Güldünya
Geçen yıl 4 Ocak günü almışım o mektubu. Türk Kadınlar Birliği Gençlik Meclisi Kurucu Başkanı, aynı zamanda Namütenahi Tiyatro Ekibi’nin kurucusu Sinem Nazlı Demir, Güldünya’yı anlatıyor:
UNUTULMAYAN KADIN
“İtilmiş ve kakılmıştı Güldünya. Bitlis’in B... köyünde dünyaya geldi. Köyde öz kuzeninin tecavüzüne uğradı, hamile kaldı. Köy meclisinden ilk başta kuma olması gerektiği kararı çıktı. Kabul etmedi Güldünya! Kaçtı, ta İstanbullara kaçtı. Sonra da infaz kararı çıktı. Abisi barışma bahanesiyle onunla konuştu, onu kandırdı, köye dönmeye ikna etti ve yolda onu silahla vurdular. Ölmedi Güldünya! Hastaneye kaldırdılar. Abi, hakkında arama kararı çıkartılırken hastaneye geldi, kimseyi kuşkulandırmadan yukarı çıktı ve Güldünya’yı başından vurdu. Öldü Güldünya, öz abisi tarafından öldürüldü. Doğan çocuğu Umut ise devlete teslim edildi. Şimdi Umut 14 yaşında koca bir oğlan.”
“İşte biz yukarıda da belirttiğim gibi Güldünya’nın hayat hikayesini anlatacağız oyunumuzla tüm İstanbul’a. Şunu da belirtmek isterim ki kadınlarla ilgili yazdığınız yazılardan ve harcadığınız emeklerden sonra size ait bazı cümleleri de oyunumuzun içerisine ekledik. Oyunumuz sahnelenmeye hazır olduğunda sizi ağırlamaktan gurur duyarız. Gelip bizleri izlemenizi istiyoruz. Çünkü biz Güldünya’yı anlatıyoruz, unutulmayan kadınımızı hissettireceğiz. Sizin de dediğiniz gibi, ‘Unutulmayacak kadın, başını dik tutan kadındır; mücadele eden kadındır.’ (Kadın Kitabı, s.276)”
8 MART’IN ÇİZDİĞİ SINIR
Namütenahi Tiyatro Ekibi, Güldünya’yı oynadı mı, bir haber alamadım. Ama Güldünya gerçeği sahnelerimizdedir.
“Namütenahi”, sonu ve sınırı olmayan anlamına geliyor. Güldünya’nın ise sonu ve sınırı var. 8 Mart mücadelesi, o sonu ve sınırı çiziyor.
8 Mart erkeklerin mücadele günü olduğu gün, kadın sorununun çözümü başlamış demektir.
Kadın konusu, erkek konusudur.
Erkek konusuna gelince, henüz kadın konusu olamamıştır.
Nerede bir kadın sorunu varsa, orada daha derin ve daha kapsamlı bir erkek sorunu vardır.
Nerede bir erkek sorunu varsa, orada o soruna henüz kadın eli değmemiştir.
Kadının mutsuzluğu, farkında olmasa bile erkeğin mutsuzluğudur. Bir toplumda erkek, ancak kadın kadar mutlu olabilir. Gerçek sevinç, kadınla paylaşılan sevinçtir.
Kadınların çektiği acılar ve cinsler arası eşitsizlik, insanlığın en köklü, en taşlaşmış sorunudur. Bir toplum, kadına tavrıyla sınanır.
Çağlar boyunca erkekler, güzelliği kadınla tanımladılar. Bir gün güzelliği kadınlar tanımlayınca, insanlık gerçek güzelliği keşfedecektir.
Aşkı hep erkekler anlattı. Aşkın güzelliği kadınlar anlatınca anlaşılacaktır.
İnsan kadından türerken, asker (er), erdem, heros (kahraman), erotik (cinsel aşk), erk (iktidar) kavramları, dünya dillerinde hep erden türetilmiş. Bir gün kadından türetilince, bu kavramların ağırlığı da artacaktır.
Artık erdem, kadın üzerinden tanımlanabilir.
Erdemliler, kadınların acılarıyla yanarlar.
Erdemliler, kadını içtenlikle ve hayatın her alanında erkekle eşit görenlerdir.
Erdemliler, kadına yürekten ve mazeretsiz saygı gösterenlerdir.
Erdemliler, kendilerini kadının kurtuluşuna adayanlardır.
Bu erdemli tanımları, erkek için olduğu kadar kadınlar için de geçerlidir.
Bir devrim, kadına getirdiği kişilik ve özgürlük kadar devrimdir. Bir devrimin ne kadar devrim olduğunu anlamak için kadının durumuna bakmak gerekir.
Kadın, yangındadır, kafestedir, tuzağın içindedir, saçından sürüklenendir, ama kadın aynı zamanda güneşi doğurandır, yarınların gerçek yaratıcısıdır. Bu açıdan devrimi anlamak, kadının yeteneklerini anlamaktır.
Kadın varsa, devrim de vardır. Devrim, bir bakıma kadının katıldığı kadar devrimdir.
Kadın, her devrimde köklü çözümün konusu, yapıcısı ve güvencesidir. Bu açıdan devrimin gerçek önderi kadındır.
Jean Jacque Rousseau, “İnsanlar hür doğar, hür yaşar” söylemiyle demokratik devrimin temel programını özetlemişti. Kadınların hür doğduğu ve hür yaşadığı gün, demokratik devrimin görevi tamamlanmış olacaktır.