Gönül Defteri
Gönül, Türkçemizin eşsiz sözcüğüdür. Yürekten ve kalpten farklıdır. İngilizce’de, Almanca’da, Fransızca’da gönül sözcüğü var mı? Gönül, Türkçemizin bir özelliği ve güzelliğidir. Bilincimize, yüreğimize, kalbimize, ciğerimize sığdıramadıklarımızı gönlümüzde saklıyoruz ve yaşatıyoruz. Ve taşıyor o saklanan güzellikler.
KAMUNUN GÖNLÜ
Hayatın amacı, en sonunda, Yunus’un deyişiyle, bir gönüle girmektir. Ve insan, hele bizim insancıl kültür geleneğimizde, gönlümüzdekilerle varız. Hepimizin gönüllerinin toplamı, kamunun gönlünü oluşturur.
Kaynak Yayınları’nın yeni yayınladığı Gönül Defteri, Doğu Perinçek’in gönül defteri değildir, kamunundur. Hayatım boyunca toplumumuzun gönlündeki insan özleminin defterini tutmaya çalıştım. Çünkü o özlem, paylaştığım özlemdir.
Bu kitap, bir bakıma ütopya kitabıdır. Ütopyacılar, umutlarını hayâlleriyle yazmışlardı. Oysa umutlarımız, aslında yaşadığımız toplumun içindeki tohumlarda saklıdır. Özlediğimiz dünya, gökten indirilmeyecektir. O dünyanın filizleri, içimizdedir, omuz başımızdadır, yanımızdadır, yöremizdedir, arkadaşlarımızdadır, komşularımızdadır, yerdeşlerimizdedir, bilinen ya da bilinmeyen insanlardadır. Toplumumuzdaki insan güzelliklerini topladığımız zaman, özlediğimiz dünyanın resmi çıkar.
Farkında olmalıyım; arının ağaçlardan ve çiçeklerden bal toplamasına benzer bir iş yapmaya kalktım. Arıların kovanı varsa, işte bizim de gönül defterimiz vardır. Milyonlarca arının kovanı gibi bizim 85 milyonumuzun da gönüllerinde, vicdanlarında bir defter var. Ortak bir defterdir o. Bütün değerlerimizi orada biriktiririz ve gelecek kuşaklara bırakırız.
MUZAFFER AKYOL’UN NAR AĞACI
Canların ustası, renklerin canı Muzaffer Akyol, 19 Mart 2006 günü Berlin Yürüyüşümüzde bir nar ağacı vermişti bana. Şöyle yazmıştı:
Nar ağacım
Yâr ağacım
Ulusal seferberlik ağacım.
Muzaffer Akyol’un nar ağacı, gönül ağacımızdır, masal ağacımızdır. Her dalında binlerce yâr var. Ve hepimiz o ağaçta varız. Erdemli insanlar nar tanesidir.
Nar ağacımızın dallarında çiçekler açtıkça mutluyuz, o çiçekler meyvaya döndükçe mutluyuz. Erdemlerimiz tomurcuk açtıkça, erdemlilerimiz çoğaldıkça sevinçliyiz. Nerde ve ne zaman bir güzel insan tanısam, içime sığmaz, bütün toplumla ve bütün insanlıkla paylaşmak isterim. O binlerce güzellik, bizim özlediğimiz toplumun kökleri olacaktır. Yarınlarımız, o nar tanelerinden filizlenecek ve büyüyecektir. Yarınları düşünerek, yarınları özleyerek, yarınları yaratmak için kendimizi vererek yaşamak, bizim hem geleneğimizde, hem de yakın tarihimizin devrimci birikiminde var.
ERDEMLİ TOPLUMUN PINARLARI
Şule Perinçek ile gecenin geç bir saatinde bunları konuşurken, Gönül Defteri’ne bir alt başlık bulalım dedik. Erdemliler toplumunu özlüyorduk. O Erdemliler Dünyasına taşınan birikimi nasıl dile getirebilirdik. Armağan, miras, kaynak derken, Şule “pınarlar” dedi. Evet pınarlar.
Tanıdığımız insanların erdemleri, özlediğimiz Erdemli Toplumun pınarlarıdır. O erdemler, hiçbir zaman yok olup gitmez. Bizim tarihimizin unutulmayan erdemlilerini düşününüz. Örneğin Yunus Emreler, örneğin Mustafa Kemaller. Hepsi bir pınar gibi geleceğin Erdemliler Toplumuna akıyorlar.
Yalnız tarihten kalan ünlülerin değil, sıradan insanların da bilinmeyen, paylaşılmayan erdemleri vardır. Yerin altında yatan cevher gibidir onlar. Kayadan çıkarıp, topraktan arındırdığınız zaman, ışıl ışıl parlarlar.
