Görmezden gelmek
Düzen içi siyasetin en önemli özelliklerinden biri “görmezden gelmek”tir. Ortada balkabağı gibi duran bir gerçek vardır fakat siz kendinizi fırsatlar ormanında sandığınız için o gerçek yokmuş gibi davranırsınız. En çıkışsız durumlarda bile umutlu ve mutlu görünürsünüz. Bu görüntü politikada genellikle işe yarar, çünkü sıradan insanlar “avunma” eğilimindedirler. Saçmalama pahasına onları avutmalısınız ki ilk seçimlerde oylarınız artsın. Düzenin siyasetçisi halka gerçekleri anlatamaz. Balkabağı gibi ortada duran gerçek saklanamayacak hale geldiği zaman da saçmalamaya başlar. Mesela Trump’ın yeni bir dünya kurduğunu ima eder. Bu yeni dünya içinde Ortadoğu’nun ve özellikle Türkiye’nin şahane bir dönüşüm geçireceğini söyler.
Bunu söyleyen değerli politikacı, savaşı göze alarak ABD’yi dünyanın efendisi yapmak isteyen neo-con ekibin Trump’ı kuşatmaya aldığını, şantaj ve tehdit yoluyla hizaya getirmeye çalıştığını görmek istemez ya da Yankeelerin, Rusya’ya ve Çin’e rağmen yeni bir dünya kurmayı becermeleri hâlinde, Türkiye’nin tek parça halinde bu dünyanın şerefli bir mensubu olacağını zanneder.
CHP son zamanlarda Washington’da Beyaz Saray ve Londra’da Chatham House çevresinde dolanıp duruyor. CHP Genel Başkan Yardımcısı Sayın Öztürk Yılmaz’ın ABD temasları hakkında yaptığı açıklamayı (tamamı için bkz. CHP int. sitesi) bir örnek olay olarak ele alabiliriz. Coniler kendisine üç şey söylemişler.
Birincisi, PYD/YPG konusunda Türkiye’yi rahatsız etmeyecek bir yöntem arıyorlarmış. Suriye’de tek bir ordu kurulabilir, PYD/YPG bu orduya yazılabilirmiş.
İkincisi, Patriotlar konusunda durum bildiğimiz gibi değilmiş. Patriot füze sistemlerinin satışı ve teknoloji transferi konusunda bir müttefike yapılan en avantajlı teklifi sunmuşlar ama Türkiye nedense Rusya’dan S-400 almakta diretiyormuş. Türkiye S-400’leri alırsa Rusya’ya uygulanan yaptırımlardan etkilenirmiş.
Üçüncüsü, Amerikalılar İran’ın “daha yayılmacı” hale geldiğini fark etmişler (!).
Özetle, Amerikan Conisi diyor ki PYD/YPG’yi bölgede kalıcı hâle getireceğim, NATO silah sistemlerini delerseniz size yaptırım uygularım ve bölgede İran’a karşı bizim yanımızda yer alacaksınız.
İktidarın “çok kutuplu dış politika”sı iflas etti, ana muhalefet partisi ise ABD operasyonlarının bir parçası olarak güçlenmeye çalışıyor. Her ikisinde de büyük telaş var. Kapitalizmin krizi II. Savaş’tan sonra oluşan sistemleri parçalarken, Avrupa yeniden silahlanırken, Çin ve Rusya ile ABD arasındaki gerilim artarken, Türkiye kendisine bir yer arıyor.
Siyasilerin hâli bir bakıma I. Savaş öncesini andırıyor. Osmanlı yetkilileri ittifak kurmak için Rusya’ya, Fransa’ya koşmuşlar. “Ne ittifakı?” demiş gâvurlar, “biz sizi paylaşacağız.”
Ortada balkabağı gibi duran gerçek şudur: ABD, ilk aşamada İsrail’i harekete geçirerek İran’ı bölgede etkisiz hâle getirmek ve Rusya’yı güneyinden kuşatmak istiyor. Nihai amaç, İsrail’e toprak ve stratejik derinlik kazandırmak, bölge ülkelerini parçalayarak bir Kürdistan kurmak, bölgedeki enerji kaynak ve güzergâhlarını böylece denetim altına almaktır. Kudüs provokasyonu bu süreci bir üst aşamaya çıkardı. Bu kurt kapanından kurtulmak ancak Türkiye, İran ve Suriye arasında yapılacak, üç ülkenin parlamentosunda onaylandıktan sonra yürürlüğe girecek resmi bir siyasi ve askeri antlaşmayla (anlaşma, flört ya da gizli diplomasiyle değil!) mümkün olabilir.
Türkiye saygınlığını ve inandırıcılığını kaybederek iflas etmiş bir siyasi iktidar ve ABD’ye yaslanmaya çalışan bir ana muhalefetle bu çatışmalı süreçten sağ çıkamaz. Birincisi ne yapacağını şaşırmış durumda. İkincisi ise hâlâ renkli Amerikan şemsiyesi altında yaşadığımızı sanıyor.
Bir keresinde emekli bir general, kararlı bir tutum belirleyerek Amerikalılarla masaya oturan siyasilerin, “üzerine limon sıkılmış helva” gibi masadan kalktıklarını söylemişti. Bu söz hiç aklımdan çıkmadı.