındırdığını biliyoruz” demişti. İnsan korkuyor tabiî, hemen “Vallahi ben yapmadım” diye tepki gösteriyor.
Sonuç olarak koskoca Haziran Ayaklanması Schrödinger’in kedisi gibi oldu: ölü mü diri mi, belli değil. Sihirbaz David Copperfield de bir keresinde Özgürlük Anıtı’nı milyonlarca insanın önünde gözden kaybedivermişti. Fakat toplumsal olaylar farklıdır. Bu olaylarda kuru bozkıra kıvılcım taşıyan fail, tarih/zaman içinde hiçbir önem taşımaz. Kitlelerin derin hafızasına yerleşen toplumsal tepki hareketleri, benzer koşullar oluştuğunda refleks olarak tekrarlanır. Olayların gerçek faili kitlelerdir. Nitekim Tarih devam ediyor.

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları
HDP sorunu 24 Ağustos 2019
Müşterek harekât 17 Ağustos 2019
Yeni bir dünya 06 Ağustos 2019
Üretim devrimi 03 Ağustos 2019
Demokrasi sorunu 30 Temmuz 2019