O nedenle Erdemli Toplumunun Pınarları’nda, hem hepimizin gönlünde yeri olan kahramanlarımız, emek önderlerimiz, aydınlarımız, sanatçılarımız, siyasetçilerimiz vardır, hem de gün ışığına çıkmamış değerlerimiz bulunmaktadır. Kamunun gözleri önünde olmayan o insanlarımız, erdemlerini sergilemeden toprağı işlemekte, çarkı çevirmekte, tezgâhın başında çalışmaktadırlar. Aslında erdem, sergilenmeyen erdemdir. Sergileniyorsa, tozlanmakta ve paslanmaktadır.
HEPİMİZDEKİ KEL OĞLAN
Ancak bizlerin o cevheri bulup çıkarmamız gerekiyor. Erdemlinin kendisi için değil, toplumumuzun geleceği için. Doğu kültüründe bütün güzelliklerin ve çirkinliklerin hikâyelerle ve mesellerle anlatılmasından öğreneceğimiz çok şey var. Güzellik elle tutulunca, gözle görülünce, somuta bürününce, paylaşılan güzellik oluyor. Erdemlileri ve kahramanları anlatan hikâyeler ve destanlar, o nedenle toplumun belleğindeki hazinedir. Ergenekon’daki demirciler, Dede Korkutlar, Keloğlanlar, Nasrettin Hocalar, Ferhat ve Şirinler, Battal Gaziler, yaşadılar mı, ne zaman yaşadılar, tam bilemiyoruz. Ama şunu biliyoruz: Onlar kamusal tecrübelerin ete kemiğe bürünmesidir. O nedenle toplumun bilincinde kuşaktan kuşağa yaşayan onlardır. Bizler ölürüz, onlar yaşamaya devam eder. Ne var ki, hepimizde bir Bekri Mustafa, bir Keloğlan, bir Banu Çiçek, bir Bamsı Beyrek vardır. Bizler de kendi güzelliklerimizle, toplumsal güzelliğe karınca kararınca bir şeyler katıyoruz.
YÜRÜYÜŞ TUTANAĞI
Kuşaklar birbirlerine o hazineyi devrediyorlar. Geleceğin Erdemliler Dünyası, “Dolar veya Avro rezerviyle” değil, işte o hazineyle kurulacaktır. O dervişlerimiz, o kahramanlarımız, o âşıklarımız, o erenlerimiz, yüzyıllardan bugünlere ve bugünden yarınlara hâlâ yalın ayak başı kabak yürümektedirler. Seve seve, yana yana, düşe kalka yürümektedirler. Yokuşları tırmanarak, ırmakları geçerek, çölleri aşarak, dağları delerek yürümektedirler. Erdemliler Toplumunun yürüyüşüdür bu. Gönül Defteri, Erdemliler Toplumunun yürüyüş tutanağıdır.
Geleceği kurma sorumluluğumuz var. İşte o nedenle o yürüyüşte gördüklerimizi, tanıdıklarımızı belleğimize yazarız. Birbirimizle söyleşilerimizde bir bakıma gönül defterimizi açarız. Gönül defterlerimiz, bizim değildir, kamunundur. O defterlerdeki birikimleri, sahibine sunmak da bir sorumluluk olmalı.
Yaşamak, bir bakıma gönüllere ürün katmak için yaşamaktır. Yaşamda olanlar, yarının Gönül Defterleri için ter döküyorlar. Elinizdeki defterde, daha çok aramızdan ayrılan değerleri, aramızdan ayrıldığı günlerin sıcaklığında bulacaksınız.
TOHUM OLAN ERDEMLİLER
Onları toprağa gömdük, ama erdemlerini havaya savuramazdık. Erdemleri tohumlardır çünkü. O tohumlar düştükleri topraktan filizlenecekler. Ancak doğada kendiliğinden yaşanan bu yeniden üretim, toplumlarda insan emeğiyle gerçekleşiyor. Ağaçlar, tohumlarını rüzgârlara savuruyor, ama insanlar tohumları elleriyle serpiyor.
Doğanın elleri kendi bağrındadır. O el biz Adem kızlarının ve Havva oğullarının ellerine benzemiyor. Doğanın her hücresinde o eller var. Doğanın bir parçası olan insanın ise, bildiğimiz elleri var. O eller, Mehmet Ali Tüfekli’nin elleri gibi yeniden üretecek, Abidin Dino’nun elleri gibi yeniden yaratacaktır. Erdemli Toplumunun birikimi böyle oluşuyor.
YENİDEN PAYLAŞIM
Hepimizin dağarcığında bir Gönül Defteri vardır.
En erdemli paylaşma, gönlümüzdeki birikimi paylaşmaktır.
Gönül Defteri, aslında bir yeniden paylaşımdır. Geleceğin erdemli toplumuna birikimlerini verenleri, bize vedâ ettikleri zaman yazmıştım. Güncel gelişmeler, bize hep onları hatırlattı. Hayat, onlardan güç alarak yaşanıyordu. Gönül Defteri’ni yayınlarken, eski yazdıklarımı birbirine kattım, yeniledim. Yine de ilk yazılanlar elinizdeki defterde kaynak olarak belirtilmektedir.
Varlıklarını insanlığın erdemli geleceğine armağan edenleri tanımak, eşsiz bir mutluluktur.