21 Kasım 2024 Perşembe
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

11 Ağustos Medyanın Halleri

11 Ağustos Medyanın Halleri... Köşe yazarlarının gündemi ne? Gazetelerde neler var? Köşe yazılarında öne çıkanlar neler?

11 Ağustos Medyanın Halleri... Köşe yazarlarının gündemi ne? Gazetelerde neler var? Köşe yazılarında öne çıkanlar neler?
A+ A-
NADİR TEMELOĞLU

ŞU ŞEYTANLIĞA DİKKAT

SALİH TUNA - SABAH

İsrail'in Kanal 12 televizyonunda, esirlere tecavüzün kurumsallaştırılarak devlet politikası haline gelmesi gerektiği gündüz gözüyle savunuldu.

Bunda da şaşacak bir şey yok. Irkçı Siyonizm, insanlıktan çıkmanın diğer bir adıdır. Hatırlarsanız New York Times, "Hamas 7 Ekim'de 'sistematik' tecavüz yaptı" yalanını servise sokmuştu.

İftiraları itiraflarıymış meğer.

Lakin kimi sosyal medya haberlerine göre söz konusu İsrail kanalında yapılan ankette, İsraillilerin yüzde 47'sinin Filistinli "mahkûmlara" tecavüz edilmesini desteklediğine dair haber de doğru değil.

Irkçı Siyonistlerin zihinsel sapıklıkla malul olmaları nedeniyle anket yapılsa belki aynı sonuç çıkabilir. Fakat böyle spesifik bir anket (araştırdığım kadarıyla) yok. Anlaşılan o ki dolaşıma sokulan söz konusu görüntü "photoshop"tan ibaret.

Siyonistlerde şeytanlık tükenmez:

Filistin yanlısı görünerek böyle yalan haberleri önce paylaşıp sonra yalanlayarak Filistinlileri yalancı konuma sokmakla kalmıyor, kendilerini de ürettikleri işbu yalanlar üzerinden aklamış oluyorlar.

Aman dikkat.

YAHYA SİNVAR VE SONRASI

DENİZ KİLİSLİOĞLU - MİLLİYET

İsrail’in masadaki müzakereciyi öldürmesiyle ateşkes görüşmelerinin akıbeti daha da belirsiz bir hale geldi. Ateşkesin sağlanıp sağlanamayacağının yanı sıra bir de ‘nasıl bir ateşkes?’ sorusu gündemde.

Ateşkes geçici mi kalıcı mı olacak? İsrail-Hamas arasındaki müzakereler dönüp dolaşıp bu noktada tıkanıyordu. Uzmanlar Yahya Sinvar döneminde de tıpkı Hamas’ın diğer liderlerinin dönemlerinde olduğu gibi İsrail ile kalıcı bir ateşkesin yapılamayacağına inanıyor.

Çünkü aslında İsrail’in bunu istemediğini, dolayısıyla liderlikteki değişimin bir fark yaratmayacağını düşünüyor. Ayrıca 2018 yılında müzakere seçeneğine yoğunlaşmış, bu konuda İsrail’e mektuplar yazmış ama sonuç alamamış olan yeni lider Yahya Sinvar’ın bu çabaları hatırlatarak ‘diplomasiyi denedik, olmadı’ dediği biliniyor. Bu açıdan kalıcı bir ateşkes imkânsız gibi görünüyor.

Öte yandan, zaten samimiyetle bir barış veya ateşkes istediği şüpheli olan İsrail’in bir de 7 Ekim saldırısının mimarıyla ‘birlikte yaşamayı’ konuşacağına inananların sayısı yok denecek kadar az. Bu görüşü savunanlar, “İsrail, Sinvar’ı bir siyasi aktör olarak tanımaz” düşüncesindeler.

Uzun vadeli yani kalıcı bir anlaşma zor olsa da kısa vadeli bir ateşkes Yahya Sinvar liderliğindeki bir Hamas için yine de imkânsız değil. Unutulmamalı ki, 7 Ekim sonrası Kasım ayında yapılan ilk anlaşma kapsamında varılan insani ara ve rehine takasına son onayı veren isimlerden biri Yahya Sinvar’dı.

Müzakereleri yeni dönemde yine Halil El-Hayya yürütecek olsa da son sözü yine Sinvar söyleyecek. Bu arada, halihazırda kaçının hayatta olduğu bilinmeyen 116 rehineden hepsinin serbest kalması da zor. Sinvar’ın elindeki kozu kaybetmemek için tüm rehinelerin serbest bırakılacağı bir anlaşmaya yanaşmayacağı konuşuluyor.

