Gölgedeki bağımsızlık skandalı!..
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesud Barzani'ye yakın haber sitesinin iddiasına göre, Kuzey Irak'ta yapılan referanduma katılım yüzde 78 olmuş!..
İlk belirlemelere göre, 282 bini aşkın seçmenin oyu sayılmış ve sandıktan yüzde 93.29 “evet”, yüzde 6.71 “hayır” çıkmış...
IKBY Bağımsız Yüksek Seçim ve Referandum Komisyonu Sözcüsü Sirvan Zirari ise referanduma katılım oranının yüzde 72 olduğunu ileri sürerek, sonuçların 3 gün içinde açıklanacağını belirtmiş...
Sonuç ne olursa olsun, Irak anayasasına aykırı olarak yapılan tartışmalı referandumun sonuçlarındaki şaibe hep tartışılacak...
Ancak asıl tartışma, “evet- hayır” oylarının oranlarıyla ilgili olmayacak...
Baksanıza, bir coğrafyada “bağımsızlık” iddiasıyla yapıldığı ileri sürülen referandumda ortaya çıkan çok şaşırtıcı fotoğraflar, özgürlüğün halk egemenliği ve iradesiyle gelmeyeceğinin net kanıtı olarak medyaya yansıdı...
O halde söyler misiniz; hem referandum öncesindeki propaganda sürecinde hem de sonuçların açıklandığı önceki gün akşam saatlerinde, binlerce kişinin ellerinde dalgalanan “İsrail bayrağı” referanduma sadece bu ülkenin destek vermesinin sonucu muydu, yoksa bölgede ileri karakol oluşturma çabalarının dışavurumu mu?..
Hem “bağımsızlık” iddiasında bulunmak hem de bir başka ülkenin bayrağına sarılarak zaten bağımlı olduğunu göstermek tam da Irak coğrafyasındaki keşmekeşlik, başıboşluk ve tuhaflığın sonucu olsa gerek...
Tüm dünya bilir ki, bir başka devletin gölgesi altında açılan “bağımsızlık” bayrağı hiçbir zaman özgürce dalgalanamaz...
Peki; Irak'taki Kürt siyaseti, yanıbaşındaki Türkiye Cumhuriyeti'nin Kurtuluş Savaşı’ndan, yani bağımsızlık mücadelesinden hiç mi ders almadı acaba?..
TUVALETTE ESRAR!..
İçişleri Bakanlığı’nın son bir haftalık “asayiş” olayları raporunda yalnızca PKK, FETÖ ve diğer terör örgütlerine yönelik operasyonların bilançosu yoktu...
Bu arada; terör operasyonları, çatışmalar ve ölümler ne yazık ki bu ülkede sıradan hale geldiği için gazetelere haber bile olmuyor artık…
Ancak toplumun yüreğini kanatan bir sosyal yarayla ilgili veriler var ki, Türkiye'nin geleceği olan çocukları da kirli bir çember gibi saran buhranlı tuzağın boyutlarını ürkütücü biçimde gözler önüne seriyor...
Polis geçen hafta 79 kentte uyuşturucuyla ilgili tam 2 bin 853 operasyon düzenlemiş!..
Operasyonlarda 6 ton 973 kilo esrar, 292 kilo eroin, 4 kilo kokain, 3 kilo metamfetamin, 23 kilo sentetik kannabinoid (bonzai), 3 milyon 179 bin 221 uyuşturucu hap ile 397 bin 345 kenevir bitkisi ele geçirilmiş...
Ayrıca 48 ilde sokak satıcılarına yönelik operasyonlar kapsamında da 297 şüpheli yakalanmış...
Kimileri, artık klasik hale gelmiş bu haberin dikkatimizi neden çektiğini sorabilir...
Geçen hafta kayıt için bazı liselerde dolaşırken, öğrenci grupları arasında tanık olduğum kimi davranışlar ve konuşmalar geleceğimiz olan gençlerin ürkütücü bir tuzağın girdabına doğru hızla sürüklendiğini bir kez daha gösterdi bana...