DEVLETÇİLİK OKUNUN ANLAMI

IŞIK KANSU - CUMHURİYET

Kemalist bakış açısında “devletçilik”, emperyalizme karşı kazanılan ulusal kurtuluş savaşı sonrası yurdu ekonomik anlamda da bağımlılıktan, sömürge olmaktan kurtarmaya yönelik bir kalkınma ilkesidir. Devlet gücünü, kamusal gönenç, toplumsal-ulusal çıkar için kullanılmasını öngörür.

Bu demektir ki devlet, piyasayı kişilerin çıkarına serbest bırakmayacak, ekonomiye sosyal adaleti sağlamak, toplumun yoksul bıraktırılmış kesimlerini korumak üzere el atacaktır. Buna ek olarak, geri kalmışlık çemberini kırmak için devlet, kamucu anlayışla yatırımlar yapacak, öncülük edecek, örnek olacaktır. Dolayısıyla, altı oktaki devletçilik, tümüyle ekonomi-politik bir bakış açısıdır.

Hiç kuşkusuz içinde ulusal çıkarları savunma açısından çevre dahil yurt varsıllıklarının tümünün kamusal yararlar açısından korunması ve sosyal adaletin öncelenmesi açısından devletçilik ilkesi eşitliği barındırabilir. Ancak CHP sözcülerinin ileri sürdüğü gibi, cinsiyet eşitliği ve çevrecilikle doğrudan bir bağlantısı yoktur.

Dolayısıyla devletçilik okunun “kamucu, ulusalcı, toplumcu” ekonomi-politik yönünü gölgeleyecek, silikleştirecek ya da karmaşıklaştıracak bir adım, o ilkeyi koyanların amacı ile bağdaşmayacaktır.

PARİS’TEKİ FİYASKO TABLOSU!

ÖCAL ULUÇ - TÜRKİYE

Ne yazık ki, “altın madalyalı” Dominikler, Bahreynler, Faslar, Guatemalalar, Bulgaristanlar, Ugandalar, Yunanistanlar, Ekvatorlar, Gürcistanlar, Romanyalar, Macaristanlar, Özbekistanlar, Azerbaycanlar, Hong Konglar, Kazakistanlar, İsrailler bile Türkiye’nin üzerinde yer aldı…

“Ana spor” atletizmde tam bir hezimet oldu. Elbette “altında büyük ümitlerle gittiğimiz” okçulukta, jimnastikte, güreşte, boksta, karatede “sadece birkaç gümüş / bronz madalya ile yetinmemiz”, sporumuzun “ne hâlde’ olduğunu” ortaya koydu…

TV ekranlarında “bu birkaç madalya için âdeta ‘zafer çığlıkları’ atarak, ‘teşekkürler yağdıran’ spiker ve yorumcularımızın da dâhil olduğu TRT’miz başta olmak üzere spor medyamız bu ‘fiyasko’ tablosunun baş sorumluları” olarak ortadaydı…

Çünkü “azınlıkta olan istisnalar hariç” spor medyamız için varsa yoksa “futbol” ve futbolun da “Galatasaray / Fenerbahçe / Beşiktaş / Trabzonspor / Federasyon / Hakemler” damgalı olmak üzere sayfalar ve ekranlar “uzak ara” öncelikli idi… Mesela “İcardi’nin, Arda’nın, Mourinho’nun TV’lerde, spor sayfalarında bir ayda bulduğu yer kadarını, atletizmimiz, boksunuz, güreşimiz bir yılda bulamıyordu!..

Eskiden spor sayfalarımızda futbolun, basketbolun, voleybolun yanında “atletizmin, boksun, güreşin, hatta tenisin, bisikletin yorumcuları” vardı, TV ekranlarının da…

Ya şimdi?..

Spor medyası, “gerçek spor medyası olsa”, spor teşkilatı da “olimpiyattan ‘ancak’ birkaç gümüş / bronz madalya ile dönülebilen” ve de “bekleneni veremeyen” spor branşlarında “neler oluyor” diye bakar, “yerinde sayan”, hatta “atletizm gibi geriye gidenlerin” federasyonlarının yönetimlerini sigaya çeker, “gereğini” yapardı…

Medyanın Halleri