Özellikle İstanbul'daki liselerde “ot” olarak tabir edilen uyuşturucu kullanımının ve kimi sentetik hapların ürkütücü biçimde yaygınlaştığını konuşuyordu gençler...
Tuvaletlerde uyuşturucu kullanırken yakalanan öğrencilerden, ceplerinde sentetik haplar bulunan çocuklardan sözediyordu okul arkadaşları!..
İçişleri Bakanlığı’nın geçen haftaki uyuşturucu operasyonları bilançosunu okuyunca aklıma işte İstanbul'un Anadolu yakasındaki bazı liselerde tanık olduğum konuşmalar da geldi...
Bir baba olarak da sormak zorundayım; İstanbul Emniyet Müdürlüğü ya da Kadıköy polisi, liselerde uyuşturucuya karşı ne yapıyor, eğitim ocaklarının çevresini zehir pazarı haline getiren “hap” ve “ot” satıcılarına karşı hangi önlemleri alıyor acaba?..
Velhasıl yüreğimizi kanatan asıl soruyu da soralım ki, ilgililer önlem alabilsin; Önümüzdeki yıllarda İstanbul sokaklarında, “hap”, “ot” ya da “bonzai”den kendilerini kaybetmiş çocukların sayısı kaç bine ulaşacak?..
İstanbul polisinin bu konuda bir açıklaması olursa seve seve okurlara aktaracağız?.
ADANA'DAN YEŞİLÇAM'A VEFA...
Antalya Altın Portakal Film Festivali'nin erozyon yaşayacağının işaretleri geçen yıl yaşanan organizasyon rezaletiyle zaten verilmişti...
Amacından giderek uzaklaşan Altın Portakal belli ki bir süre sonra, tarihin tozlu raflarında siyah-beyaz eski bir Yeşilçam filmi gibi unutulacak...
Bunun tam aksine, Adana Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği Altın Koza Film Festivali ise her yıl etkinliklere yeni unsurlar katarak büyümeye çalışıyor...
Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü de zaten bu yüzden, “Bu yıl Türk Sineması’na katkı adına ve festival içeriğinin zenginleştirilmesi açısından önemli yenilikler var” dedi…
Birkaç gündür Adana'da film festivalini izliyorum... Her festivalde olduğu gibi, sinemacılar “en iyi film” ödülünü almak için yarışıyor...
Etkinlikler sanatın halkla buluşmasına aracılık ederken, birbirlerini artık televizyonlarda ya da eski filmlerinde gören Yeşilçam emektarlarının da buluşmasına sahne oluyor...
Altın Koza’nın önceki gün yapılan açılış töreninde, 2017'de kaybettiğimiz önemli sanatçılarla ilgili kısa bir anma filmi gösterildi…
Törende verilen ödüller ise sayıları giderek azalan Yeşilçam emektarlarına bir saygı gösterisi gibiydi...
Adana Büyükşehir Belediyesi, festivalin bu yılki onur ödüllerini dağıtırken, şarkılarıyla büyüdüğümüz Hümeyra'yı, ilginç karakterler canlandırdığı filmleriyle Şemsi İnkaya’yı, bir dönem arabesk furyasıyla starlar yaratan yönetmen Temel Gürsu’yu, sinemanın her alanındaki çabasıyla bilinen Arif Keskiner’i ve Türkiye'de sinema eğtiminin başlatılmasına öncülük eden Prof. Sami Şekeroğlu’nu unutmamıştı...
Yaşları çoktan 70'in üzerine çıkmış olan sanatçılar onur ödüllerini almak için sahneye çıkmadan önce, filmlerinden ve yaşam öykülerinden oluşturulmuş mini birer belgeselle de hafızalarda tazelenmiş oldular...
Yeşilçam her ne kadar yeni jenerasyon yönetmenlerle sinema sektöründe ilerlese de, Türk sinemasının temelini oluşturan filmleri yaratanlar ödüllerini gözyaşlarıyla alırken, seyirci de onları ayakta alkışlayarak ödüllendirdi.